Bismillahirrahmanirrahim Merhum Alija İzzetbegoviç liderliğinde oluşan halk iktidarının başarısını ve güçlenmesini önlemek için tüm yeryüzündeki haçlı devletlerin teşviki ve desteğiyle Sırbistan’a 1992 yılında Bosna’yı işgal ettirmişlerdi. Bu işgalden üç sene sonra gerçekleşen Srebrenica şehrindeki vahşi soykırım katliamının yıldönümü münasebetiyle şehidlerimiz için Srebrenica’da kılınan cenaze namazına katıldık. Anaların, eşlerinin, evladlarının ve yakınlarının gözyaşlarıyla şehidlerin tabutlara sarılışını ibretle seyrettik(!) 11 Temmuz 1995 yılında BirLEŞmiş(?) Milletler’in kampındaki silahsız sivil Boşnak kardeşlerimizi Barış Gücü(!) haydutları Sırp canilerine teslim ederek 8 bin 372 kadın, erkek ve çocuğu şehid ettiler. Kimini kurşunlayarak, kimini fabrika depolarında diri diri yakarak öldürdüler. Şehidlerin kemikleriyle yakınlarının saç ve tırnaklarının DNA kodlarının eşleştirilmesiyle her sene tesbit edilen şehidlerimiz her yıl 11 Temmuz’da kılınan cenaze namazıyla yakınlarına teslim ediliyor. Bu Çarşamba günüde 520 şehidimizin cenaze namazını birlikte kıldık. Srebrenica ismi Boşnakça olup Gümüşhane manasına geliyor. Asırlar önce Gümüşhane İlimizden buraya yerleştirilmeleri sebebiyle bu şehre Gümüşhane manasına Srebrencia ismi verilmiş. Katliam sırasında 30 bin nüfuslu şehrin üçte biri yok edildi. Irklar ayrı olsa da “Küfür tek bir millettir” inancı gereği o dönemin İngiltere Başbakanı John Blair’in “Balkanlar’da tek bir Müslüman kalmayıncaya kadar Sırpları destekliyeceğiz” ifadeleri hâlâ hafızalarımızda. Sırp kasabı Miloseviç ve komutanları insan kasapları Radovan Kradcic ile Miladic, Sırp ordusunun Bosna Müslümanları karşısında yenilmeleri sebebiyle batılı efendileri tarafından tutuklanarak Hollanda Denhaag’daki cezaevine kondular. Evet, soykırım ve katliam yaptıkları için değil, savaşta onca desteğe rağmen yenildikleri için tutuklandılar! Ailesiyle beraber savaşın içinde yaşayan örnek lider Alija İzzetbegoviç (r.a) ve mücahid ordusu karşısında tüm Avrupa mağlub olmuştu. Çılgına döndüler, hırslarını ve öfkelerini Srebrenica’daki silahsız erkek, kadın ve çocuklardan aldılar. Bu hafta Balkanlar’da başta Bosna Hersek, Sırbistan’daki Yeni Pazar, Karadağ-Rozaje ve Sultan 1. Murad’ın şehid olduğu Kosova-Pristina, Prizren ve merhum Mehmet Âkif’in memleketi olan İpek bölgelerini ziyaret ettik. Dağınık ve karışık şekilde bölük pörçük ve birbirinden irtibatsız halde üzüntü ve korkuyla, ama büyük bir umutla yaşamaya devam ediyorlar. Balkanlar’daki Müslüman kardeşlerimin içler acısı halini görünce Cihan Devleti

Osmanlı’yı hile ve entrikalarla yıkan içimizdeki hain sabataist ve mason odaklarına kinimiz ve nefretimiz katlanarak arttı. Analık makamı olan hilafet (dünya liderliği) makamını lağvederek Müslümanları yutulmaya hazır, anasız, öksüz, parçalanmış birer toplum haline düşürenleri tekrar Allah’a havale ediyoruz. Hele canının parçası oğlunun tabutuna sarılır sarılmaz bayılıp feryad eden o anayı görünce Cihan Sultanı Abdulhamid Han Hazretleri’nin eline kelepçe takıp Selanik’te bir eve hapseden ittihad ve Terakki çetesi dönememiş dönmeleri bir kere daha lanetle anıyoruz. İslâm Birliği’ni yıkmak adına Türkçülük faşizmini kasden ve bilerek ateşlemek suretiyle Osmanlı Devleti içindeki diğer ırkları isyan ettirten çoğu Yahudi ve Ermeni cuntacıların o gün ektiklerini emperyalist ülkeler bugün biçmeye devam ediyor. Murad Sultan’ın komşuları Balkanlar yanlız... Balkanlar sessiz... Ve Balkanlar sahibsiz... Kendilerine uzanacak İstanbul merkezli bir adalet ve rahmet eli bekliyorlar. “1995 yılında Türkiye bugünkü gibi emin ellerde olsaydı Bosna’daki Srebrenica soykırım vahşeti yaşanmazdı” diyorlar. Ve Türkiye’deki en yakın akrabaları olan Boşnak, Arnavut, Pomak ve Türk kökenli muhacir kardeşlerinden yakın ilgi alâka istiyorlar. Nene ve dedelerinin toprakları olan Balkanlar’a sık sık ziyaret etmelerini bekliyorlar. Balkanlar’daki kardeşlerinin kalkınmalarına destek için maddi ve manevi yatırım yapmalarını tavsiye ediyorlar. Oradaki değerli İslâm âlimleri önderliğindeki cami ve medreseleri Rahmet ayı Ramazan-ı Şerif’teki manevi duyguyla desteklemeye davet ediyorlar. Bu irtibatsızlık, ilgisizlik, cimrilik ve “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” nemelâzımcılık hastalığı sebebiyle de hâlâ yer yüzünde emperyalist canavarların sofrasında yem olmaya devam ediyoruz. M. Âkif’in “Nereye baksam karşımda bir kanlı ova / Sen misin yoksa hayalin mi ey vefasız Kosova” dediği gibi dün Bosna, Azerbaycan ve Filistin... Bugün Afganistan, Irak ve Suriye. Yeryüzündeki mazlum haklar katlediliyor... Sürülüyor... Tecavüze uğruyor. Canavarlar aynı. Kurbanlık kuzular değişiyor. Çünkü kuzular çobansız... Kuzular sahibsiz... Kuzuların yaşadığı ülke rejimleri İslâm’sız. Allâh’ın değişmez ilkesi İslam’a isyan sebebiyle ilmî, iktisadî, siyasî ve ahlâkî her sahada alçalmış devletçikler halinde! İslâm’ın hak ve adalet ilkeleriyle yükselip çağlarının tek süper gücü olan Osmanlı Devleti’nin adalet, şefkat ve merhamet kucağını özlemeyen mazlum millet kalmadı yeryüzünde! Ve bütün dua ve temennileri de Türkiye’nin bu gecikmiş nöbeti bir an önce devralması. Artık tüm bu gerçekler ışığında durmak yok, yorulma yok... Bıkma yok. Birbirine düşmeden el ele, gönül gönüle Türkiye’yi İslâm’ın ışığında maddî ve manevî güçlendirerek yola devam etmeliyiz. Büyük Sultan Murad Hüdavendigar Hazretleri’ni, milli kahraman Alija İzzetbegoviç’i, Srebrenica ve tüm şehidlerimizi rahmetle anıyoruz. Ruhları şad ve makamları cennet olsun. Rahmet ayı Ramazan-ı Şerifimiz hayırlı ve bereketli olsun. Tutacağımız oruçlar, yapacağımız dua ve infaklar tüm mazlumların kurtuluşuna vesile olsun...