Maarif Platformu Başkanı ve Habervakti.com yazarı Prof. Dr. Osman Çakmak Millî Eğitim Bakanlığı'nın yeni müfredat taslağını üzerine soruları yanıtladı.

Konuya “müfredat nedir” sorusu ile başlasak ne söylersiniz?

Müfredat denen öğretim programlarını, derslerin anayasası ve iskeleti olarak tanımlayabiliriz. Müfredatların kişinin, toplumun, ülkenin geleceğiyle birebir ilişkisi vardır. Nasıl bir ülke olacağız sorusuna verilecek cevabı müfredatınızın seviye ve kalitesi belirleyecektir. Mesele ülkemizde artırılamayan fiyatların ve enflasyonun ticaret ve ticaret ve meslek ahlakını ilgilendiriyor. Müfredatla doğrudan ilgisi var.

Müfredat düzelince her şey düzelecek mi? Mesela ahlâki yozlaşmayı durduracak mı?

Sezai Karakoç'un "Ağır sanayi, ağır kültür ister" sözü ile Nurettin Topçu'nun "Öğrenmek zekânın, yapmak ahlakın işidir” sözlerini hatırlayalım. Kültürü ve medeniyeti esas almayan eğitime sahipseniz hormonlu bir kalkınma ortaya çıkıyor. İktidar oluyorsunuz ama muktedir olamıyorsunuz.

Maddi refahı arttıkça insanımızın daha doyumsuz ve dünyevi hale gelmesini; manevi ve kültürel değerlerden uzaklaşmasını nasıl açıklayabiliriz?

Ahlaka ve değerlere dayalı olmayan eğitimle ve müfredatla maliyeyi ve piyasayı düzeltmenin mümkün olmadığına şahit oluyoruz. Ahlak ve meslek kazandırmayan çoğunlukla kâğıt üzerinde sürdürülen eğitimle insanlar oturduğu yerden ve terlemeden kazanmanın yollarını arıyor ve üretmeden tüketen nesiller çoğalıyor. Zorunlu eğitim gibi uygulamalarla sadece tarım ve hayvancılık gibi meslekler değil diğer meslekler de ölüme mahkum oluyor. Kırsal kesim boşalıyor. Kentler sorunları ile büyüyor.

AĞIR FATURA ÖDÜYORUZ

Ahlak ve müfredat ilişkisini biraz açabilir misiniz?

Öğrenerek zekâmızı geliştirirken, hareketlerimizin mutlaka bir ahlâkî değeri olması gerekir. O yüzden ahlaki ve insani değerleri esas alan bir müfredat yapılanmasına şiddetle ihtiyaç vardır. Çünkü bilmek zekanın uygulamak ise ahlakın işidir. Öğretim sistemi aynı zamanda etkili bir terbiye cihazı haline gelmelidir. Bilgili nesiller yetiştirmek, aynı zamanda ahlâklı, yüksek karakterli nesiller yetiştirmek anlamına gelmelidir. Milletin binlerce yıl içinde süzüp getirdiği ahlâkı müfredatta esas yapmamış olmamız ve hatta dışlamamızın ağır faturasını ödüyoruz.

Konuya yakından mercek tutunca dokunulması müfredatın esasında “K12 Beceriler Çerçevesi” adı ile uygulanan UNICEF destekli bir proje olduğu iddiası var. Peki K12 beceriler çerçevesi ne kadar bizim? Bize ne kadar uygun? Adına yerli ve milli demekle milli hale gelecek mi?

K12 beceriler çerçevesi, okul öncesinden başlamak üzere 12. sınıfın sonuna kadar öğretimi planlıyor. Derslerin aşamalı olarak ilerlemesini sağlıyor. Yani bu çerçeve öğretim programlarını düzene koymaktadır. Bu safhada bu anlamda müfredatın ithal ve yabancı kavramlardan kısmen de olsa arındırılması, buna ilaveten milli ve manevi boyutların eklenmesi asıl üzerinde durulması gereken konu haline gelmektedir. Dolayısıyla bakanlığın bu çalışmaları uzun vadeli çözümlere başlanması için bir başlangıç olarak görülebilir. Her ne kadar yabancı bir kültürün ürünü olsa da hazırlanan müfredatı kendi kültür ve inanç sistemimize göre yorumlayıp değerlerimize uygun hale getirmek ve sadeleştirmek oldukça normal ve aslında gerekli bir çalışmadır. Çünkü müfredatı olduğu gibi alıp kullanmak şimdiye kadar başarılı olmadığı gibi bu sefer de başarılı olamayacak ve çocuklarımızı başka bir ülkenin hedefleri doğrultusunda yetiştirmek anlamına gelecektir. Zira temeli ABD’ye dayanan mevcut müfredat çalışmasının felsefesi, ABD’nin kültür ve inanç sistemine göre programlanmış ve doğal olarak ta kendi çocuklarını nasıl yetiştirmek istedikleri sorusunun cevabını vermektedir.

Müfredat açıklanınca değerlerimize düşman bazı kesimler tepki gösterdi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Müfredat üzerinde sınırlı da olsa kendi ihtiyaçlarımız doğrultusunda bir değişiklik iradesi ortaya çıkmış bulunuyor. Bize düşen bu iradenin arkasında durmak ve desteklemektir.

KİRALIK KALEMLER VE ACENTA KURUMLAR

Peki böyle bir müfredat değişimine niçin ihtiyaç duyuldu?

Unutmayalım ki Türkiye tam bağımsız bir ülke değil, kabullenmek istemesek de, UNİCEF destekli K12 beceriler sistemi uygulamamız bunun bir göstergesi. Evet eskisinden daha iyi durumdayız. Ne var ki sistemi kuranlar hâlâ etkinler. İstanbul sözleşmesi, pandemi, aşı ve iklim tiyatrosuna figüran olunduğunu, küresel yapıların ülkemizdeki etkisini görüyoruz. Ekonomi de en zayıf noktamız şu anda. Ayrıca Kemalist, Muhafazakâr ve Milliyetçi gibi ülkemiz insanı suni bloklara ayrılmış vaziyette. Bu grupların idaresi ve yönlendirilmesinde gayri milli güç odaklarının etkin olduğunu görüyoruz. Hep birlikte harekete geçen taifeye merhum Oktay Sinanoğlu Avrupa’nın kontörlü düdükleri benzetmesini yapardı. Bu amaçla çalışan çok sayıda kiralık kalemler ve acenta kurumların olduğu dikkatimizi çekiyor. Şu anda da devrede. İstediğimiz değişikliğe izin vermeyebilirler. Kutuplaşma ülkemizin en zayıf yanı. Test tipi eğitimle yeni fikirlere ve değişime karşı esnekliği olmayan ve düşünmeyenler haline geliyoruz. Herkes kendi doğrularını başkalarını ikame etmenin peşinde. Bu ortamda uzlaşı kayboluyor.

Müfredattan ziyade onu uygulayacak öğretmen daha önemli değil mi? Tek başına müfredat reform hangi sorunları çözecek?

Elbette sadece müfredat çalışmaları ile çözüm bulunmasının zor olduğu ve müfredatın hayata geçirilmesinin önünde engeller bulunduğu ifade etmek istiyoruz. Ancak çözüme bir yerden başlanması lazımdı. Problemleri çözüm için yola çıkmışsak nerede eksiğimiz var onu kolayca görmüş olacağız. Her şeyden önce eğitim ve okul problemleri bir bütün olarak ele alınmazsa çözüm yoluna girmiyor. Her şeyden önce liseler ve üniversiteler tutarlı eğitimi ile her önüne gelenin mezun olduğu yapıdan çıkarılmak zorundadır. Mesleki eğitimi önceleyen lise eğitim ve üniversite eğitimi birlikte bütüncül olarak ele alınmadığından, işsiz ve mesleksiz kalmayı gaye edinen bir eğitim ve dolayısıyla kaynakları israf etmeyi hedef edinen bir okul ve müfredat düzeni ortaya çıkıyor. Ancak her şeyden önce eğitimdeki kimlik ve eğitime felsefe kazandırılması ana sorundur.

Askıya çıkarılan müfredat üzerine düşünceleriniz nelerdir?

Askıya çıkarılan ve yayınlanan müfredat değerlendirilmesinde eğitim literatür ve kavramlarına hâkim konu uzmanlarına büyük iş düşmektedir. Kavramlar ve değerler-beceriler bağlamında tek tek incelenmeli ve değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Her şeyden önce programlarda becerilere dayalı ölçme ve değerlendirme uygulamalarının nasıl uygulanacağı belirsizlik içeriyor. Bu belirsizliğin giderilmesi ve netleştirilmesi gerekir. Müfredatın ortak metninde ifade edilen felsefe, bize ait dünya görüşü ve bu görüşe uygun tanımlanan öğrenci profili kısmen güzel olmakla birlikte; bu felsefe ve profilin, programların büyük kısmına yansımadığını görüyoruz. Değer modeli olarak geliştirilen EDE (Erdem-değer-eylem) modelinde ve öğrenci profilinde manevi değerlere ve inancımıza yeterince yer verilmediğini söyleyebiliriz. Değer modeli olarak geliştirilen EDE (Erdem-değer-eylem) modelinde yer aldığı kadarıyla değerler (Adalet, aile bütünlüğü, mahremiyet, vatanseverlik, vs.) programlarda yeterince işlenmemektedir. Programların, özellikle Fen Bilgisi, Biyoloji, Fizik, Kimya gibi alanların yazılışında kısmen bazı değişimler yapılmışsa da yine evrimci, ateist, doğacı bir görüşün hâkim olduğunu söyleyebiliriz. Kullanılan dilin bizim kültürümüzdeki yaratılış inancımızla zıtlığı önemli ölçüde devam etmektedir. Başta tarih dersi olmak üzere sosyal bilgiler, inkılap tarihi, insan hakları ve vatandaşlık ve hayat bilgisi dersleri kültürel öğeleri en çok taşıyan ve tarihi ve kültürel kodlarımız üzerine hazırlanması gereken derslerdir. Bu derslerde merkezde kendi tarihimizin yer alması ve buradan başlayarak dünyadaki diğer olaylar ve yaşam şekilleri verilmesi gerekir. Programlara bakıldığında bu ihtiyacın oldukça zayıf bir şekilde yerine getirildiğini görüyoruz. Yer yer kültürel öğelere yer verilmiş olsa da bunlar oldukça yetersiz ve zayıf kalmaktadır.

Atatürk ile ilgili konular tartışılıyor. Bu konuda düşünceniz nedir?

Programda Atatürk ve Atatürk ile ilgili konuların veriliş şekli ve yoğunluğunun ilmîliği ve pedagojik doğası ciddi bir şekilde tartışılmalıdır.

DÜZENLEMELER YAPILMALI

Ana metindeki beceriler yeterli mi?

Program ana metnindeki beceriler ve bu becerilerin kültürel arka planının programlara yansıması da yeterli değildir (Kavramsal beceriler, Sosyal-Duygusal Öğrenme becerileri, Okuryazarlık becerileri gibi). Programlarda bu eğilimler E koduyla verilmektedir. Benlik eğilimlerinin kültürel uyumu ve uyumsuzluğunu sorguladığımızda sosyal eğilimlerin kültürel değerlerimizle uyumsuzluk içinde yapısının devam ettiğini ve beklentilerin karşılamadığını görüyoruz. Bu alanda da düzenlemeler yapılmalıdır.

Başka yetersiz bulduğunuz yer var mı?

Müfredatta yetersiz kalan sorgulanması gereken hususlardan bir nokta ise entelektüel eğilimlerin kültürel uyumu konusunda yaşanmaktadır. Entelektüel eğilimler kendi kültürümüzle bağdaştırarak verilememiştir. Programlarda bu beceriler SDB koduyla verilmektedir. Sosyal duygusal öğrenme becerilerinin yine kültürel uyumu oldukça zayıf kalmış ve sınıfta kalmış bulunuyor. Yani ithal yapısı sürmektedir. Bu noktalar da yeniden ele alınmalıdır.

İdeal bir müfredat için Maarif Platformu olarak bir rapor sundunuz mu?

Konuyu başından bu yana yakından takip eden Maarif Platformu, uzman ve yetkin ekibi ile Bakanlığın “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı verilen müfredat taslağını bütüncül ve çok boyutlu bir değerlendirmeye tabi tuttu ve konu ile ilgili bir değerlendirme raporu hazırladı. Platform tarafından hazırlanan değerlendirme raporunda Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı ile tanınan müfredat değişim planının hayata geçirilmesinin (pratiğinin) önündeki engeller ortaya konulmakta ve derde deva gerçek ve mütekamil bir müfredat yapılanması için yol haritası sunulmaktadır.

Kaynak:  RÖPORTAJ (Sorular): FATMA GÜLŞEN KOÇAK, Milat Gazetesi, 12 Mayıs 2024,  www.milatgazetesi.com/amp/haber/-mufredat-derslerin-anayasasidir-8831/