Kadınların evlerinden çalışma amacıyla çıkarılması, kadının zorla çalışmak zorunda bırakılması neslimizi tehdit etmekte ve kadınlarımıza da zarar vermektedir.

Kadın istihdamı ve kadının çalışması sorunu uzun zamandır devam etmektedir. Kimisi kadının çalışmasından yana olurken, kimisi ise kadının iş hayatından tamamen çekilmesi taraftarı olmuştur. Günümüzün çalkantılı ve sıkıntılı sürecinde aile hayatı zarar görmüş, sınırlar ve sorumluluklar dengesi bozulmuş, birlik, beraberlik ve aile şuuru 200 yıllık saldırılar sonucunda darmadağın olmuştur. Bu durumda, fıtratı gereği kadın da bu değişimden etkilenmiştir.

Kadın için aslolan, fıtratıyla uyumlu bir şekilde hayat sürmektir; tıpkı erkekte olduğu gibi. Yaratılış itibarıyla birçok yönden erkekten daha zayıf olan kadın, bazı alanlarda ise erkekten daha kuvvetlidir. Örneğin, duygu yoğunluğu bakımından kadınlar, erkeklerden daha yoğun bir duygu durumuna sahiptir. Erkek ise fiziksel güç anlamında daha kuvvetlidir. Erkeğin bu kuvveti dışarıda, iş hayatında kullanıma yönelikken, kadının duygu yükü ise aile içerisinde kullanıma yönelik bir fıtrattır. Ancak geldiğimiz süreçte kadın, dışarıda fıtratına aykırı işlerde çalıştırılarak; erkek ise işsizlik nedeniyle bu fıtratı bozmuştur.

Bizler kadının fıtratına uygun işlerde ve ihtiyacı varsa çalışmasına karşı değiliz. Kadının çalışma meselesinde, fıtratına uygun yerlerde çalışabileceği, fakat fıtratına uygun olmayan yerlerde asla zorla çalıştırılmaması gerektiği taraftarıyız. İstemediği halde bir yerde çalışmaya zorlanan kadın, öncelikle kendi kadınlık kimliğini kaybetmektedir. Bu süreçte, fıtratına uygun olmayan işlerde çalışan kadın ne anne olabilmekte, ne eş olabilmekte, ne de çalışan olabilmektedir. Yani tam anlamıyla yarım kalmış ya da bölünmüş bir kimlik ortaya çıkmaktadır.

Kadının evinde çalışması demek, kadının asosyal olması anlamına gelmez. Ecdadımız, kadınların eliyle nice vakıflar kurmuş ve bu vakıflarda gerek insanlara, gerek hayvanlara, gerekse bitkilere yönelik ciddi yapılmıştır. Eğitim sektöründe kadınlar, birer eğitimci kimliğiyle nice nesiller yetiştirmiştir. Kadının evine tıkanması ve başka hiçbir iş yapmaması gerektiği anlamı çıkarılmamalıdır.

Fıtratına uygun işlerde çalışmayan kadın, çabuk tükenmekte; sabır ve tahammül seviyesi düşmekte; bedensel hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Annelik duygusunu çalışmaya kurban vermek zorunda kalan kadın, daha bir kaç aylık çocuğunu bırakıp işe gitmekte ve bu durum çocukta bağlanma sorunu başta olmak üzere birçok psikososyal rahatsızlığın temelini atmaktadır. Aynı zamanda, anne de bu süreçten psikolojik olarak zarar görmektedir.

Bugün aklınıza gelebilecek bir çok devlet büyüğünü ve fikir adamını yetiştiren kadınlardır. Ve bu kadınlar, dışarıda çalışmak zorunda kalan kadınlardan çok annelerdir. Kendi evinde ve kendi çevresinde kendini yetiştiren, psikososyal yönden sağlıklı bir anne ve şahsiyet olarak bir nesil yetiştirmişlerdir.

Feminist dernekler ve kadın federasyonları, kadını "pozitif ayrımcılık" ve "toplumsal cinsiyet eşitliği" adı altında yuvasından çıkarmakta ve fıtratına aykırı bir yola sevk etmektedir. Zamanla bu durum, kadının boşanmasına sebep olup onu yapayalnız bırakmakta ve kadına en büyük zararı vermektedir. Oysa kocası ve çocuğuyla huzurlu bir yuva yaşamak varken, bin bir çeşit musibetle uğraşmaya mecbur edilmektedir. Bunu bazen dizi ve filmlerle bazen de sosyal medya kanalıyla yapmaktadırlar.

Devlet, bir taraftan nüfus artış hızının düşmesine çözüm ararken, diğer taraftan kadın istihdamını artırmak için pozitif ayrımcılık yaparak kadını yuvasından çıkarmaya devam etmektedir. Bu politikalar tamamen birbiriyle çelişmektedir. Kadını yuvadan çıkaracaksanız, nüfus artışıyla ilgilenmeyeceksiniz. Nüfusun artmasını istiyorsanız, kadını evde destekleyeceksiniz. Evde sigortası yapılacak, sosyal devlet olarak evde maddi destek sağlanacaktır. Oysa tam tersi, çalışan kadına her türlü destek sağlanırken, nesil yetiştiren kadına destek pek görülmemektedir. 

Sağlam nesilleri yetiştiren annelerdir. Kadın, kendi istemediği sürece asla çalışmak zorunda bırakılmamalıdır. Kadın, çalışmak zorunda kaldığı takdirde de fıtratına uygun işlerde çalıştırılmalıdır. Devlet, sosyal devlet olmak hasebiyle, çalışan kadına değil; tam tersine, evde nesiller yetiştiren ve vakıflar aracılığıyla medeniyet inşa eden kadınlara destek vermelidir. Böylece bir nesil ihya edilir ve bir medeniyet inşa edilir.

Eğer kadının çalışmaya zorlanması veya evinden çıkmaya mecbur bırakılması devam ederse, bir medeniyet imha olur. Medeniyet, söylemle değil; eylemle inşa edilir. Bu da ancak kadının çalışmak zorunda bırakılmadığı, annelik duygusunun desteklendiği ve kadının fıtratına uygun bir yaşam sürdüğü bir süreçle mümkün olur. Yani çalışmak zorunda bırakılan kadınlar evine dönsün, çalışmasın. Devlet sosyal sorumluluğu gereği destek versin. Evinde medeniyeti inşa edecek nesilleri yetiştirsin. 

Adnan Kalkan