VII. ALLAH’IN ELÇİSİ HZ. MUHAMMED’İN MERHAMET KAYNAKLI AHLÂKI

O, alemlere rahmet elçisi olarak gönderilmiş bir Peygamber olarak kendisini rahmet Peygamberi olarak niteliyor ve merhameti İslâm’ın ahlak değerlerinin özü ve özeti olarak görüyordu.

Onun için merhamet, müminleri kardeş ve tercih edilebilir dost bilmek, kültürel, siyasî, iktisadî…her alanda ve her düzeyde onlarla yardımlaşmaktı. Nefisler için sevdiklerimiz İnsanlar için de sevmekti. Sabırlı mütevazi, barışsever ve güleç yüzlü olmaktı: Veremeyenlere verici, gelmeyenlerine gidici ve hatalı davrananlara duacı ve affedici olmaktı. Çünkü Kur’ân merhametli/erdemli insan olunmasını emrediyordu. Onun da böyle olması gerekiyordu.

Bu emirlerden bir kısmı da şöyleydi:

Şuara 215:

“Sana uyan müminlere merhametli / mütevazi ol.”

Yûnus 109:

“(Ey Peygamberim!) Sen, sana vahyolunana uy ve Allah hükmedinceye kadar sabret. O hakimlerin en hayırlısıdır. “

Âl-i İmrân 159:

“O vakit Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; yönetirken onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”

Onu için merhamet, rahmet olarak gönderildiği alemlerin bir bölümünü oluşturan hayvanların haklarını da kuşatıcıydı. Kur’ân “ Her bir hayvan türünün bizler gibi bir ümmet olduğunu” (12 En’âm 38) açıkladığı için. O, hayvanlara acı verilmesi ve işkence edilmesini yasaklıyor, haklarına saygı duyulmasını emrediyordu. O, hayvanlara karşı olan iradeli davranışlarımızdan sorgulanacağımızı da bildirdiği içindir ki sahâbileri hayvanlarının ihtiyaçlarını kendi gereksinimlerine tercih ediyorlardı. Hz. Enes şöyle anlatıyor:

Yolculuk sırasında bir mola verdiğimizde hayvanlarımızın bakımı ve rahatlarını sağlamadan ibâdetimizi bile yapmazdık. (Buhari Edeb 77)

Biz onun Kur’ân kaynaklı merhametinin örgülediği ahlâkından örnekliğine ziyadesiyle muhtaç olduğumuz tevazuunu örneklendirmekle yetineceğiz:

VIII. ALLAH’IN ELÇİSİ HZ. MUHAMMED’İN TEVAZUU

Tevazu O’nda zirveleşmişti. O, İnsanlar arasında zengin-fakir, hür-köle, siyah -beyaz ayırımını yapmaz ve yapılmasını onaylamazdı.

“… Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız.Âdem ise topraktandır.” buyururdu. (et-Tac 5/60)

O, kendisine farklı davranılmasını istemezdi. Bir gün mutluluk yuvası evlerinden çıktıklarında, ayağa kalkan sahâbilerine ,“Müslüman olmayanların birbirlerini yücelterek ayağa kalktığı gibi, siz de ayağa kalkmayın.” (et-Tac 5/254) buyurmuştu.

O, her an mütevazi idi. Huzurunda titremeye başlayan bir adama şöyle söylemişti:

Arkadaş titreme! Ben bir melik/kral değilim. Kureyşli, kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” (eş-Şifa sh.103)

Kendisini fazlaca meth u sena edenleri de şöyle uyarmıştı:

Ey insanlar! Allah’tan korkunuz. Şeytana uymayınız. Ben yalnız Abdullah’ın oğlu Muhammed’im. Allah’ın kuluyum. Allah beni Peygamberliği ileşereflendirdi. Bana bundan fazlasıyla tazim göstermenizi istemem.” (Ö.R.Doğrul,Asr-ı Saâdet 1928) 2/925)

Özetlersek Sevgili Peygamberimizin Kur’ân ifadesiyle örnek vasıflı “Büyük Bir Ahlâk” üzere olması gerekiyordu ve Kur’ân çizgisinde böyle de oldu. (Kalem 4)

VIII. ALLAH’IN ELÇİSİ HZ. MUHAMMED’İN SORUMLULUĞU

O peygamberdi, ama kuldu, kulca yaşamakla yükümlüydü. Kur’ân’ın buyrukları onu da bağlıyordu. O da üstlendiği Peygamberlik görevinden ve tebliğ ettiği yasaları yaşamaktan sorumluydu. Bunun içindir ki tebliğ ettiği görevleri önce kendisi yapıyordu. Mesela namaz kılın diyor, kendisi ilaveten gece namazına kalkıyordu. Sabır gösterilmesin istiyor, sabırda zirveleşiyordu. Tevazuu emrediyor, kendisi de sadelik içinde yaşıyordu. Savaşa çağırdığında kılıcını kuşanıyordu. Çirkinlikleri yermekle yetinmiyor, güzellikleri örneklendiriyordu. Hulasa O, yaşayarak yaşatıyordu. Çünkü Kur’an sorgulanacağını bildiriyordu:

Hûd 112:

“Bildirdiğin Hak ölçülere dönüş yaparak seninle bir arada bulunanlarla birlikte sana indirilen kurallar çizgisinde emrolunduğun gibi dosdoğru yaşa. Sen ve berberindekiler emrolunduğunuz çizgiyi sakın ha aşmayın. Hiç şüphesiz Allah yaptıklarını görücüdür.“

Arâf 6:

“Elbette Biz kendilerine peygamber gönderilen toplulukları da, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!”

Hakka 44.-47:

“Eğer Peygamber bizim adımıza bazı (haram kılıcı ve görev yükleyici hükümler içeren) sözler uydurmuş olsaydı elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını koparır( hayatını sonlandırır)dık. Hiçbiriniz de buna mâni olamazdınız.”

Peygamberimiz Kur’ân’ın açıklanan âyetler ve benzerleri ile belirlediği sorumluluğu rûhunun derinliklerinde duyduğu için ümmeti ile buluştuğu Veda Hacc’ında sunduğu Arafat hitabesinin sonunda müminlere şöyle buyurur:

  • Rabbiniz tarafından benimle ilgili olarak da sorgulanacaksınız. Ne söyleyeceğinizi bilmek isterim.

Onun bu sözlerine muhatab insanlar şöyle derler:

  • Sana Rabbinden indirilen Kur’ân âyetlerini tebliğ ettiğine, görevini yaptığına, bize yürekten öğütler verdiğine şahitlik ederiz.
  • Aldığı bu cevap üzerine şehâdet parmağını göğe doğru yükseltip, insanlara doğru çevirerek şöyle yakarır:
  • Şâhid ol Allâh’ım! Şâhid ol Rabbim! Şâhid ol Mevlam!

Yukarıda sekiz madde halinde yapılan açıklamalarımızla amacımız, Onun canlı bir Kur’an olduğunu beyan ederek Kur’ân’ a yöneldiğimizde yaşamımızın Onun hayatına benzeyeceğine vurgu yapmaktır.

Devam Edecek…