İslam dışı karanlık bir sistem içinde yaşıyoruz. Böyle iken hayra çağrıyı, İslami kurallara daveti, akıl ve ilim dışı uygulamalardan sakındırmayı unuttuk.

Hırsla kazanmak ve ünvanlarımızı artırmaktan ve korumaktan başka da derdimiz yok.

Bir de iğrençleşen yalakalıklarımız ve uyarı görevini yapan insanlarımızı yerme hayasızlığımız yok mu?

Müslüman fert ve toplum olma erdemimizi yitirdiğimiz  için de adalet ve merhametle yönetilme hakkımızı kaybettik.

Her neyse biz işimize bakalım da önce yeni-taze haberimizi okuyalım:

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun yayınladığı veriler ülkemizdeki gelir adaletsizliğini gözler önüne serdi. Paylaşılan verilerde BDDK verilerine göre bankalardaki toplam mevduatın yüzde 70,3’ü, mudilerin yalnızca yüzde 0,6’sına ait olduğu görüldü.”

Altını bir daha çizelim. Bankalardaki toplam mevduatın yaklaşık yüzde yetmişine sahip olanlar, mevduat sahiplerinin yalnızca yüzde 0.6’sı.

Mevduatı olanlar ve olmayanlar arasındaki farkı geçtik.

Peki özelde mevduat sahipleri arasında bile uçurumlar oluşturan, genelde ise zengini daha zengin eden, fakiri daha da fakirleştiren bu sömürtücü adaletsiz uygulamanın sebebi ne ve kimler?

Siyasiler mi?

Ekonomistler mi?

İktidar mı?

Muhalefet mi?

Bütün parlamento mu?

Yâhû, bu sorunun  cevabını, ekonomistlerimizin  veya   Ülkemizi yönetenlerin ya da  yönetmeye talip olanların bilmesi gerekmez mi?

Fonlandıkları için, üretilen zararlı gıdalar, aşılar ve ilaçları onaylayan şarlatan bilim adamlarını biliyorduk. Burada da mı böyle bir durumla karşı karşıyayız?

BU NASIL İŞTİR?

Bankalar yüzde otuz dolayında mevduat toplarken Merkez Bankası faizlerini yüzde sekiz buçuğa kadar düşürerek bankacılığın kârlarını yüzde üç yüzlere çıkardık, olmadı.

Yüzde kırksekizini borç faizlerinin oluşturduğu dış borçlarımızı ödemek için borç bulmak amacıyla faizleri artırdık. Az geldi daha da artıracağız.

Artıracağız da yüksek faizle yatırım yapılır mı? Finans ekonomisi ile bu işler düzelir mi?

OLUMSUZ SEBEPLER YOK DEĞİL

 Bir pandemi dönemi geçirdik, doğru.

Dış politikada bağımsızlaştıkça bize ödetilmek istenen ekonomik bedeller var. Bu da doğru.

Gelen büyük depremin ruhsal ve ekonomik zararları da bir hakikat. Rusya-Ukrayna savaşının etkileri de bir gerçek.

İyi de ödenmeye başlamadan eriyen ASGARİ ÜÇRET ve sadra şifa olmayacak  memur zamları. Çaresizlik ortada.

ASIL  OLUMSUZLUK SİSTEMDE

Bütün bu olumsuzluklardan daha büyüğü sistem sorunumuz. Piçlik sistemde ve bu necasetleşen sistemi gidermek için iktidarı ve muhalefeti ile parlamentomuzun milletimizle ittifakı gerek. Milletimize, doğruların ve çıkmazlarımızın anlatılması gerek.

SUÇLU YALNIZCA İKTİDAR MI?

İktidar kadar 25 milyon oy alan ve projeler üretmesi gereken muhalefet de sorumludur. Doğru tespitler yapıp alternatif yol ve yöntemler belirlemesi gereken üniversitelerimiz de, medya da mesuldür. Uyanmayan ve halkımızı da uyaramayan ve yalnızca laikliğe bekçilik yapan dilsiz, meselesiz Diyanet ve İlahiyatlar da günahkârdır.

HAKİKAT BİLİNMELİDİR

İslam’ın inanca, çalışmaya, üretime, tüketime ve bölüşüme ilişkin kurallarını çiğneyerek ve borca müstenid para ve  faiz sistemine  dayanarak Allah’a ve Elçisine yani insanlığa savaş açmış bir düzen başarıya ulaşamaz. (Bakara 2/278;Nisa 4/29)

Peygamberimizin ifadesiyle faizin ve zinanın alenileştiği bir toplum da felah bulamaz. Bu gerçekleri bilelim.

Çare ne?

Çare  ancak fıtrat ve İslam çizgisinde, sistemin adaletsizliği ve merhametsizliğini tespitle başlamak koşuluyla el birliğiyle oluşturulabilir.

Biz halkın birikimlerini doğrudan yatırımcıya yönlendirecek etkin devlet denetimli borsacılığa dikkatlerimizi çekmiştik. Ülkemizin insanlarının, örneğin işçilerin/üreticilerin  sahip olacağı iş yerleri benzeri  daha nice  çözümler üretilebilir.

Biz Cumhurbaşkanımızı bu hakikatleri kavrayabileceği ve gerekli öncü adımları atabileceği için seçmedik mi?

Ümidimizi yitirmedik.

Niyetimizi sağlam tutar da arayışımızı kulca sürdürürsek  Rabbim çıkış yollarını açar ve kolaylaştırır. (Talak 65/2-5)

Çünkü Rabbimiz güvenebileceğimiz Mevlamızdır:

Allah size yardım ettiği sürece, hiçbir güç sizi yenemez. Ama eğer sizi yüzüstü bırakacak olursa, size O’ndan başka kim yardım edebilir?
Öyleyse, inananlar yalnızca Allah’a dayanıp güvensinler.” (Al-i İmran 3/160)