Gerek ülke gerekse bütün insanlık âlemi şu anda topyekûn birçok problem ile karşı karşıya kalmakta ve gerek devletler gerek şahsiyet düzeyinde tehlikeler hüküm süren bir dönemi yaşamaktadır. İnsanlık dil, din, renk, ırk gözetmeksizin bir varoluş ve fıtrat mücadelesi vermektedir. Bir taraftan da fıtrat ve varoluşu sona erdirmek için ifsat komiteleri canla başla çalışmaktadır. Her dönemde olduğu gibi tahripkârlar tahribat yaparlarken, tamir ehli de tamir ile hemhal olmaktadır. Lakin tahrip kolay, tamir zor olduğundan ve tahripkârların sayısı fazla, tamircilerin sayısı az olması sebebiyle insanlık bir nevi uçuruma doğru gitmektedir. Nitekim bir binayı 20 kişi 6 ayda zor yaparken, bir kişi tek başına 1 saatte yıkabilir. Bir uçurumdan insanlığı çevirmek için bazı çalışmalara öncelik verilmek zorundadır.

1. Önce Mevcut Yanlışlar Reddedilmeli
Tarih boyunca mütefekkirler yaşadığı çağı doğru tahlil etmiş ve var olan yanlış düzene kafa tutup yeni düzeni yerleştirmek için mücadele etmişlerdir. Mevcut yanlışların reddedilmesi ile ancak yeni bir düzen kurulabilir. Nitekim fikir adamları, içinde yaşadıkları çağın yanlışlarını yanlış kabul etmedikleri sürece o yanlışla mücadele etmek gibi bir düşünceleri ve fiilleri söz konusu olmayacaktır. Bu yüzdendir ki medeniyeti inşa etmeye çalışan âlimler ve amiller asla içinde bulundukları çağı yaşamışlardır. Mücadeleleri sürekli gelecek zaman içindir.

Adaletsizliğin, hukuksuzluğun, insafsızlığın ve vicdansızlığın hüküm sürdüğü bir çağda öncelikle bu kavramları reddederek yeniden bir İhya ve İnşa medeniyeti kurulması için mücadele edilmelidir.

2. Köklü İnanç Medeniyetine Yolculuk Yapılmalı
İnsanlık tarihi boyunca inanç toplumları diri tutmuş ve adaleti tesis etmiştir. İnancını yitiren fert ve toplumlar ise bunalıma girmiş ve gerek ferdi gerekse toplumsal anlamda sorunlara sebebiyet vermişlerdir.

Din insanlığa hayat olmuştur. Bediüzzaman hazretlerinin tabiri ile;

Din hayatın hayatı,
Hem nuru hem esası.
İhyayı din ile olur,
Bu milletin ihyası.

Bu gün ırkçılık ve sekülerizm insanların hayatına sinmiş ve dini itibarı zayıflatmıştır. Oysa hangi toplum dini inancına sarılmışsa ve inandığı gibi yaşamışsa o toplum ihya olmuştur.

İfsat komiteleri Müslüman camiayı bilinçli bir şekilde dininden soğutmakta ve uzaklaştırmaktadır. Tarihini Müslümanlara unutturmakta ve kendi yalan, zalim tarihlerini onlara yutturmaktadır. Medeniyetsizliklerini medeniyet, vahşiliklerini insanlık olarak sergilemektedir. Oysa kendi medeniyet tarihimiz insanlık ve adalet ile kuşanmıştır. Özellikle gençlerimize tarihini ve inancını asrın idrakına göre sunmalıyız.

3. Öğrenilmiş Çaresizlik ve Aşağılık Kompleksinden Nesil Arındırılmalı
Neslin ihyası medeniyetin inşası için evvela neslimiz, yani çocuk ve gençlerimizin öğrenilmiş çaresizlik ve aşağılık kompleksinden kopup kendi inanç değerleri ile kuşanması gerekir. Okuduğu kitaplar, izlediği filmeler, maruz kaldığı görsel/işitsel ne varsa hepsini incelemeye almalı ve zarar verenleri ayıklamalıdır. Başta aile olmak üzere, toplumsal ve eğitsel alanda onlara yeteneklerini keşfedecek ortamlar oluşturulmalıdır. Kendi yeteneğini keşfeden ve sahada uygulandığında başarılı olan genç, ümitvar olacaktır. 

Kendi tarihleri doğru şekilde okutulmalı ve buradan kuvvet almaları sağlanmalıdır. Bir İbni Sina'nın Hipokrat'tan daha yetenekli ve büyük işler başardığını görebilmeli. Bir Fatih'in 14 yaşında devlet yönettiğini bilmeli. Kendinde kuvvet bulmalıdır.
Sen mi yapacaksın? diye sordularında "evet ben yapacağım" diyebilmeli.

4. Eğitim Sistemi Yeniden Dizayn Edilmeli
Son 150 senedir eğitim sistemimiz Batı sekülerizmi altında irfan ve hikmetten yoksun bir şekilde kendi neslini öğütmektedir. 12 yıl zorunlu okuyan gençler cahil bir şekilde mezun olmaktadır. Ders kitaplarımız dini değerlerden yoksun batı ve hatta dine karşı içerikte okutulmaktadır. Ateist ders kitapları ile hangi inanç medeniyetini kurabiliriz? Celladına âşık olmuş misali inanç medeniyetimizi yok etmeye çalışan eğitim müfredatı ile hangi nesli yetiştirebiliriz? Milli eğitimde ıslahat yerine inkılap şart olmuştur.

5. Aile Kurumu Güçlendirilmeli
Medeniyet ancak aile ile güçlenir. Ailenin her bir ferdi medeniyeti meydana getiren bir ferd ve aynı zamanda bir potansiyel kilit taşıdır. Aile yapısı güçlü olan toplumlar güçlü medeniyetler meydana getirmişlerdir. Bu gün bütün toplum tabakaları aileyi güçlendirmek için topyekûn seferber olmalı ve aile bağlarını kuvvetlendirmelidir. Eğitim, medya, sivil toplum vedahi bütüncül bir halde samimiyetle gayret etmelidir. Medeniyetin devamı ancak aile kurumunu ihya etmekle inşa edilir.

6. Devlet Kanunları Kendi Milli ve Manevi Değerleri İle Yeniden Düzenlemeli
Yaklaşık 200 yıldır ifsat komiteleri en büyük güçleri ile saldırıya geçmiş ve toplumu ciddi anlamda kaos, acı ve gözyaşına boğmuştur. Özellikle Batı, var olan medeniyeti çıkmaza sürüklemiş ve yerine de bir medeniyet inşa edememiştir. İnsanlığı bir nevi çıkmaz sokağa sürüklemiştir. Bu hukuksuzluğu da hak/hukuk kisvesiyle genelde yapmıştır.

Birçok ülke gibi Türkiye de Kanunlarını batıdan ithal etmesi sebebiyle genelde toplumu özelde aileyi ve ferdi batı hukuku, batı pedagojisi, batı psikolojisi, batı sosyolojisi ile inşa etmeye çalışmıştır. Oysa inanç, patolojik, psikolojik açıdan birçok farklılıklar olması sebebiyle insana göre elbise değil, elbiseye göre insan oluşturmaya yol açmıştır.  Batı elbisesi doğu toplumlarına zorla giydirilmiştir. Böylece elbise farklı, içindeki farklı olunca kişilik/kimlik ferdiyeti krizine girmiş ve fıtratından uzaklaşmış bir toplum ortaya çıkmıştır.

Bir toplum ancak kendi öz fıtrat benliği ile ihya olur. Bir medeniyet ancak kendi inanç kodlarıyla inşa edilir.

Bu gün ferdi, ülkeyi, medeniyeti yeniden inşa etmenin en önemli yollarından biri kendi toplum fıtratına uygun kanun/yasalar çıkararak iyi bir denetime tabi tutmaktır. Devlet insanı yaşatmalıdır ki kendi yaşasın. Şeyh Edebali'in Osman Gazi'ye en önemli tavsiyelerinden biri "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" idi. İnsanı yaşatan devletler uzun ömürlü olur, köklü medeniyetler kurar.

Pozitif ayrımcılık adı altında adaletin kılıcı kırılmamalıdır. Kadın-erkek arasında pozitif ayrımcılık gibi adalete zarar veren uygulamalar yerine, kadın da olsa erkek de olsa adaleti tesis eden kanunlar uygulanmalıdır. Kadının beyanı esastır, 6284 nolu yasa, süresiz nafaka gibi pozitif ayrımcılık adı altında aile toplum ve nihayetinde medeniyetimize çok ciddi zarar verilmektedir. Devletin bu anlamda adaleti uygulaması, medeniyetin yeniden inşa edilmesinde ciddi katkısı olacaktır. Nitekim devletin temeli adalettir, kökü yine adalettir.

7. Topyekûn Aile Eğitim Çalışmaları Başlatılmalı
İlhamını kendi medeniyetinden alan, ipi dışarda olmayan sosyologlar, psikologlar, psikyatristler, eğitimciler, en önemlisi anne babalar ciddi bir aile eğitim çalışmaları başlatmalıdır. Hiç bir projeye bağlamadan, birinden destek alma derdine düşmeden, birbirine havale etmeden, nesil yetiştirmeye çalışmalıdır. Yardımı Allah'tan bekleyerek, ihlas ve gayretle çalışmalıdır. Her ferdi bir potansiyel dava adamı olarak görerek toplumun her ferdini yetiştirmeye çalışmalıdır.

8. Sivil Toplum Kuruluşları Sivilleşmeli ve Asli Görevlerini Yerine Getirilmeli
Malumdur ki sivil toplum kuruluşları kendi bakış açılarına sahip siyasi hareketlerin iktidar olmasıyla birçok devlet kapısı, ekonomik kapılar kendilerine de açılır. Tam da bu noktadan sonra sivil toplum kuruluşları sivilliğini kaybetmeye yüz tutar. Sivil Toplum Kuruluşları artık Sivil Devlet Kurumu oluvermiştir. Malum bir sözdür ki "para alan emir alır." Emir alan ihtiyarını ve idrakını vedahi fikir, vicdanını kaybeder. Yavaş yavaş kendi tabanı ile yabancılaşmış olur.

Sivil toplum kuruluşları toplumu ihya Medeniyeti inşa eden damarlar olması sebebiyle azami dikkat etmeli ve yalnızca Hakka ve Halka hizmet etmelidir. Gerektiğinde devletle ve gerektiğinde bağımsız olarak kanunlar çerçevesinde topluma hizmet etmelidir. Asli görevini icra ederken toplumla bütünleşeceklerdir. Nitekim ikinci toplumsal bunalımı yaşadığımız bu çağda ancak vakıf kültürümüz ile bu bunalımdan çıkacağız.

9. Rol Modellerimize Sahip Çıkarak Neslimizi İhya Etmeliyiz
Bu ümmetin âlimleri nice Melikşahlar, Selahaddinler, Fatihler,  yetiştirmiştir. Lakin maddi saltanatı elinde bulunduranların yanında onlara manevi kuvvet olan İmam Gazali, Akşemsettin gibi Âlimler vardı. Son zamanlarda Âlimlerimize, Eğitimcilerimize ve ebeveynlerimize karşı ciddi bir itibarsızlaştırma operasyonu başlatılmıştır.  Evvela nesli ihya ve medeniyeti inşa etmek için bunlara sahip çıkmalıyız. Alimlerimizi rol model olarak neslimize sunmalıyız. Nitekim rol modeli, öncü irşat ehilleri, Allah dostları olmayan bir nesil zamanla kendi inanç ve yaşam kodlarına yabancılaşır. Böyle bir nesille medeniyet inşa etmek mümkün değil.

Batının ve içimizdeki işbirlikçilerinin bize empoze ettiği seküler yaşamı reddederek bize Hak ve Hakikat yolunu gösteren Gönül Ehli Allah Dostlarına gereken değeri ölmeden önce vermeli ve onların çizdiği yolda Fıtrat Medeniyetini inşa etmeliyiz.

10. Eğitim Ailede Başlar, Ebeveynler Çocuğun Eğitimini Bizzat Üstlenmeli
Anne babalar, daha hayatının ilk yıllarında çocuklarını önce bakıcıya daha sonra ise anaokullarına teslim etmektedir. Okul öncesi öğretmeni(ana okulu) bir anda 20-30 çocukla ilgilenmek zorunda ve ancak müfredat üzere çalışma yapabilmektedir. Maalesef eğitim müfredatımız ise genel anlamda kendi inanç değerlerimize yabancıdır. Ve hatta birçok ders kitabı İslam dinine aykırı bir içeriğe sahip olabilmektedir.

Anne babalar çocuklarını bakıcı ve eğitim kurumlarına teslim etmekle onların sorumluluklarını taşıdıklarını ve yerine getirdiklerini düşünmeleri sebebiyle, zamanla ebeveyn ve çocuk birbirine yabancılaşmakdadır. Anne babalar havalecilikten yakalarını kurtarıp kendi çocuklarını bizzat kendileri yetiştirmeye çalışmalı ve gerektiğinde ciddi bir takiple çocuklarının eğitim hayatını takip etmelidir. Hiçbir insan anne baba kadar çocuğuna faydalı olamaz. Nitekim hesap günü de en evvel kendi çocuklarından sorumlu olacaklardır.

11. İnsan ve Devletin Geleceğine Zarar Veren Her Türlü Yapı ile Mücadele Edilmeli
Her devletin ve milletin içinden çıkıp celladına aşık olmuş birey ve kurumları vardır. Bunlar hizmet adı altında toplumu hezimete uğratanlardır. Kendisini hak ehli olarak sunarlar. Lakin özünde Hakka düşmandırlar.

Bu gün kadını koruduğunu iddia eden feminizm akımı, kadına en büyük zararı vermiştir. Kadını fıtratından koparmaya, aile yapısını dağıtmaya çalışmaktadır. Boşanana kadar kadının zihnini kirletip boşandıktan sonra onu zor bir yaşamda kendi haline bırakmakta ve zehir zemberek bir hayata maruz bırakmaktadır.

Devlet kendi milletini korumak zorundadır. Zarar verecek her türlü yapı ile mücadele etmelidir. Sivil toplum ise bütün olarak bu konuda devlete destek olmalıdır.

Bu gün en büyük sorun insan fıtratını bozmaya çalışan yapıların medya ve sosyal hayatta aktif çalışmasıdır. Gerek hukuk gerekse RTÜK bu konuda hassas bir şekilde çalışmalıdır. Gereken yasalar değişmelidir.
Devlet ve millet inanç ve fıtrat üzere bir olursa, onu top sindiremez.

Adnan Kalkan
[email protected]