Hutbelerini aktüeli yanı sıra mevsimsel konuları da takip ederek yazan bir imam hatibin, görevinde ilk yılını doldururken yazmış olması gereken konulardan biri de Hacdır.

Hac ile ilgili ilk yazım olan hutbemi yazma – sunma ve çevresinde oluşup gelişen hatıralarımı dile getirmeye başlamadan önce, sizi fikir ayaklarımızla yıllar sonrasına götürmek istiyorum.

Emir Turizmin Kuruluşu

1988 yılında Bülent Katkat kardeşimizle birlikte Emir Turizm’i kurduk. Amacımız Hac ve Umre turları düzenlemekti. Ama daha çok da İslâm memleketlerini, Müslümanların azınlıkta yaşadıkları ülke ve şehirleri ve de maddî ölçüler içerisinde gelişmiş olan dünya kentlerini gezmek ve gezdirmekti.

Hac ve Umre turlarında başarı sağladık. Bu sebeple ben 2017 yılına kadar yaklaşık 25 Hac yaptım. Umre için Mekke’ye gidişlerimin sayısının ise, çok çok daha fazla olduğunu söyleyebilirim.

Hac ile İlgili Çalışmalarım

Yıllar boyunca Hac’la ile ilgili çalışmalar yaptım. Peygamberimizin Veda Haccı’nı inceledim. Fıkhî boyutu ile de ele aldığım Menasik denilen Hac görevlerinin anlamları; niçin ve nedenleri üzerinde uzun uzun düşündüm. Hz. İbrahim’den beri 4000 yıldır devam eden Hac mucizesinin Müslümanlar için örneğin nasıl kültürel, siyasî ve iktisadî birliktelik ve kalkınma hamlesine dönüştürülebileceğini araştırdım. Sonunda 430 sayfalık bir eser vücuda geldi.

“Hac ve Umre Yüceliğe Çağrıdır “isimli altı kitapçığı içine alan bu eserimiz 2008 yılında Beyan Yayınları’ndan çıktı. Emir Turizm tarafından da bir çok defa basıldı. Hac ve Umre’yi tüm yönleriyle incelemek isteyen okuyucularımıza bu eserimizi tavsiye ederim.

Kader-i İlâhî Ağını Örüyordu

Kader, Peygamberlerin bile özünü kavrayamadığı ilâhî bir sırdır. Yanlış anlaşılmaları engellemek için ‘Bizim hür iradelerimizle yaptığımız işlerimizden sorumlu olduğumuz ’ kaydını koyarak devam edelim. Yukarıda, Emir Turizm ve Hac ve Umre Yüceliğe Çağrıdır kitabımla ilgili bilgileri sunmamın sebebi, bu iki olayın ilk haccımı yapma kararımla alakası olduğuna olan inancımdır. Bizim atılımlarımızla bağlantılı olarak Kader-i İlahî de ağını örüyordu.

Hac Hutbem İlk Beni Etkilemişti

Diğer hutbelerim gibi, bir hafta gece gündüz çalışarak Hac hutbemi yazmıştım. Alıntılayacağımız bölümlerde görüleceği üzere hutbem özgündü, farklılıklar içeriyordu.

Düşünme, ilim yapma ve yazma yeteneği Allah’ımızın bir ihsanıdır. O’na hamdimizi ve şükrümüzü artırmalıyız.

Hac hutbemi okuyacağım cuma günü Saraçhaneye gelmiştim ki, yolda birden aklıma bir soru düşüverdi.

Ben, bu hac hutbesini niçin yazmıştım?

Gayem, cemaatimi bilgilendirmek ve bilgilenip bilinçlenen Müslümanların da hacca gitme kararı almasına katkı vermek değil miydi?

Peki ben, niçin kendim için bu kararı almıyordum? Yazdığı ve okuyacağı hutbesinden, kendisi etkilenmeyecek olan hatip, insanlara nasıl tesir edebilirdi?

Hacca Gitme Kararı Aldım

Gelip minbere çıkmadan, o yıl yani 1971 yılında hacca gitme kararını aldım. Alınca da hutbemi daha bir coşkulu sundum.

Beni etkileyen hutbem kim bilir kaç mümini daha etkilemiş ve karar almasına vesile olmuştu. Süleymaniye Camii gibi merkezi bir camide imam-hatip olmanın yüceliği tam da buradaydı.

Peygamberimiz ‘ Bir hayrın yapılmasına aracı olan onu yapan gibidir/yapan gibi sevap alır.’ buyurur. Buradan hareketle, imam hatipliğin bana verilmiş en büyük nimetlerden biri olduğunu, hatiplik dönemimde de bilirdim ama şimdi çok daha iyi anlayabiliyorum.

Burada Rabbimizin yüklediği ‘nimeti dile getirme’ görevimi yapmak amacıyla ifade edeyim. (el-Duha 13) Öğrenilmesi ve öğretilmesi gereğine inanmadığım ve öncesinde yaşamadığım, hiçbir konuyu yazıp sunmadım. Kusurlarım elbette olmuştur. Onların da yüreğimde sızısını duymuşumdur.

Rabbime hamdederim, O’nun ‘ Ey îman edenler! Yapmayacaklarınızı niçin söylüyorsunuz? ’ şeklindeki uyarısına, gönül kulaklarımı daima açık tutmuşumdur.. (el-Saff 2)

Bu hatıraları okuyacak kardeşlerime tavsiyemdir;

Hangi işi yapıyorsanız yapın ama Allah’a ve Onun kullarına karşı samimi olun. İçten davranın. Size yapılmasını istediklerinizi önce siz başkalarına yapın. O zaman Allah’ın ve de müminlerin yardımını yanı başınızda bulursunuz.

26 Yaşında ve Dört Çocuk Babasıydım

Hatipliğimin ikinci yılı olan 1971’in sonlarındaydık. 26 yaşında ve dört çocuk babasıydım ve resmi görevliydim. Az da olsa borç almam gerekiyordu.

Bir diğer anlatımla hacca gidebilmem için aşılması gereken engeller vardı. 15 gün içinde gidip dönmem gerektiği için hava yolunu tercih etmem gerekiyordu.

İlk defa yurtdışına çıkacaktım. Yurt dışı için de, hac içinde tecrübesizdim. Endişelerim vardı. Çok daha sonraları merhum Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarından öğrenecektim: Allah rahmet eylesin, Ömer Nasuhi Efendi de yaşlı başlı ünlü bir hoca olmasına rağmen, haccında çevresindeki tecrübeli hocalardan yardım isteme ihtiyacını duymuştu.

Tekirdağ’da İl Müftülüğü de yapmış olan doğulu Ali Arslan Hocamızı tanırdım. Büyüğümüzdü ve dönemin şartları içinde iyi bir hocaydı. Benim şahid olabildiğim kadarıyla da samimi bir Şerîat adamıydı. Beyazıt Beyaz Saray’daki kitapçı dükkanına giderdim. Beni yürekten sever ve değer verirdi. Hocamızın hacca gideceğini öğrenince, onun da içinde bulunduğu küçük kafileye katıldım. Yardımcımı bulmuştum.

6000 bin liram vardı. İhtiyacım olan 2000 lirayı da rahmetli kayınpederim Muhammed Erbaş’tan borç aldım. Resmi iznimi de almıştım. Ortada bir tek problem kalmıştı. O da, çok büyük gayretlerle oluşturabildiğim cemaatimi, özellikle de üniversiteli gençlerimizi bırakabileceğim kişiyi bulmaktı. Camiimizde İmam vardı. Vardı da yeterli değildi. Cemaatimizin dağılabileceği endişesiyle önlem almak ihtiyacını duymuştum. Bir ölçüde olsun beni aratmayacak bir arkadaşı bulmam gerekiyordu. Selefim Ömer Öztop bana örnek olmuştu.

Cemaatimi Kime Bırakacaktım?

Ben de geçici halefimi belirlerken bir dava adamı gibi hareket etmeliydim. Böyle de yaptım. Benimle aynı yaşta olup benim de hutbelerimi yayınlamaya başladığım Tohum Dergisinde yazılar yazan, kıraati ve üslûbu da düzgün olan, üstelik kendisi de resmi İmam- Hatip olan Kerim Aytekin arkadaşımı buldum. Buldum da çözümlenecek resmi problemler vardı.

Hakikaten ben ayrıntıları unutmuştum. Hatıralarımı yazmaya başladığımı Kerim kardeşe söyleyince O da bana ayrıntıları hatırlattı.

Kardeşimiz bayram namazını kıldıracak ve üç hafta kadar Cumalarda bana vekalet edecekti. Eminönü ve Beyoğlu müftülükleri arasında mekik dokumuş, resmi problemler çözümlemiştim.

Şimdilerde düşünüyordum da şahsiyeti henüz teşekkül edip kemal bulmakta olan 26 yaşında genç bir İmam-Hatibin dâvâ şuru ile hareket edebilmesi, saygı duyulması gereken bir erdemdir. Yüce Mevlamız kerem etmeseydi ben böylesi bir fazilete eremezdim. Beni nefsimin eline bırakmayan Allah’ımıza hamdederim.

Bir Güzel Tevafuk

Hatıratımın şu anda okumakta olduğunuz bölümünü 19 Mayıs 2019’da yazmaya başladım. Bir önceki gün İstanbul İmam Hatip Okulu mezunları olarak 50. mezuniyet yıldönümümüzü kutladık. Sekseni aşkın mezun arkadaşımızın onikisi Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştu. Arkadaşlarımızla kucaklaştık, herkes üç dört dakika söz aldı. Konuşma sırası bana gelince iftar vakti gelip çatmakta olduğu için çok çok kısa tuttuğum konuşmamı şöylece bir dua ile bitirdim:

Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz Cennet hayatını tasvir ederken Cennet’e girecek müminlerin Cennet hayatında bir araya gelip yüz yüze sohbet edeceklerini müjdelemektedir. Bizleri yetmişli yaşlarımızda, elli yıl sonra biraya getiren Mevlamız Firdevs Cennetlerinde de bir araya getiremez mi? Elbette getirir. Duaların müstecap olacağı bu anlarda Rahman ve Rahim olan Allah’ımızdan bunu diliyorum. Okuyucularımla da Cennet’te buluşmayı dilerim.