Dün bazı sağduyulu televizyonlarda yayınlanan 28 Şubat belgeselini izleyemedim. Boğazıma acı bir yumru oturdu.. 

Başörtülülere, dindarlara, İmam-Hatiplilere kin ve nefret kusanları görünce, o günleri birebir yaşayan biri olarak gerildim, tahammül edemedim!

Çünkü; millete kurulan tuzakların ve yapılan komploların,  doğrudan maddi-manevi varlığımızı, ilim ve irfanımızı, ahlâk ve maneviyatımızı, yaşama tarzımızı hedef aldığını aleni ortaya koyan mütekebbirleri ve kraldan fazla kralcı olan soytarıları anımsadım. 

Devletin, milletin, uçuruma itildiği günler geçiverdi bir an gözümün önünden. 

İlericilik, çağdaşlık perdesi arkasından, sinsî ve şeytanî planlarıyla, mütedeyyin insanları susturdukları, zeki, ilerici, aydın, muhterem ve kibar bir siyasetçiyi (Büyük Deha Rahmetli Erbakan Hocayı kastediyorum) sindirmeye çalışarak, ülkeyi yağmaladıkları günler, film şeridi gibi geçti gözlerimin önünden.. 

28 Şubat postmodern darbesinin üzerinden 25 yıl geçti. 

28 Şubat, asıl operasyon merkezi dışarıda olan odakların, hainlik ve alçaklıkta sınır tanımayan ahlaksız, acımasız, duygusuz yerli iş birlikçileri aracılığıyla millet iradesine yaptıkları iğrenç bir darbe idi.

Çünkü millete kurulan tuzak, yapılan komplo ve kuşatma, doğrudan maddi-manevi varlığımızı, ilim ve irfanımızı, ahlâk ve maneviyatımızı, yaşama tarzımızı hedef almıştı.

Siyasi, sosyal, kültürel alanda yapılan tahribat daha derin ve yıkıcı olmuştu. Hükümet düşürülmüş, siyasi partiler kapatılmış, dönemin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan başta olmak üzere, birçok siyasetçinin siyaset yapması yasaklanmış, hakim ve savcılar hizaya sokulmuş, andıçlarla gazeteciler, yazarlar fişlenmiş, gazetelerin haber ve manşetleri darbe karargahında üretilmişti.

Beri yandan da Türkiye, hızla siyasi ve ekonomik kriz ortamına sokulmuştu. Bankaların içi, bir sihirbaz çabukluğuyla boşaltılmış, devletimiz, kamu çalışanlarının maaşlarını bile ödeyemeyecek duruma gelinmişti. 

Ülke, IMF’den, borç ve kredi istemek durumunda bırakılmıştı. 

Kimi yüksek rütbeli paşalar ise, batırılan ya da hortumlanan bankaların, holdinglerin yönetim kurullarında yüklü maaşlarla istihdam edilmişlerdi. 

Yüzde 100’leri aşan devalüasyonla, ülkenin zenginliği, bir gecede yarıya inmişti. 

Faiz oranları, gecelik yüzde 7500’lere varmış, toplanan tüm vergi gelirleri ödense bile karşılanamayan borç stokları ülkeyi prangalamış, bunaltan zamlar, üretimde ve piyasalarda durgunluk, iflaslar, esnaf yürüyüşleri, Türkiye’nin peş peşe ortalama yüzde 10 seviyelerinde küçülmesiyle sonuçlanmış ve hazine tamtakır bırakılmıştı... 

Ülke, zorlu bir ekonomik kriz ve siyasi kaos içindeyken, ‘Batı Çalışma Grubu’ adıyla oluşturulan militer gayriresmi bir odak ile gerçek bir toplum mühendisliği yapılmış, oluşturulan algılarla toplum yönetilmek ve yönlendirilmek istenmişti.

İnsanlar hedef gösterilmiş, faili meçhuller artmış, kılık ve kıyafete yönelik yasaklarla genç kızların eğitim umudu turnikelere sıkıştırılmış, namaz ve oruç gibi doğrudan İslami hayatın asıl ritüellerine izin verilmemiş, bu gerekçelerle insanlar işlerinden, okullarından sorgusuz sualsiz atılmış, kazanılmış hakları gasp edilmiş, Kur’an kursları kapatılmış, yaş sınırlamasıyla hafızlık çalışmaları fiilen imkânsız hale getirilmiş, daha da önemlisi, kesintisiz sekiz yıllık zorunlu eğitime ve korkunç haksızlıklara yol açacak katsayı uygulamasına geçilerek, imam hatipler ve meslek liseleri neredeyse bütünüyle kapanacak duruma getirilmişti.

Yüz binlerce insanımızı mağdur eden 28 Şubat postmodern darbesi, her eve ateş, her göze, yaş düşürmüştü.. 

Milletin, servetinden de önce umudu, hayali, amacı çalınmıştı. 

Bütün bunlar ‘Çağdaş Türkiye’ göz boyamasıyla yapılan ve bin yıl süreceği deklare edilen 28 Şubat vesayet rejiminin sonuçlarından, sadece birkaçı.. 

O puslu günlerde zulümlere uğrayanların ödedikleri bedellerin acılarını ve bunları yapan zalimleri, unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız!

Şimdi nimetler içerisinde, kerameti kendinden bilen birtakım zevat, o günlerde acıyla kıvrananların ruhlarında kalan darbe izlerini görmezden gelmemeli, gelemez!

O günkü ödenen bedellerin üzerine kurulu imkanları, bugün hoyratça harcamaya kalkanların da yakalarına yapışmalı!

O günkü direnişçi ruhu, bugün radikalizmle suçlayarak dışlamaya kalkanlara, asla izin vermemeli!

O gün eziyet ederek, hakirleştirmeye çalışarak, başlarına dikilip, inançlı insanlara 'irticacı', 'tu-ka-ka', 'bu ülkeden gidin' diye çemkirerek neredeyse yaşama hakkını ellerinden almak ist, bugün baş tacı edenlere, hesap sormalı! 

Gerçi biz soramazsak, Allah cc muhakkak soracak zaten!

O gün darbeye maruz kalanlar, bugün rehavete kapılmasın sakın!

Savrulmayın, dağılmayın, nimetler içerisinde bozulmayın! 

Dirilin!

Dirilin!

Yeniden dirilin!..