Her insan bir diğerinden bariz bir şekilde farklıdır. Hatta tek yumurta ikizi olarak doğanlar bile pek çok farklılıklar arz eder ki bu ona özel olan özgünlüktür. İnsan, bu özgünlüğünü koruduğu ve geliştirdiği müddetçe kendisindeki cevherleri açığa çıkarabilir. Kendisinde olanı bir sanat eseri gibi işledikçe ve kendini geliştirdikçe ona ait bir tını, ona ait bir tarz ve sadece ona ait bir yığın güzellik ortaya çıkacaktır. Gül fidanına en güzel gülü açması için ona uygun ortamı hazırlamamız gibi. Lalenin lale olarak kalmasının onun hakkı olması gibi. Portakalın tadının başka hiçbir meyveye benzeme mecburiyetinin olmaması gibi. Her bitki çekirdekteki saklı hâline ulaşmaya çalışır, insan da özgünlüğüne. Bu evrensel bir haktır.

Biz rengimizi kaybedersek gönlümüz yolunu kaybeder

Bizler, ailemizde gördüğümüz iletişim biçimi ve yaşam tarzına göre bir düşünme, davranma ve ifade tarzı öğreniriz. Bizler, “Benim bildiğim doğru, benim gibi düşüneceksin ve bu işi şöyle yapacaksın.” diye kendi anlayışımızı tek doğru kabul edip bize uymaktan başka seçeneği olmayan çocuğumuza dayattığımızda çocuğumuz, kendi içinden gelene göre değil, bizim istediğimize göre davranmasının doğru olduğunu öğrenir. Bize sormadan karar alamamaya, kendi yaptıklarını mutlaka bize onaylatmaya ihtiyaç duyar. Küçük yaşlarda elbette bize bakarak öğrenecek ve bizim yol göstericiliğimize ihtiyaç duyacaktır. Fakat kendi fikri ve tarzı oluşmaya başladığında, onun kendi tarzını bulması ve bunu en güzel şekliyle ortaya çıkarması için destek olmalıyız. Çocuğumuzun yaptığı, söylediği ve hayalleri bize güzel ve iyi gibi gelmeyebilir. Bu bize göre olandır. Oysa o fikir, o tecrübe ya da o iş, henüz hamdır; olgunlaşmaya ve gelişmeye ihtiyaç hisseder. Eğer çocuklarımızın elinden tutup bu yaptıklarını geliştirebilmeleri için alan açsak, desteklesek, belki de dünyayı hayran bırakacak bir mucit, bir sanatçı ve bir zanaatkâr ortaya çıkacaktır. Bunun tersi olursa, tam anlamıyla gönülleri yolunu kaybeder. Sonrasında da her diyenin dediğine kulak verip, kendilerinden fersah fersah uzaklaşırlar. Bu, mutsuzluğa demir atmaktır. Üretkenliği ve bu konudaki coşkuyu yok etmektir. Yani bir çiçeğin kimyasını bozup onun rengini ve görünüşünü garip bir hâle getirmek gibi.

Herkes kendi kaderinin yolcusudur

Her özgünlük, muhteşem bir çeşitlilik ve zenginliktir. Kimse kimseyi kendisine veya başkalarına benzetmek için bir çaba içerisine girmemelidir. Öncelikle kimsenin buna hakkı yoktur. İkinci olarak da bu, değiştirdiğimiz kimseye ciddi bir zarar verecektir. Çünkü kendi özgün yapısını keşfedemeden hep başkalarının istediği gibi olmaya çalışanlar, pişman olup geri döndüklerinde kendi özgün yapılarının ne olduğunu bilemeyecek, bulamayacak ve ne yapacaklarını şaşıracaklardır. Oysa beğenmeyip kendimize benzetmek istediklerimiz, aslında iyi olmadıkları için değil, biz kendimizden başkasının fikrini ve yaptıklarını iyi bulmadığımız içindir. Biz bakış açımızı değiştirmeli ve herkesin kendi içinden gelerek yaptıklarına saygı duymayı öğrenmeliyiz.

Allah (c.c.) eserini en güzel şekilde görmek ister; bu, özgünlüktür

Kendisine verilen bu özellikleri ve güzellikleri en güzeliyle ortaya çıkarmak, Allah’ın (c.c.) kulları üzerindeki hakkıdır. İlâveten, her birimizin bu konuda birbirimize destek olmamız da insanî bir sorumluluğumuzdur.