Sosyal medya hesabından bir dizi paylaşımda bulunan Eskiçağ tarhi araştırmacısı Tacettin Belli, bir dönem medyada uzun süren tartışmalara ve tepkilere sebep olan Muazzez İlmiye Çığ'ın ''fahişe rahibe-başörtülü kadın" benzetmeli iddiasına cevap verdi.

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ'IN İDDİASI

Belli'nin açıklamasının tamamı:

Muazzez İlmiye Çığ hanımefendinin Sümerler'de tapınak fahişeliği vardı ve sadece fahişeler başını örterdi gibi dayanaksız ve doğru olmayan söylemlerine detaylı bir cevap verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Tapınak fahişeliği söyleminin neden yalan olduğunu göstermek istiyorum.

Meselenin daha iyi anlaşılması için öncelikle Muazzez İlmiye Çığ'ın yaptığı çalışmalarda bu konu hakkında ne gibi söylemlerde bulunduğunu aktararak başlıyorum.

Çığ, Bereket kültü ve Mabet Fahişeliği, Uygarlığın Kökeni Sumerliler, Ortadoğu Uygarlık Mirası ve Kuran, İncil ve Tevrat'ın Sümerler'deki kökeni adlı çalışmalarında şu cümleleri ifade etmiştir.

Sümer kadınlarının en önemli görevlerinden biri mabetlerde rahibe olmaktı. 20'ye yakın görevleri vardı. Bunların başında şarkıcılık, oyunculuk, fahişelik geliyordu. Mabetlerde seks kutsal sayılmış, hatta eşcinsellikte doğal görülmüştü. Bunlar aynı zamanda mabetlere gelir getiriyordu. Mabet fahişelerinin başlarını örtmeleri zorunluydu.

"BAŞÖRTÜSÜ SÜMERLİLERE DAYANIYOR" İDDİASI

Başörtüsünün başlangıcı da Sümerlilere dayanıyor. Çok tanrılı olan Sümer dininde özellikle büyük tanrıların ve şehrin tanrısının evleri, daha doğrusu mabetleri var. Bu mabetlere isteyen kadınlar, tanrının gelini olarak giriyor. Bunların çok çeşitli görevi var.

Bu görevlerden biri de kutsal bir görev olarak genel kadınlık yapmak. Bunların diğer rahibelerden ayrılması için başlarını örtmeleri gerek. Böylece bu kadınlar da yasal seks yapan mabet fahişeleri gibi kabul edilmiş oluyor. Bu gelenek önce Yahudi kadınlarına geçmiş, daha sonra da İslam kadınlarına uygulanmış.

ÇIĞ, KAYNAK GÖSTERMİYOR

Muazzez İlmiye Çığ'ın yukarıda ifade ettiği iddialara göre Sümerler'de tapınak fahişeliği vardı, tapınakta bulunan kadın görevliler tanrı adına ilişkiye girerek hem tapınağa katkı sağlıyor hem de kutsal bir nitelik kazanıyorlardı. Ayrıca Sümerler'de tapınak fahişeleri başını örtebilirdi ve bu durum sadece onlara özeldi.

Muazzez İlmiye Çığ'ın çalışmaları incelendiğinde bu iddiaları ortaya atarken çalışmalarında herhangi bir kaynak göstermediği ve ifadeleri kendi özelinde kurduğu görülmektedir.

Tapınak fahişeliği konusunda ne bir tablet numarası nede başka bir çalışmaya atıf bulunmaktadır. Muazzez İlmiye Çığ'ın bu iddialarının doğruluğunu kontrol etmek için görsel ve yazılı kanıtlar incelendiği zaman başka bir tablo ile karşılaşılmaktadır.

İlk olarak Sümer diyarındaki örtünmeyi ifade eden kelimelere bakalım (Kaynak için görselde yer alan sözlüğe ve makaleye bakılabilir). Sümer yazılı belgeleri içerisinde örtünme nesnelerini ifade ettiği düşünülen beş kelime bulunmaktadır. Bu beş ifade sırasıyla túgsagšu (kubšu), (túg)bar-si(g) (paršīgu), (túg)šugura, balla, sukud kelimelerinden oluşmaktadır. Bu kelimelerin genel olarak araştırmacılar tarafından bir baş giysisi, türban, şal gibi anlamlara geldiği ifade edilmektedir. Bu kelimelerin tabletlerde fahişelere özel bir durum olduğunu ifade eden bir norm ile karşılaşılmamakla birlikte kanun metinlerinde de yine örtünmenin fahişelere özel bir durum olduğunu gösteren örnek bulunmamaktadır.

Çığ, her ne kadar kaynak göstererek bir iddia da bulunmasa da Sümer toplumunda fahişelik konusunun ihtimalini düşündürtebilecek iki örnek vardır (Bu konunun detayları için görselde yer alan makaleye bakabilirsiniz).

GILGAMIŞ DESTANI VE "FAHİŞE" YORUMU

Bunlardan bir tanesi Gılgamış destanında ormana Enkidu'yu eğitmek için giden rahibenin fahişe olarak isimlendirilmesi ve her yıl bahar bayramında bereketin ve bolluğun temsili olarak gerçekleştirilen Hieros Gamos yani kutsal evlilik ritüelidir.

Gılgamış destanının bazı versiyonlarında Enkidu`nun yanına giden rahibe Samhat'ın fahişe olarak adlandırıldığı çeviriler bulunmaktadır. Fakat araştırmacılar tarafından bu kelime güzellik, boy pos, endam şeklinde de çevrilmiştir. Yani bu konu hakkında ortak bir karar bulunmamaktadır. Ayrıca bu örnekten başka da rahibeler ile ilişkili fahişe ibaresinin bulunmaması fahişe iddiasını oldukça zayıf bir konumda bırakmaktadır. Eğer gerçekten yaygın bir durum olsaydı hem Gılgamış destanının diğer versiyonlarında hem de diğer yazılı vesikalarda karşımıza çıkmasını beklerdik fakat böyle bir durum ile karşılaşmamaktayız.

KUTSAL EVLİLİK RİTÜELİ

Bir diğer konu ise kutsal evlilik ritüelidir. Her yıl nisan ayının başlangıcında yapılan ve on iki gün süren Akitu festivalinde bu ritüel yerine getirilmektedir. Bu ritüel esas itibariyle çoban tanrı Dumuzi ile aşk ve savaş tanrıçası İnanna'nın birleşmesini ifade etmektedir.

Bu kutsal evlilik sahnesi ise festival zamanlarında kral ve başrahibe veya tapınaktan seçilen bir cariye gerçekleştirilmektedir. Fakat ritüelin simgesel bir şekilde mi ya da gerçekten cinsel bir birliktelik yaşanarak mı yapıldığı kesin değildir.

Bundan dolayı araştırmacılar kesin bir sonuca varamamaktadırlar. Kutsal evlilik konusunda kralın eşi görevi gören rahibenin fahişe olabileceği herhangi bir yazılı ifade sunulmadan iddia edilmiştir. Fakat tabletlerde bunu kanıtlayacak bir bilgi geçmemektedir. Ayrıca böyle bir fahişelik olsa bile bu kurumsal bir şey değildir.

Kudüs Fatihi: Selahaddin Eyyubi'nin vefatının 831. yılı Kudüs Fatihi: Selahaddin Eyyubi'nin vefatının 831. yılı

Sadece tek bir kişidir ve örtünme gibi ayrıcalığa sahip olduğu görülmemektedir. Fakat kanıtlar zaten fahişelik gibi bir durum olduğunu göstermemektedir.

Özetle söyleyecek olursak fahişeliğin iddia edilebileceği bu iki örnekte tapınak fahişeliğinin varlığını iddia edecek herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Ayrıca başörtüsü ve fahişelik arasında da bir ilişki olduğu görülmemektedir.

TAPINAK GÖREVLİSİ RAHİBELER

Tüm bu ifadelerin yanında Mezopotamya coğrafyasında ele geçen tabletler rahibelik unvanına sahip tapınak görevlilerinden bahsetmektedir (Bu konunun detayları için görselde yer alan makaleye bakabilirsiniz).

Sümerce NİN.DİNGİR.RA, Akadca Entum olarak ifade edilen yüksek rahibe anlamına gelmektedir.

ve erkek tanrılara hizmet etmektedirler. Ayrıca aralarında büyük entum ve küçük entum olarak ayrıldıkları görülmektedir. Hammurabi kanunlarında asil aile kızlarından seçildiği anlaşılan bu görevli grubunun evlenmelerine de müsaade edilmektedir.

Bir diğer tapınak görevlileri Sümerce LUKUR, Akadca Naditum unvanına sahip olan kadın rahibelerdir. Güneş tanrısı Şamaş ve Fırtına tanrısı Marduk'un hizmetkârlığını yaptıkları kayıtlar bulunmaktadır. Manastırlarda kalan bu kadınlar soylu sınıfına mensup ailelerin içinden seçilmekteydiler.

Sippar ve Babil şehirlerinde var oldukları tespit edilen bu rahibe grubunun mülkiyet sahibi olduğu ve ekonomik işlerde aktif olarak yer edindikleri yazılı vesikalardan anlaşılmaktadır.

Evlenme hakkına sahip olan rahibelerin çocuk yapmaları yasaktır. Muhtemelen evlendikten sonra manastırda kalmayı bıraksalar da günlük bağlantıları ve görevleri devam etmekteydi.

Bir diğer rahibe sınıfı SAL.ZİKRUM'dur. Rahibe sınıfı içinde isimleri geçmese de tapınaklarda görevli oldukları görülmektedir. Bundan dolayı sarayda çalışan fakat tapınak işleriyle de ilgilenen bir sınıf oldukları düşünülmektedir.

Qadištum ünvanına sahip rahibelerin ise statü ve konumlarının zaman ve mekâna göre değiştiği görülmektedir. Qadistumlar mal-mülk sahibi olabilir, evlenebilir, çocuk sahibi olabilir veya başkalarının çocuklarına dadılık yapabilirdi. Bu unvana sahip kişilerin görevlerinin tam olarak ne olduğu anlaşılmasa da tapınaklarda su serpmek ile görevli olduklarına dair bir kayır bulunmaktadır. Ayrıca aralarında hiyerarşi bulunduğu da bilinmektedir.

Bir diğer görevli Kulmašitum ünvanlı rahiblerin tapınak ile ilişkileri bilinse de ne görev yaptıkları açık değildir. Tabletlerde karşımıza çıkan son görevli gruba ise Šuge/itumlar'dır. Sivil bir yaşama sahip olup fakat tapınakta günlük çalışan bir işçi konumuna sahiplerdir. Görevleri tam olarak tespit edilememektedir.

ÇIĞ'IN İDDİA ETTİĞİ "FAHİŞE RAHİBE" BİLGİSİ YOK

Yazılı vesikalarda yer alan din kadınları hakkındaki bilgiler fahişelik konusunda herhangi bir bilgi sunmadığı gibi buna özel bir çalışma alanı veya bu işle görevlendirilmiş bir rahibe grubunun bulunmadığını göstermektedir.

Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla Muazzez İlmiye Çığ'ın iddialarını destekleyecek herhangi bir bilgi kırıntısı dahi bulunmamaktadır. Ayrıca arkeolojik kazılarda ele geçen heykel ve kabartma buluntuları ise örtünmeyi fahişelik ile ilişkilendirecek bir örnekte sunmamaktadır.

SÜMER KANUNLARI

Ek olarak Sümer dünyasında örtünme nesneleri üzerinde kadın, erkek, evli ve dul gibi ayrımlar yapılmamakta, herhangi bir cinsiyete veya sosyal statü durumuna indirgenmemektedir (Kanun metinleri ve yasaklar için görseldeki esere bakılabilir).

Eldeki verilerden anlaşılacağı üzere Sümerler'de bir tapınak fahişeliği bulunmamakta, başı örtmek ise fahişelik eyleminin nesnesi olmaktan uzak durumdadır. Çığ'ın ifadeleri gerçeği yansıtmamakta ve kendi ideolojik yansımalarını kötü bir niyetle herhangi bir dayanak göstermeden bilimsel bir bilgi gibi sunmaktadır.

Kanıtlar üzerinden Sümer toplumunda örtünmenin bir süs olarak, bedeni muhafaza etme, koruma biçiminde tezahür ettiği ve örtünme koşullu bir durumunun olmadığı fakat toplum içinde böyle bir eylemin yeri bulunduğunu söylemek makul görünmektedir.

Bunun yanında tapınakta bulunan kadın heykellerinin başlarının sürekli kapalı olduğu dikkat çekmektedir.

Buradan tanrı ve tanrıçaların karşısına çıplak çıkılmasının doğru olmadığının Sümer toplumunda yer edinmiş bir düşünce olduğunu iddia etmek mümkündür.

Yani başörtüsü yazılı ve görsel örneklerde fahişelik veya çıplaklık ile bir ilişki değil daha çok edep üzerine bir izlenim sunmaktadır.

Tüm kanıtlar tapınak fahişeliği ve örtünme imtiyazına sahip fahişelik yapan rahibe grubunun olmadığını göstermektedir.

Örtünme, Sümer diyarında bir gruba ait bir simge değildir.