Önce Irak…

Sonra Suriye…

Şimdi İran…

Ortadoğu haritası 100 yıl önce cetvelle çizildi. Saykès-Picot Anlaşması ile bölge halklarına suni sınırlar dayatıldı, emperyal projeler için “uyuyan dosyalar” açıldı. O anlaşmanın ikinci perdesi 2003’te Irak’ta sahnelendi. 2011’den itibaren Suriye sahnesi kanla sulandı. Ve şimdi İran… Peki sıradaki kim?

Sorunun yanıtı ürkütücü ama net: Türkiye.

Etnik fay hatları, mezhep ayrılıkları ve siyasi gerilimler üzerinden oynanan bu büyük oyunun son halkası, doğrudan Türkiye’yi hedef almak üzere örülüyor. Kürt kartı yeniden masada; ama bu defa çok daha karmaşık, çok daha sinsi.

Abdullah Öcalan’ın savaşsız çözüm çağrısı ve MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin stratejik hamleleri, bölgede emperyal güçlerin taşeronlaştırdığı şiddet odaklarını rahatsız etti. Zira savaş istemeyen, diyalog zemini kuran her adım bu küresel planların hızını kesiyor. İşte tam da bu nedenle, İran’daki iç çatışma dinamikleri tetiklendi. Amaç sadece İran’ı değil, Türkiye’yi de içine çekecek bir kıvılcım üretmek.

İran olayı deyip geçmeyin. Bu sadece bir ön gösterim. Asıl hedef Türkiye’dir. Türk Devleti bu süreci dikkatle okumalı, devlet aklı hiç vakit kaybetmeden devreye girmelidir. Güvenlik, istihbarat, toplumsal birlik ve stratejik diplomasi alanlarında acil önlemler alınmalıdır.

Zira zaman, sadece akıp gitmiyor; üzerine inşa edilen senaryoları da beraberinde taşıyor.