Derin Gerçekler

“Düşünseler şunu da anlarlardı ki: bu dünya hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir ve ebedî âhiret diyarı ise, hayatın ta kendisidir. Keşke bunu bir bilselerdi!” (Ankebut, 29/64).

“Savaşa çıkmayıp Resûlullah’tan ayrılarak geride kalanlar, oturmalarından memnun olup sevince garkoldular. Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten hoşlanmayıp ‘Bu sıcakta sefere çıkmayın!’ dediler. De ki: ‘Cehennem ateşi, bundan da sıcak! Ona nasıl dayanacaksınız?’ Keşke bunu bilip anlasalardı!” (Tövbe, 9/81). Bu ayetlerdeki “Keşke” ifadesi bugün yaşayanlara, o elim akibeti hatırlatma için bir uyarı mahiyetindedir aslında. Şeytan ne diyordu: “Ya Rabbî, Senin kullarından mutlaka bir pay edineceğim. Mutlaka onları saptıracağım, birtakım temennilerle oyalayacağım.” (Nisa, 4/118-119). Şeytan insanları, güç, servet, makam, iktidar gibi boş vaadlere aldatır. Bazan, hedefindeki kişileri “seçkin, çok önemli bir kişi, bir milletin önemli seçilmiş ya da atanmış bir ferdi” olması itibariyle “cennetin hakiki varisi” olduğuna inandırarak servet, şöhret, devlet, şehvet ve bazen de âhiret ile ilgili arzuları kamçılayarak, gönüllerine kuruntu ve kibir salarak onları kandırır. “Şeytan, onlara sadece vadlerde bulunur, onları birtakım kuruntularla oyalar. Şeytan, aslında onlara kuru bir aldatmadan başka ne vâd eder ki!” (Nisa, 4/120)

“Allah’ın vâd ettiği bu mükâfat, ne sizin temennileriniz, ne de Ehl-i Kitab’ın temennileri ile elde edilmez. Kim kötü iş yaparsa onun cezasını görür ve Allah’tan başka, kendisini o azaptan kurtaracak ne bir hâmi, ne de bir yardımcı bulabilir.” (Nisa, 4/123).

“Ama onlar, bizzat yaptıkları zulümler sebebiyle asla ölümü istemezler. Allah, o zalimleri pek iyi bilir.” (Cuma, 62/7)

“İnsanlar içinde. (iktidar ve servet, makam, şöhret gibi konularda)  dünya hayatına en hırslı olanların onlar olduğunu görürsün. O kadar ki, bu hırsta müşriklerden bile daha ileridirler. Onlardan her biri bin yıl yaşamak ister. Fakat uzun ömür, onu cezadan uzaklaştıracak değildir. Allah, onların bütün yaptıklarını görür.” (Bakara, 2/96)

“(…) O muazzam yapıları dünyada ebedî kalmak gayesiyle mi inşa ediyorsunuz? Başkalarının hukukuna karşı hiç sınır tanımadan hep böyle zorbalık mı yapacaksınız?” (Şuara, 26/128-130)

Birileri de iktidar ve servet sahipleri, onlardan yana durarak menfaat elde etmek isterler. “Ah! n’olurdu, ben de onlarla beraber olaydım da zafer kazanaydım, büyük bir ganimete konaydım!” diye sızlanırlar.(Nisa, 4/73). Cihad ya da  ahiret için azık edinme gayreti değildir onların içini yakan. Kaçırdıkları bol ganimettir içlerindeki pişmanlık ateşinin sebebi. “Bir de Allah’ın kiminize kiminizden daha fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere çalışmalarından nasipleri olduğu gibi kadınlara da çalışmalarından nasipleri vardır. Çalışın da, daha hayırlı şeyleri Allah’ın fazlından isteyin. Allah, her şeyi hakkıyla bilir.” (Nisa, 4/32). Allah’ın verdiklerine kanaat etmeme ve daha fazla dünyalık talebinde bulunma bir küfür alametidir… Bu sadece para ve mal için değil, makam için de böyledir. Onlar gün gelecek bugün beraber olmak istedikleri, kaz gelecek diye, uğrunda tavuk esirgemedikleri kişiler ve kurumlar konusunda şöyle diyecekler:  “... Keşke seninle aramız doğu ile batı arası kadar uzak olsaydı! Meğer sen ne kötü arkadaşmışsın!” diyecek. (Zuhruf, 43/38);

Fakat Allah (cc) onlara, “Bu temenniniz bugün size hiçbir fayda vermez. Çünkü hayat boyunca birlikte zulmettiniz. Burada da azabı birlikte çekeceksiniz.” buyuracaktır.(Zuhruf, 43/39)

Servet, iktidar, güç konusunda bugün kıskandıkları, yanaşmak için aracı aradıkları kişiler konusunda “Keşke bizim de Karun’un ki gibi servetimiz olsaydı. Adamın amma da şansı varmış, keyfine diyecek yok!” (Kasas, 28/79) düşünmeleri sürpriz olmamalı. Müminler bugün onlara “Yazıklar olsun size! Bu dünyalıkların böylesine peşine düşmeye değer mi? Oysa iman edip güzel ve makbul işler yapanlara Allah’ın Cennet’te hazırladığı mükâfat elbette daha hayırlıdır. Buna da ancak sabredenler nâil olur.” (Kasas, 28/80) demektedirler.

Onlar o gün “Keşke” diyecekler; “Keşke sağlığımda bu hayatım için hazırlık yapsaydım.” (Fecr, 89/24).

“Eyvah! Keşke verilmez olaydı bu defterim! Keşke hesabımı bilmez olaydım! N’olurdu, ölüm her şeyi bitirmiş olaydı! Servetim, malım bana fayda etmedi! Bütün gücüm, iktidarım yok oldu gitti!” (Hakka, 69/25-29)

Ama o “keşke”leri onlara fayda sağlamayacak. “Ah ne olurdu, keşke toprak olaydım!” (Nebe, 78/40) diye ağıt yakmaları da dertlerine derman olmayacak.

Siz Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaya bakın. Kimseye, ne bir kişi ne de bir kuruma aklınızı kiraya vermeyin, Adil şahidler olun, sözü dinleyip doğrusuna doğru deyin, yanlışına yanlış! Sözü söyleyene değil, söylediği söze bakın ve o kişi o sözü niye söylüyor bir de ona bakın. Münafık ve fasıkların hilelerine karşı uyanık olalım. İşe bakalım, doğrusuna destek verelim, yanlışına karşı çıkalım. Yine aynı şekilde. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı olalım. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa, bir kişiye, topluluğa ya da kavme olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin. Yoksa ateş bize de dokunur.

Sakın! Allah  bizi güç, servet ve iktidar yolunda, “tanrıyı kıyamete zorlayanlar”ın yaptığı gibi bir yola sevketmesin. Sonra onlardan bir farkımız kalmaz. Biz Allah’ın rızasını isteyelim, o bizim için, o gün şer gibi gözükse bile, onda hayır vardır. “Hak (bu anlamda) şerleri hayreyler”

Cahillerden ve Zalimlerden olmayalım. Çünkü Allah onlara yardım etmez. Bugünkü siyasilerin ve onların peşinden gidenlerin dili, kader ve rızık inancı ile uyumsuz. Kaderi değiştirmekten söz ediyorlar, insanları rızık vadediyorlar. Ve bunu kendileri ile ilişkilendiriyorlar. Allah korusun, bu sözler, söyleyenleri ve bu söze inananlar için bir helak sebebidir. Unutmayalım ki, biz kendimizi değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir.

Selam ve dua ile.