İsrail’in geçmişteki futbolcu eskisi ve bugünün televizyon yorumcusu Eyal Berkovitch’in Kanal 13’teki sözleri büyük tepki çekti. Ülkesinin İran’a yaptığı hukuksuz saldırıyı değerlendirirken, futbolcu geçmişinin de etkisiyle, mevcut durumu futbol jargonu üzerinden değerlendirerek “Çeyrek finalde Hamas’la berabere kaldık, penaltılarda eledik. Yarı finalde İran’ı yendik. Finalde ise Türkiye var” dedi.
Berkovitch’in sözlerini çoğumuz, küstah ve cüretkâr bulup tepki göstersek de, adamın yaptığı şey, aslında durum tespitinden başka bir şey değildi. Zira herifin, İsrail’in İran’ın ardından final maçını Türkiye ile oynayacağını açık açık söylemesi bir hedef gösterme veya tahrik değil, Yahudi inancındaki binlerce yıllık bir teyid veya itiraftı sadece. Yahudilik tahrif edildiğinden bu yana, bin yıllardır ülke topraklarımızın bir kısmı ile beraber Orta Doğu’daki birçok ülke toprağı Arz-ı Mev’ûd idealinin bir gereği olarak zaten hep hedef durumundaydı zaten. Yani malûmun ilâmından başka bir şey yapmadı bu adam.
Arz-ı Mev’ûd konulu Yahudi ayetlerine göre; Nil ve Fırat arasında kalan Türkiye, Lübnan, Filistin, İran, Mısır, Ürdün, Suriye, Irak, Kıbrıs ve Suudi Arabistan toprakları, kısmen veya tamamen, aslında Yahudilerin gasp edilmiş topraklarıdır. Türkler, Araplar ve Farslar onların öz mallarına çökmüşler ve günün birinde Tanrı’dan sözünü aldıkları bu toprakları mutlaka geri alacaklardır. Bu düşünce, dinine bağlı her Yahudinin imanında sarsılmaz bir esas, şüphe duyulmayacak bir prensiptir. Buna inanmayan ve bunun için çalışmayan bir Yahudi, tam ve mü’min bir Yahudi olamaz. Mesele bu kadar basit.
Erbakan feraseti ve Erdoğan tavrı
Günün birinde Siyonistlerin Türkiye’yi mutlaka hedef alacağı realitesi … Bu kadar şey yaşandıktan sonra bile pek çok insanın mantığı hâlâ buna inanmakta zorlansa da merhum Erbakan, bu gerçeği daha 90’lı yıllarda haber veriyor ve herkesi uyarıyordu:
Siz meseleyi Suriye mi sanıyorsunuz? Suriye’yi istemelerinin tek bir nedeni vardır. O da Türkiye’yi işgal etmek için zemin hazırlamaktır. Eğer bir gün mesele Suriye olursa bilin ki hedef Türkiye’dir. Bu söylediklerimi bir gün anlayacaksınız.
Erbakan bu sözleri ilk söylediğinde Siyonizmin yılmaz tetikçisi Oğul Bush’un yönettiği ABD, “şapkan ters” kâbilinden bahanelerle Irak’ı tarumar ediyordu. Filistin ise bugün olduğu gibi, yine zulüm altında inlemeye devam ediyordu. Bunu takip eden birkaç on yılda ise Arap Baharı denilen zemheri kış marifeti ile Arap ülkelerini teker teker teslim alan Siyonizm, Suriye’yi de hallettikten sonra şimdi İran’ı kıvama getiriyor. Bunların hepsi gözümüzün önünde gerçekleştiğine göre sıranın artık Türkiye’ye geldiğini, finalin Türkiye ile olacağını nasıl inkâr edebiliriz?
Ülkemizi yöneten siyasi iradenin durumun farkında olmadığını söylemek haksızlık olur. Zira Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle Gazze soykırımından itibaren verdiği demeçlerle ve gösterdiği tepkilerle Siyonistlerin Arz-ı Mev’ûd hezeyanını bir çok defa dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Ekim 2024’te TBMM’de yaptığı konuşmasında; İsrail'in “vadedilmiş topraklar” hezeyanıyla hareket ettiğini, eylemlerini bu amaçla Lübnan’a taşıdığını ve İsrail’in bu saldırganlığının Türkiye’yi de kapsadığını söyleyerek, İsrail’in Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yerin Türkiye toprakları olacağını açık açık söylemişti. İsrail’in bu yayılmacı politikasını eleştirirken de, “Anadolu’yu da içine alan bir ham hayal” şeklindeki sözleri kullanarak adım adım yaklaşmakta olan Siyonist tehlikenin fakında olduğunu ortaya koymuştu.
Peki ne yapmalı?
Özellikle şu an İran özelinde yaşananlardan ders almak, yani yapılan saldırılarda İran’ın zaaflarını dikkatlice değerlendirmek yapılabilecek en önemli şey tabii ki. Askerî hava gücünde zaafa uğramanın nasıl acı sonuçlara neden olabileceği gerçeğini canlı yayınlarda anbean izliyoruz. Türkiye’nin bu konuda yıllardan beri tedbir almakta olduğunu hatırlayınca bir nebze olsun rahatlıyoruz.
İsrail, İran içerisinden devşirdiği ajanlar marifetiyle kendisi açısından çok büyük bir başarılar elde etti. Daha ilk gün, ajanların gösterdiği yerleri bombalayarak genelkurmay başkanı da dahil kilit konumdaki 20 kişiyi devre dışı bıraktı. Bu acı gerçek, bizim de derhal tedbir almamızı gerektiriyor. Bu kapsamda, Aksa Tufanı başlar başlamaz T.C. vatandaşı bazı “vatansever Yahudilerin” hiç düşünmeden cepheye koştuğunu caka satarak sosyal medya hesaplarından duyurmasını hatırlamak lazım. Bu konuya ilk dikkat çeken HÜDA-PAR olmuştu. Partinin genel başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Gazze olaylarının başlamasından kısa bir süre sonra 29 Aralık 2023’te Meclis’e bir kanun teklifi sunarak Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna da sahip en az 4 bin İsrail vatandaşının İsrail’e giderek İsrail-Hamas savaşında yer aldığını belirtmiş ve buna tedbir alınmasını talep etmişti. Sanırım bu konunun tekrar gündeme gelmesinin tam zamanıdır.
Şimdiden alınabilecek acil tedbirlerden birisi de “iç cepheyi tahkim etme” meselesi. Öcalan’ın çağrısı, kongre süreci ve PKK’nın silah bırakması derken iyi kötü bir yol alınan bu konunun ihmal edilmeden selamete çıkarılması gerektiği bugün daha iyi anlaşılmış durumda. Sanırım, Bahçeli’nin bu meseleyi canhıraş bir şekilde sahiplenmesinin altında yatan temel motivasyon bugün daha iyi anlaşılıyordur.
Bütün bunları değerlendirdiğimizde, İsrail’deki basit bir TV yorumcusunun sarf ettiği sözleri yeni bir şeymiş gibi görmek doğru olmayacaktır. Hatta Eyal Berkovitch’in yaptığı gibi ekranlara çıkıp Siyonizmin Arz-ı Mev’ûd idealini birinci ağızdan söyleyenlerin artması daha da iyi olabilir. Çünkü Erbakan ve Erdoğan söyleyince içimizdeki bazıları, “İslâmcıların dinî kehânetleri” veya “iktidarın oy devşirme kaygısı” diyerek buna inanmaya pek yanaşmıyor.