Adem babamız ile Havva annemiz, ilahi imtihan sebebiyle cennetten dünyaya hicret eden ilk muhacirlerdi...  Unutmayalım ki bu fani dünyada her insan, anne karnında ve dünya evinde belli bir müddet ‘muhacir’ olarak yaşar, sonra; toprağın ana rahmi kabir evinde, yeniden bir diriliş için hicretini sonlandırır...

Ömür hicretinden başka; bir de fikrin, düşüncenin yani ALLAH’a kulluğun bedeli olan hicret var ki bu; sevdiklerini, mallarını ve makamlarını Allah (cc) rızası için, insan hak ve hürriyetlerinin kamil manada gerçekleşmesi uğruna kullanabilmektir... İnsanlık tarihi bu gerçek hicretin şerefli örnek ve önderleriyle doludur.

Hz. Nuh’un (as) zalimlerden kurtuluş yolculuğu, ilk hicret örneklerindendir...

Hz. İbrahim’in (as) inandığı ve yaşadığı değerleri Nemrudî düzenin baskısından kurtarmak ve yalnız Allah’a (cc) kulluk hürriyetini elde edebilmek için ateşi gül bahçesine çevirmekle başlayan yolculuğu, Kenan ilinden, Kudüs-ü Şerif’e hicreti ile noktalanır... Ve eşi, hicret ismi ile anılacak ilk muhacir kadın Hacer (ra) anamız... Kudüs-ü Şerif’ten Mekke-i Mükerreme’ye hicret eden muhacir anamız, değil kadınların, erkeklerin bile sabırda tahammül edemeyeceği bir hicretin kahramanıdır. Eşi İbrahim (as) O’nu küçücük oğlu İsmail (as) ile bitkisiz, ekinsiz, verimsiz ve yeryüzünün en ıssız bölgelerinden Mekke-i Mükerreme’ye bıraktığında, O’na bu hicretin karşılığında kıyamete kadar kesilmeyecek şifa kaynağı zemzem suyu ve mü’min yüreklerde kıyamete kadar anılma şerefi ikram edildi. Bununla da kalmadı; yeryüzünün ilk evi, insanlığın medeniyet merkezi Beytullah’ı (Kabe) var olan temelleri üzerinde yeniden inşa ederek Kabe-i Muazzama’nın yanında hayatlarını sürdürme bahtiyarlığına eriştiler...

Hz İbrahim’in (as) torunlarından Hz. Yusuf’un (as) kuyuda başlayan ve zindanla devam eden çile dolu hayatının, Allah’ın (cc) hükümranlığını ilan edeceği Mısır’daki iktidarıyla gerçekleşen şanlı hicreti unutulmaz ve ibretlik en güzel kıssa olarak dipdiri önümüzde durmaktadır...

Hz. Musa’nın (a.s), İsrailoğulları’nı devrin zalimi Firavun’un zulmünden kurtarmak için kavmiyle beraber gerçekleştirdiği hicreti de Firavun’un boğulup yenilmesiyle sonlanmıştı...

2010 yıl evvel, çıkar çevrelerince “çarmıha gerilen” Hz İsa’nın (as) bir mucize olarak hâlâ devam eden göklerdeki hicreti, dünyaya teşrifiyle sona erecek kutlu ve uzun bir yolculuk olarak halen tamamlanmayı beklemektedir...

Ve 1432 yıl evvel bu şanlı hicret kervanına bir yenisi daha eklenir. Hacer anamızın hicret makamından, nur şehri Medine-i Münevvere’ye kutlu bir yolculuk... Allah’ın birliğini ve hükümranlığını çekinmeden ilan ettiği, ezilenlerin yanında yer aldığı için, doğduğu, büyüdüğü evlendiği, ‘şehirlerin anası’ Mekke’den ayrılık..

Hz. Muhammed (sav) Efendimiz ve ashabının strateji, ibret ve derslerle dolu hicreti...

Bu şanlı hürriyet ve özgürlük yolculuğunda, bugün hava ve su kadar muhtaç olduğumuz sevginin, kardeşliğin, dayanışmanın, fedakarlığın, sadakat ve vefanın ibretlik örneklerini görüyoruz. Bir yandan evlerini, yurtlarını ve sevdiklerini, İslam’ın özgürce yaşanabileceği bir vatan tercihi için terk eden Muhacir topluluğu; diğer yanda kendilerine hicret edenlere evlerini açarak, mal ve imkanlarını cömertçe paylaşan Ensar topluluğu. Allah hepsinden razı olsun.

Bugün Amerika kıtasında dahi izlerine rastlanan o yıldızların her biri, bu kutlu hicretten sonra da İslam dinini yaymak maksadıyla yeniden hicret ederek yeryüzüne dağıldılar.

Anadolu’muzun ilk fatihlerinden Hz. Eba Eyyub el Ensari (ra) ve 28 Sahabe’nin yeniden hicretlerinin İstanbul şehrine olması bunun en güzel örneklerinden biri olarak karşımızda durmaktadır. Günümüzde ise Peygamber (sav) ve Sahabe’lerinin (ra) nurlu hicret yolunu takip edenler yeryüzüne aynı hicret ruhu ve şuuru ile dağıldılar. Her biri karanlıklara bir ışık olacak nur nesli yetiştirmek için gece gündüz çalışanlar ile ellerinden alınan okuma hakkını elde etmeye çalışanlar; kınayanların kınamasına aldırmadan bulunduğu ülkelerde Rabbani yolun nöbetiyle hicretlerine devam etmekteler...

Unutulmamalıdır ki her Müslüman için nefsi emmare’nin ve onun dışarıdan teşvik ve tahrikçisi olan şeytanın şerrinden korunmak ve kurtulmak için Hakk’a, hakikate göç ederek günahları terk etmek, günümüzün en büyük hicretidir...

Şeytan ve yandaşlarının uydurdukları düzenlere hicreti terk ederek, fert, aile ve toplum olarak Hak ve hakikat düzeni olan İslam yoluna hicret edelim.

“... Ve Resûl (s.a.v) (şikayet etmek için) buyurdu ki ‘Ey Rabbim! Kavmim, Kur’an’dan hicret etti (ayrıldı)’ (Furkan Suresi: 30) ilahi mesajında belirtilen Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye yolundan ayrılarak, Efendimizin (sav) Rabbimize şikayet ettiği bahtsızlardan olmayalım!

Namazsızlıktan namaza, haya ve edepsizlikten haya ve edebe, yalandan doğruya, sahtekarlıktan dürüstlüğe, hasetten gıptaya, cimrilikten cömertliğe, israftan tasarrufa, düşmanlıktan kardeşliğe, nefretten sevgiye ve tembellikten çalışkanlığa gerçek bir hicreti gerçekleştirmeliyiz...

Rabb’im cümlemize, rızasına ve sevgisine hicret etmeyi nasip etsin. (amin)

Bu duygu ve tavsiyelerimizle 1432. Hicri Yılınızı bir kere daha tebrik ediyor, Allah’tan (cc) tüm İslam alemine hayır, bereket ve nusret ihsan etmesini ve yeni yılımızın barışa, huzura ve ümmetin işgallerden kurtuluşuna vesile olmasını diliyorum...

Yüzünüzden tebessüm, dilinizden dua eksilmesin.

Not: Peygamberimizin (sav) Medine-i Münevvere’ye hicreti, 12 Rebîulevvel ayında gerçekleştiği halde Muhacir arkadaşları, hicretlerini kendisinden 2 ay evvel Muharrem ayında tamamladıkları için, devlet başkanı Hz. Ömer (r.a) döneminde, Hicri Yılbaşımızın başlangıcı Muharrem ayı olarak ilan edildi.