Yazının başlığını okuyup; ‘’Be densiz! Be hadsiz! Reis bey halen hayatta ve başımızda çok şükür. Halihazırda ustalık dönemindeyken ve inşAllah daha nice seneler bu millete, Ümmet-i Muhammed’e ve insanlığa hizmet edecekken fitne peşinde misin? Bizim ne Genel Başkan ve ne de Lider sorunumuz yoktur…’’ diyecek olan Reis bey’in en ‘’fanatik’muhibbanlarının bile gizliden gizliye merak ettiği iki sorudan biri 2023 seçimlerinin ne olacağı diğeri ise Erdoğan’dan sonra başa kimin geleceğidir. Mahallede en çok konuşulan isimlerden Berat Albayrak’mı, Süleyman Soylu’mu, Numan Kurtulmuş’mu? Ya da Hakan Fidan’mı, Hulusi Paşa’mı? Hasan Doğan’mı? Ya da İbrahim Kalın mı? Yoksa sürpriz başka bir isim mi? Ya da benim burada öngöremeyip yazamadığım sizin kafanızda var olan başka biri mi? Evet! Hakikaten! Erdoğan’dan sonra başa kim gelir?

Eskilerin deyimiyle, ‘’Saray yerinde fitne kılıçtan keskindir!’’ o ‘’fitne’’çıkmaya görsün, ‘’taş üstünde taş, omuz üstünde baş’’ bırakmaz! Tarihimiz;  ‘’tiz, kellesi vurula!’’ fermanının kaç kez dile geldiğinin şahididir. Devlet; ‘’öfke, haset, intikam ya da aşkla’’ hareket edip ‘’aklı zail’’ olduğunda ne paşalar, nazırlar, sadr-ı azamlar, mutlak vekiller, şehzadeler, yeniçeri ağaları, cariyeler ve hasekilerin başları yuvarlandı saray avlularına ve hünkar çadırlarında nice ilmikler dolandı boyunlara! ‘’Siyaset Çeşmesi’’nden kimler kimler içmedi ki, ‘’ibret taşları’’na kimlerin başı uzanmadı ki! Valide-i Muazzama, Ümmü'l Mü'minin, Sahibet'ül Makam, Valide-i Kebir, Valide-i Maktule Kösem Sultan’dan tutunda, ardından Taşlıcalı Yahya’nın;

’Meded, meded bu cihânın yıkıldı bir yanı

Ecel celâlîleri aldı Mustafa Hân'ı.

Dolundu mihr-i cemâli, bozuldu erkânı,

Vebâle koydular âl ile Âl-i Osmân'ı.’’  mersiyeleriyle ağıtlar yazdığı Şehzade Mustafa’lara, damat Parga’lı İbrahim Paşalara, siyaseten katl’le; bir gecede 19 şehzadenin canına kıyılmasına kadar. Mesele ‘’Nizam-ı Alem’’in korunması, ‘’Devlet-i Âli’’nin bekasının teminiyle beraber mevcut sultandan sonra kimin sultan olacağı meselesiydi! Müstakbel Sultan’ın kim olacağı konusu ise sadece hanedan içinde kararı verilebilecek öylesine bir vakıa olmadığından bürokrat ve ulema bu konuda ki çatışmanın iki tarafı keskin kılıcı rolündeydi. Tarihçi Prof. Dr. Ömer Soner Hunkan’a göre de ilk ‘’Bürokrat-Ulema’’ İhtilali, Müslüman-Türk Hakanlığı olması özelinde Karahanlılar döneminde yaşanıyordu. Medrese kökenli Bürokrat-Ulema çatışmasında ise bir de üçüncül etkene dikkat çekiyor, iktidar mücadelesinde  mutasavvıf çevre faktörünü özellikle vurguluyordu! ‘’Beka sorunu’’ ve ‘’nizam’ın tesisi’’ temelinde ki matruşkadan çıkan gizli özne ise aslında ‘’sultanın yerine tahta kimin geçeceği’’ sorusunun aranan cevabı oluyordu…

İkinci bin yılın sonunda yaşanan ‘’Great Reset’’ korkunçtu!  Kaçınılmaz son gerçekleşmiş, Galiçya’dan Kafkaslara, Çanakkale’den Filistin’e bir haysiyet mücadelesi vererek avuçlarında sadece kor bir ateş gibi Anadolu’yu tutabilen Devlet-i Âli Osman, tarih sahnesinden çekilmeye başlamıştı. Sünnet’ullah bir kez daha tecelli ediyordu. Tarih aynı dönemde Babür Şah, Romanovlar,  Hohenzollern ve Habsburg Hanedanlıklarınında tasfiyesine şahit oluyor ve bu güçlü üsler yıkılırken her great reset döneminde olduğu gibi finansal-ekonomik-teolojik dengelerde yeni parametreler yazılıyor eksenler, paktlar, konseptler allak bullak oluyordu! O günlerde toplumları aşılamıyorlar, maske taktırmıyorlar, evlere kapatmıyorlardı! Kurşunluyor, miğfer ve gaz maskesi taktırıyorlar, sığınaklara tıkıyorlardı! Uçaklardan kentlere chemtrail yağdırmıyorlar, şehirleri bombalıyorlardı!

Hz. İsa as doğmadan önce devlet kurmuş olan akıl, bu büyük yıkımı görerek bir kez daha devreye giriyor, ön almak ve bugün cumhurbaşkanlığı forsunun tam ortasında duran güneşin doğması için, karanlık perdeleri yırtmanın yollarını arıyordu. Her şey ehline aşikardı! Yeni devlet kurulacak ve adını Türkiye Cumhuriyeti olarak alacaktı!

Reset bizde de kaçınılmazdı! Ancak düğmeye kim basacak, kurulumu kim yapacaktı? Yeni kurulacak devletin, kurucu iradesinin başına kim geçecekti? Erkan-ı devlette bir çok isim imkan arayışında çoktan zemin yoklamaya başlamışsa da Cemal, Talat ve Enver Paşalar güçlü ve üçlü sacayakları olarak mevzilerini çoktan almışlardı bile. Damat Enver bey sarayda ve en stratejik görevleri yürüten bir isim olarak gözdeler arasında ön sıradayken tedbiri elden bırakmamaya çalışıyor diğer olası adaylar gibi uluslararası bağlıntılarınıda güçlendirmek için her fırsatı değerlendiriyordu. Cemal ve Talat Paşalar ise cevval, kararlı bir tutumla dikkatleri üzerlerinde topluyor, buldukları her fırsatta birbirlerini tartıyorlar, birbirlerine omuz atıyorlar, siyasi-stratejik hamleler yapıyorlardı. Öyle ki Enver Paşa gözden düşsün diye söylenen; ‘’Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin!’’ sözü, süregelen mücadelede her şeyin özetini teşkil ediyordu. Gözler, varlıklarını rakiplerinin mahfiyeti üzerine kurmaya çalışan bu üç isime çevrilmiş merak dolu bakışlar şu sorunun cevabını arıyordu: ‘’devletin başına bu isimlerden hangisi geçecek ve yeni lider kim olacak?’’

Oysa karar çoktan verilmiş, çok az sayıda sır sahibinin bildiği hem en aşikar ve hem de en mahfi bir isimde karar kılınmıştı. Veliaht Vahdettin’in Almanya ziyaretinde 5 hafta boyunca kendisine eşlik eden yaveri Mustafa Kemal Paşa, Sultan Vahdettin’in himayesinde tam yetkiyle Anadolu’ya gönderilmiş ve daha sonra Payitaht’a ‘’isyan’’ ve ‘’ihanet’’ ettiği için rütbeleri sökülmüş, yetkileri elinden ''alınmıştı.'' Tüm bu gelişmeler sürerken Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa rütbece Mustafa Kemal Paşa’nın üstü olmasına rağmen, topuk vurarak asker selamı vermiş ‘’Emrinizdeyim Paşam!’’ demişti! Çünkü Mustafa Kemal Paşa’ya verilen özel rütbe-yetki yakasına yada omuzuna takılmamıştı!

Özelde Ak Parti tabanının genelde bu memlekette siyasete ilgi duyan herkesin son zamanlarda sorduğu sorulardan biri ‘’Erdoğan’dan sonra başa kimin geçeceği’’ sorusudur! Ancak bir farkla! Ak Partililer; ‘’Erdoğan’dan sonra HAREKETin başına kim geçecek?’’ diye sorarken AKP’liler ve diğerleri ise; ‘’Erdoğan’dan sonra PARTİnin başına kim geçecek?’’ sorusunu soruyor! Malumunuz Reis bey, merhum Erbakan Hoca’dan sonra Saadet Partisi ve parti genel başkanlarının ‘’Milli Görüş’ü biz temsil ediyoruz’’söylemlerine rağmen, ‘’gömlek çıkartmak’’metaforu üzerinden bir dönem lidere ‘’isyan’’ ve davaya ‘’ihanetle’’ itham ederek çok ağır eleştirdikleri Erdoğan karşısında adeta ‘’don-paça’’ kalırcasına Erbakan Hoca’nın mirasından soyunmuş ve hareketin doğal liderliği isteselerde, istemeselerde, kabul etselerde, etmeselerde Erdoğan’a geçmiştir. (Fatih Erbakan’ın burada ki kan-can bağından doğan, doğal ve özel konumunu (veliaht şehzade) olması hasebiyle (daha sonra detaylı yazma niyetiyle) özenle bir kenara koyuyorum.)

Erbakan Hoca’nın lisanında ‘’Milli Görüş-Adil Düzen’’ ifadesiyle anlamını bulan olgu en özel ifadesiyle ‘’Anadolu İslami Hareketi’’nin liderliği meselesidir. Bu bağlamda lider ve imam artık Reis bey’dir! Peki! Reis bey, vakt-i zamanı geldiğinde görevi kime bırakacaktır? Bu yazının en çetrefelli bölümü tam da burasıdır!

‘’Be densiz! Be hadsiz! Reis bey halen (Allah uzun ömürler versin. Benim ömrümden alsın O’na versin) hayatta ve başımızda çok şükür. Halihazırda ustalık dönemindeyken ve inşAllah daha nice seneler bu millete, Ümmet-i Muhammed’e ve insanlığa hizmet edecekken fitne peşinde misin ? Bizim ne Genel Başkan ve nede Lider sorunumuz yoktur…’’ diyecek olan Reis bey’in en ‘’fanatik’’ muhibbanlarının bile gizliden gizliye merak ettiği üç sorudan biri ve hatta ilki tam da budur!

Reis bey’den sonra başa kim gelir?

Mahallede en çok konuşulan isimlerden Berat Albayrak’mı, Süleyman Soylu’mu? Numan Kurtulmuş’mu, Hakan Fidan’mı, Hulusi Paşa’mı? Hasan Doğan’mı? Ya da İbrahim Kalın mı? Ya da benim burada öngöremeyip yazamadığım sizin kafanızda var olan başka bir önemli isim mi? Yoksa hem en aşikar ve hem de en mahfi bir isim mi?

Yeni üçüncü bin yılın, ilk yüzyılının hemen başında ‘’devletimizi resetlerken’’ en büyük kırılma dönemlerinin sembol isimleri olan;

Mustafa Kemal, Osmanlı ''ocağından'' Osmanlı’ya…

Menderes, CHP ''ocağından'' CHP’ye…

Özal, Milli Görüş ''ocağından'' Milli Görüş’e…

Erdoğan, Erbakan Hoca’nın ''ocağından'' Erbakan Hoca’ya ‘’isyan(!)’’ ve ‘’ihanet(!)’’ etmekle ‘’suçlandılar(!)’

Peki, ‘’Türkiye’nin Yüzyılı’’nda Erdoğan'ın ''ocağından'' Erdoğan'a  kim ‘’isyan(!) ve ihanet(!)’’ eder?

Evet! Hakikaten ben de çok merak ediyorum!

Erdoğan’dan sonra başa kim gelir?

''vakti geldiğinde'' o günün Kazım Karabekir Paşa'sı kimin huzurunda ''topuk vurarak hazırolda'' selam verir?

“Neyseki yarın var. Umutların en sevdiği gün”

Bülent Deniz - Habervakti.com Genel Koord.

bulentdeniz.com

 Twit:    @bulentdenizim

İnsta:   @bulentsea

Face:   /bulent.deniz.1800/