Anglosakson sömürge kültürünün aparatı kumpanyalardan mülhem, modern zamanların şirketleriyle artık her yer sömürge... Ticari, iktisadi, kültürel, sosyal ve daha birçok hususta vampirlerin öğününde sıra savıyor ülkeler... Örümcek ağı misali çepeçevre sarılı bir dünya... Hoş, örümcek dile gelse bu benzetmede bulunulmasına şiddetle itiraz eder. Ankebutların kemle işi olmaz zira!

Şirketokrasi, tekno-pagan omurga üzerinde ete kemiğe bürünerek, bütün dünya milletlerinin alayını süründürmeyi şiar edinmiş ayan beyan! Davos ile görünür olan bu şerli gidişatın, buzdağı misali hatırı sayılır bir kısmı suyun altında kesin... Herdem üstü örtülü verilen mesaj şöyle kamuoyuna: "Öyle ya da böyle! Sen nefes alıp veren bir sömürgesin!"

Şirketler... Küresel organizasyon incelenince, hepsi birbirinin bir parçası... Tabanı geniş olsa da hissedar dağılımları piramidin sivri ucuna doğru üç bilemedin dört tabelaya sıkışıp kalıyor. İşin erbabı olanların hüküm ve tespiti bu yönde... Nasıl oluyor da bir avuç insan bütün insanlığı kuşatıp tekeline alabiliyor? Velev ki aldı bir şekilde... Şu kadar milyar insan nasıl, -en hafif ifadeyle- bu tuhaflığa bigâne kalabiliyor?

Mavi yaka, beyaz yaka... Derken infilak etti fiyaka... Bir araya gelmez bundan böyle iki yaka! Kendi kendine hapsedilmiş insanlar üzerinde yükselen bu ehramın, sorgusuz sualsiz bir iklimde salınması nereye kadar? Şirketokrasi heyulası dünden daha gaddar... Bütün dünya bireysel ve kurumsal olarak gözüne far tutulmuş tavşan misali... Bu akıl tutulması... Bu şuur kabızlığı... Bu sekerat hali... Nereden inkişaf ediyor? Bizatihi güç kavramının ötesine evrilen güç telakkisinden mi? Yoksa, küresel illüzyonist propaganda teknikleriyle kapana kıstırılmış olmaktan ötürü mü?

Sualler yoruldu da bigânelik yorulmadı vesselam... Dönüp dolaşıp aynı şeyleri yaşıyor bu yaşlı dünya... İbret tepelerinden süzülen bir akıl, aslında büyük resmi rahatlıkla görebilir. Son gelişmelere bakınca 1900'lerin başı ve ortasında ne olduysa o oluyor. Devamında ne olduysa da o mu olacak? Allah bilir... Lakin gelişin nereye gideceğine dair bir çıkarım sahibi olmak zor değil... Eyvah yine iş başa mı düşecek diye hayıflandığınızı duyar gibi oluyorum... Hayır! Bu iş başından beri hep başımıza düşmüş vaziyette... Kısacık ferahlık geçişleri aldatmasın... Hoş...  Biz her türlü aldanmaya dünden teşneyiz!

Bu noktada kimin ipine sarıldığımız mühim... Sırat-ı müstakim üzere yürüyor olabilmek keza... Çünkü bu şirketokrasi kamuflajlı "demonik tahrip koalisyonu(?)" tersine mühendislik mantığı ile çiziyor batıl rotasını... O vakit bize herşeyi kendi mecraında tutmak düşüyor. Her ne şekilde olursa olsun kula kul olmanın belhüm adal seviyesine inmek olduğunu bilerek, sadece Allah'a kul olmaya azmetmek tek çare... Yoksa neofiravunların necis tırnakları ciğerimizi sökmeye cüret etmekten imtina etmeyecek...

Protest çalımlarla kendimizi kandırmayalım değil mi? İman ve aksiyon bir aradaysa mesele yok! Dosdoğru olmanın edebiyatını değil de icabını yapıyorsak âlâ! Yalansız isek her şeyimizle aliyyül âlâ!

Yüzünüzde bir hoşnutsuzluk belirdi sanki... Ben de o halet-i ruhiyeye kapılacak gibi olduğumda Gazze geçiyor gözlerimden... Size de tavsiye ederim. Zira Gazze kitabından okunup öğrenecek neler neler var!