Hepimiz defalarca şahid olmuşuzdur ve iman etmişizdir ki, İlahi adaletin tecellisi muhakkaktır!

Yani; EDEN BULUR! 

Çünkü ilahi kelamda şöyle buyrulur:

"Kim zerre miktarı iyilik yapmışsa, onun karşılığını görür. Kim de zerre kadar bir kötülük yapmışsa, onun da karşılığını görür!"  [Zilzal, 7,8]

Evet, bundan yana bir şüphemiz yok! Ama, günlük hayatın içinde kendi ellerimizle, dillerimizle, tutum ve davranışlarımızla yaptığımız haksızlıklara, haddi aşan, insanlara eziyet veren, acı çektiren, üzen, kıran söz, tutum ve davranışlara, zulümlere de, hep bir bahanemiz, hep bir mesnedimiz olur malesef! 

Lakin, Hak, 'bana göre' veya 'bize göre' tecelli etmez!

Yani, o bahaneler ve şahsına münhasır dayanaklar, yaptıklarına, ettiklerine, söylediklerine dayanak olmaz! Ancak, kendini kandırmana vesile olur! 

Haksızlık edersen, iftira edersen, yalanlar ve iftiralarla haysiyet cellatlığına soyunursan, zehirli bir dille insanları birbirine düşman edersen, hasedlik yaparsan, kine, nefrete ve öfkeye esir olursan, kibre kapılırsan, laf taşıyarak insanların arasını bozarsan, fitne ile ortalığı karıştırırsan, haksız kazanç sağlarsan, istediğin kadar bahane üret, mamafih faydası yok,!

Yapılan, edilen, söylenen ne kötülük ve kötü şey varsa, adeta bumerang gibi dönüp dolaşır ve sahibini mutlaka vurur! İyilik de öyle, hiç ummadığın anda, karşına çıkıverir! 

Yaptığımız, ettiğimiz, kötü söz ve fiillerle, kendi elimizle kendi kuyumuzu kazmış, kendi sözlerimizle kendi boynumuza inecek kılıcı çekmiş oluruz! 

Yani ettiklerimizin hepsinin karşılığını görürüz, hiç kaçışımız yok!

Ne ettiysek!.. Ne söylediysek!.. Ne kurduysak, ne planladıysak!.. İyi ya da kötü!.. 

Vefasızlık da buna dahil!

Zor günlerde görülen iyiliğe ve desteğe vefasızlık, hakiki dostluğa vefasızlık, samimiyete vefasızlık, hanımına, annene, babana, kardeşine, komşuna vefasızlık, amirine, idarecine, çalışanına vefasızlık, devlete, millete, ümmete vefasızlık.. 

Vefasızlığın her türü!

Aslında, tevdi edilen makamları veya statüleri de buna katsak olacak!

Nasıl geçerim diye plan yaparken geceleri uyku tutmamasına sebep olan makamların, dayanılmaz cazibesiyle, çok arzulanan o koltuğa oturabilmek için kurulan hayaller, oluşturulan senaryolar, izlenen stratejiler ve yöntemler.. 

Sonra, gün olup bir vesileyle emaneten tevdi edilen, hizmet edilsin diye verilen makamlar sebebiyle elde edilen statünün büyüsüne aldanılıp, kerametin kendinden bilinmesi.. 

O makama oturabilmek için vesile olanlara sırt dönülüp, nasılsa ihtiyaç kalmadığı yanılgısıyla yapılan vefasızlık.. 

Makamın gücüyle yapılan haksızlık.. 

Makamda asla yapılmaması gereken adaletsizlik.. 

Artistilik.. 

Bencillik.. 

Daha ötesi, hayırlı hizmetlere dudak bükme.. 

En vahimi de, makamdan mütevellit bir güç zehirlenmesiyle ultra bir kibir abideliği.. Enaniyetle burnu havaya dikme.. 

Sonra.. 

Sonrası, çok uzun sürmeden varılan nokta, hüsran.. zillet.. 

Ardından ne makam kalır, ne titrinden faydalanmak için çevrende pervane olan onca yalaka.. ve ne de itibar!..

Makamla, menfaatle gelen sahte teveccüh ve yapmacık itibar, makamın alınmasıyla da yok olur gider! 

Netice, EDEN BULUR!

Ne ederse!.. Ne ettiyse!.. 

Oysa, nasıl yokluk, bizim için bir imtihan idiyse, varlık da, zenginlik ve makamlar da öyledir, İMTİHANdır! 

Sahte ışıltalarına, gücün büyüsüne aldanmamak gerekir!

. . . 

Öye yandan TEK DERDİ, HAKK'IN HAKİM OLMASI OLAN ÜLKENİN HAS ÇOCUKLARINI, HAKİKAT ADAMLARINI, İTİBAR SUİKASTLERİ İLE BİRER BİRER YOK ETMEYE ÇALIŞIYORLAR!

Bu ülkede her türlü erkin yetkinlik gücünü ele geçirerek, devlete, millete, ümmete hizmet etmek yerine, ranta, çıkara göz dikenler, elde ettikleri veya ele geçirdikleri statülerden aldıkları güçleriyle düşmanlık edenler, 

tek derdi HAKİKAT olan, hiçbir kınayıcının kınamasına aldırmadan yalnızca hakikatin izini süren, dünyayı, makamı-mevkiyi, parayı-pulu elinin tersiyle iten, 

ülkenin, ümmetin ve insanlığın geleceği için, Büyük Türkiye'nin yeniden dirilişi için, adaletin ve merhametin yeryüzüne hakim olması için karınca kararınca ter akıtan, risk alan, acılar çeken, bedeller ödeyen, enerji sarfeden, uykuyu kendisine haram eden insanları, 

hedef tahtası hâline getirerek, haysiyet cellatlığına soyunarak itibar suikastları düzenliyorlar! 

Ancak, ne ederlerse etsinler!.. 


 

Biz bilir ve inanırız ki, bütün dünya birleşse, bir insana zarar vermek isteseler, Allah cc, ona müsade etmedikçe, asla zarar veremezler! Yine, bütün dünya birleşse, bir insana iyilik etmek isteseler, Allah cc, ona müsade etmedikçe, asla fayda veremezler! 

Hülasa, Mülkün Asıl Sahibi olan Allah Azze ve Celle'nin hükmü, her hükmün üzerindedir.

"Allah size yardım ederse artık sizi yenecek hiçbir kimse yoktur; eğer sizi yardımsız bırakırsa O’ndan sonra size kim yardım edebilir? Müminler yalnız Allah’a güvensinler." [Ali İmran, 160]

"Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, hiç kimse hiç bir şey dileyemez!" [Tekvir, 29]

. . .

O zaman kötülük etmeye, kötülüğe niyetlenmeye, vefasızlığa, ihanete, itibar suikastleri ile kardeşleri değersizleştirmeye, fitneye, hasede, iftiraya, entrikalara, büyük cesaret gerek değil mi?! 

Anlayıp idrak edene bu kadar yeter!

Anlamak istemeyene gelince, değişmeyen ilahi kanundur;

EDEN, BULUR!

EDEN, BULUR!

EDEN, BULUR!

BULUUUR!...