İnsana armağan olarak verilen her şeyin aynı zamanda bir teşekkür sebebi olduğunu hatırlatan cümleler bulmalıyım. Kalabalıklar ortasında kaybolan yalnızlığın ve anlam arayışının bizi götüreceği limanları merak ediyorum doğrusu. Herkes bir Hira arıyor sığınacak.. Bulabilene ne mutlu..

Gökyüzü özgürlüğü fısıldıyor bahara bu aralar. Toprakla yağmurun aralarından su sızmıyor anlaşılan. Rahmetini esirgemeyen Rahman, çağırıyor insanlığı huzuruna, fıtrata ve hakikatin yegâne menbaına.. Kendimizden uzaklaştıkça adandığımız kapılarda sınanıyoruz çünkü. Hayatın merkezinde ne var? Bizi teselli eden şey ne? Belki de bu sorularda arıyoruz kaybettiğimiz duyguları..

Seçim öncesinde yoğun bir gündemle devam eden süreç, tahminler ve hiç bitmeyen yorumları da beraberinde getiriyor. Bu köşede kimselerin bilmediği istihbarat haberlerinden, herkesin merakla beklediği (!) analizlerden de bahsedebilirim. Fakat hakikate dair bir derdimiz varsa insanî olana, kalbimize merhameti hatırlatan şeylere dokunmalıyız kalemle. Siyasi söylemler ve ülke gündemine dair fikirlerimiz elbette ki olmalıdır. Ama gerçek şu ki politika dediğimiz şey insanlar arasında tefrikanın ve partici ideolojik siyasetin zirvede olduğu seçim süreçlerini de kapsıyor. İşte böyle zamanlarda ortak değerlerde birleşebilmek, ortak acılara ağlayabilmek ve aynı derdin yolcusu olmaktır insan olmak..

Her seçimde olduğu gibi korkunç bir kutuplaşma ve partici yaklaşımla karşı karşıyayız. İki kişi bir araya gelince konuşulan ikinci cümle siyasetle ilgili oluyor. Oysa ki bizim konuşacak başka dertlerimiz olmalıydı. Birbirimizi sırf başka siyasi partiden diye dışlamak yerine bu aziz milletin geleceği için neler yapılmalı diye sormalıyız. Sosyal medyada paylaşımları desteklediği partiden, cemaatten, tuttuğu takımdan ibaret olan insanlar görüyorum. Herkes kendi doğrusunun, kendi ideolojisinin diğerlerinden daha doğru olduğunu düşünüyor. Her siyasi lider eleştirilebilir ve eleştirilmelidir. Destek verdiği lidere, partiye, cemaate karşı eleştirileri olmayan ve bir başkasının eleştirisine dahi tahammül edemeyenler kalplerdeki putları kırmak için yeryüzüne umut olan bir dine mensup olduklarını hatırlasınlar.

Kendi yüreğimizi fethetmeden başka yüreklerde devrim yapamayız. Kişilerin değil fikirlerin konuşulduğu, her demokrasi ülkesi gibi tehditlerden uzak bir ortamı konuşmalıyız artık. Seçim ahlâkı tahakkümü değil, başkalarının önyargılarına boyun eğmeden yönetilen bir süreci kapsar. Hiç kimse evinin önünden geçen yüksek sesli seçim araçları, bayrakla süslenmiş sokaklar için oy tercihini değiştirmez. Avrupa’nın ulaştığı seçim olgunluğu için gereksiz tanıtımlardan artık vazgeçip sosyal medya gibi seçmene daha iyi ulaşılan araçları kullanmalıyız.

Politika (çok yüzlülük) bulunduğu ortamda şekil alan bir insan prototipi yetiştiriyor. Fakat kaynağında hakikat, meşveret, adalet gibi ilkelerin olduğu siyaset, bulunduğu ortama şekil vermeli. Bu durum hayata ve olaylara bakışımızı da değiştiriyor hiç şüphesiz. Oy pusulasından baktığımız her alanda menfi ilişkiler, nepotizm ve giderek daha da artan tefrika ile karşılaşıyoruz. Karşımızdakinin gönlünü almayı değil oyunu almayı hedefliyor politik bakış. İşte bu yüzden başarılı siyasetçiler yürekleri fethedebilenlerdir. Başöğretmenin (s.a.v) “emrolunduğun gibi dosdoğru ol” şiarıyla gönüllere dokunan liderliğinden, Ömer’in adaletinden bahsetmeliyiz.

Siyaseti sâlih amele dönüştürmenin yolu tevhidi, adaleti ve özgürlüğü savunmaktan, iktidar ve güç sarhoşluğundan uzak fiyat değil değer esaslı yönetimden geçiyor. Yönetimde tekliğe yeltenmek Kayyum olan Allah’tan rol çalmaktır. İstişare, ehliyet ve liyakat gibi kavramların siyasetin kirlenen yönünü temizleyeceği kanaatindeyim. Zira emanetleri ehline vermemizin emredildiği İlahî Kelâm, yeryüzünde adaletle hükmetmemizi de öğütler (4:58)..

Ümmetin dirilişi için bir yerlerde bizi bekleyen daha fazla mazlumun elinden tutmak, İstanbul’dan Gazze’ye, Şam’dan Mekke’ye uzanan kardeşlik ikliminde buluşmak zorundayız. Yaklaşan seçimler İslam coğrafyasının son kalesi olan bu topraklarda bir ve beraber olmamıza vesile olsun..