Cennet’te seninle beraber olmak istiyorum
Rabîa b. Ka’b el-Eslemî t anlatıyor:
“Bir yolculuk sırasında Hz. Peygamber’le (s.a.v) birlikte geceledim. Hizmetinde bulundum. Abdest suyunu, seccadesini getirdim. Diğer ihtiyaçlarını karşıladım.
Aramızda şu konuşma geçti:
-Ne arzu ediyorsun,
-Ya Resûlellah! Senden, Cennet’te seninle beraber olmayı istiyorum.
-Bundan başka bir şeyi değil de gerçekten yalnız bunu mu istiyorsun?
-İstediğim budur, yalnızca bunu istiyorum.
– O halde, pek çok namaz kılarak kendin için, bana yardımcı ol.”333
Rabbimiz tarafından kendisi de sorgulanacak olan Peygamberimizin günahları bağışlama ve arzularını gerçekleştir- me gücü ve yetkisi yoktur. Herkes yaptıklarından sorumludur ve de kendi amelleriyle Rabbinin rızasına erecektir. Bunun içindir ki Peygamberimiz Cennet’te kendisiyle beraber olma isteğinin gerçekleşmesini kendi duâsı ve şefâatıyla irtibatlandırmamış, kişinin ameline bağlamıştır.
Konumuz zâviyesinden dikkatleri çeken husus, Peygamberimizin bir başka ameli değil de namazı göstermesidir.
Burada yeri gelmişken şu ilaveyi yapmakta fayda görüyoruz:
Peygamberimizin başkasına garanti vermek şöyle dursun, kendisiyle ilgili de yardım talebinde bulunmuştur. O, Cennet’in en yük- sek makamı olarak gördüğü ve sahibi olmayı yalnızca ümit edebildiği “Vesîle” nin kendisine verilmesi için ümmetinden duâ istemiştir.
O şöyle buyurur:
“Bana Salât getirdiğinizde benim için Allah’tan “Vesîle” yi isteyiniz.
O, nedir diye sorulduğunda ise şöylece cevap vermiştir:
"O, en yüksek dereceli Cennet’tir. Ona yalnızca bir kişi sahip olabilecektir. Ben o kişi olabileceğimi ümit ediyorum.”334
“Kim benim için Vesîle’yi isterse -Allah’ın izniyle ona şefâat edebilirim.”335
Peygamberimiz, kendisi için istediği duânın, ezanların ardından yapılmasını isteyerek de bizleri yönlendirmiştir.336
Zekât yok, Cihad Yok, Cennet’e Nasıl Gireceksin?
Beşir İbn-ü Ma’bed t anlatıyor:
"Kendisine biat etmem için Hz. Peygamber’e geldim. Biatleşmek için, Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmemi, namaz kılmamı, zekât vermemi, hac yapmamı, Ramazan ayında oruç tutmamı ve Allah yolunda cihad etmemi bana şart koştu.
Bu şartlar karşısında ben de şöyle dedim:
– Ya Resûlellah! İki şart olan cihad ve zekât’tan başka diğer bütün şartları kabûl ediyorum. Allah’a yemin ederim ki bu iki şartı yerine getirmeye gücüm yetmez.
Cihad yapamam; çünkü sahâbîlerin savaştan firar eden kişinin Allah’ın öfkesi ve azabına uğrayacağına inanmışlar. (Bu inanç beni korkutuyor.) Zira savaşa katılır sonra da nefsime boyun eğer, ölümden ürkerek kaçmaya yeltenirsem durumumun ne olacağından korkuyorum.
Zekât da veremem. Allah’a yemin ederim ki, benim üç-beş koyun ve keçimle on kadar devem, vardır. Bunlar da ailemin ihtiyaçlarını karşılayacak malları, (binecekleri ve yük vuracakları) binekleridir.
Bu sözlerinden sonra Allah’ın Resûlü Beşir’in elini tuttu, salladı ve şöyle buyurdu:
-Ya Beşir! Cihad yok, zekât yok. Peki bu durumda ne ile Cennet’e gireceksin?
(Beşir diyor ki; baktım ki İslâmî Îman’ın gereği olan cihadsız ve zekâtsız Cennet yok.)
-Ya Resûlellah! Size biat ediyorum, dedim ve (Allah’ın Resûlü’nün ileri sürdüğü) bütün şartlar üzerine O’na biat ettim." 337
İlk İslâm toplumu oluşurken, İslam’ın ve İslâm yurdu olan Medine’nin silahlı savaşla korunmasının hayatî bir önemi vardı. Bu durum Filistin, Irak, ve Afganistan işgali örneklerinde görüleceği üzere dönemimizde de ehemmiyetini korumaktadır.
Zekât’a gelince, sosyal adaletin gerekli olduğu toplum hayatı için zekât, Kıyâmet’e kadar ihtiyaç duyulacak ibâdet vasıflı bir görevdir. Bunun içindir ki Cihad ve Zekât îmanı koruyarak Cennet’e götürecek ana yollar olmuştur.
(Devam Edecek)
DİP NOT
333-Müslim, Salât 226, Ebu Davud, Tatavvu, Salât
334-Müsned 2 / 264
335-Müslim Salat İstihbabil-Kavli Misle Kavlil-Müezzini
336-Buhârî Ezan ed-Duâu inde’l-Ezan
337-Müsned, 5 / 224