Eski Mısır'da firavunlar, kurdukları sömürü düzenlerinin, zulüm sistemlerinin devam etmesi için erkek çocukları öldürtüyor, kadınları ise sağ bırakıyorlardı. Sağ bırakılan kadınların da, güzelliği öne çıkanlarına tasallutta bulunurlardı.

Bugün küresel şer odağı modern firavunlar da, Allah'ın yarattığı fıtrata aykırı iğrenç sapkınlıkları özendirip teşvik ederek, erkekleri fiilen değil de ruhen öldürmenin, yani "erkekliği" öldürüp "dişiliği" mecrasından saptırarak, bir şehvet ve sömürü malzemesi olarak diri bırakmanın çalışmalarını sürdürüyorlar..

Kadim firavunların ilkel metotlarla paganca yaptıklarını, bugünkü modern zalimler, sofistike biçimde yapıyorlar.

Özellikle İslâm dünyasında, kadını, sözüm ona "özgürlük" kavramıyla kışkırtıp, modernist ‘feminen’ söylemlerle gaza getirerek, ayakları üstünde durma mottosuyla yalnızlaştırıyor, "baba" figürünü de bir "baskı ve otorite" aracı olarak öne çıkarıp  "kötülük odağı" olarak gösteriyorlar!

Bir yandan görsel, yazılı ve sosyal medya ile diğer yandan da siyasi partilerin ve dışarıdan desteklenen bazı sivil toplum kuruluşlarının düzenledikleri çeşitli kültür-sanat(!) etkinlikleri ile, erkeklerin kadınlaşması, kadınların da erkekleşmesi özendirilerek, LGBT sapkınlıkları açıkça destekleniyor. 

Böylelikle küresel firavunlar, oluşturdukları kendi zulüm kulelerine/sistemlerine karşı oluşacak direnç omurgasını kırmak istiyorlar! Tıpkı kadim firavunların yaptığı gibi..

Sapkınlığa, haksızlığa ve zulme karşı direnç boyutunu yitirmiş, küresel emperyalist şer odağının kurmak istediği tek tip dünya düzenine karşı teslim olmuş, bedenen ve ruhen köleleşmiş, aciz, edilgen, sapkın ve uyuşturucuya, modaya, gece hayatına bağımlı hale gelmiş zavallı kişilikleri, sahte övgülerle yaldızlayıp göklere çıkararark, bize ‘örnek insan’ ve ‘rol model’ olarak sunuyorlar.

Bugün modern psikolojinin ve sosyolojinin ilkeleri de, bu doğrultuda dikte ediliyor ve bilimsel prensipler olarak dünya bilim literatürüne sunuluyor. Tıpkı Darwin Teorisi gibi, artık LGBT de bilimsel literatürde yerini aldı.

*    *   *

Türkiye, İslam ülkeleri içerisinde rol model olarak gösterilen bir ülke olduğu için, yapılan bu büyük operasyon, Türkiye’nin şahsında aslında tüm İslam dünyasına yapılmaktadır! 

Bu saldırı, bu anlamda, İslam toplumlarına karşı topyekûn bir saldırıdır!

Bu saldırı aynı zamanda kadın haklarını savunur gibi görünmesine rağmen kadına da, kutsal saydığımız AİLE kurumumuza da bir saldırıdır!

Küreselcilerin Amerika'da diktikleri anıtın üzerine yazdıkları gibi, dünya nüfusunu 500 milyona düşürmek hedefiyle, insan neslini yok etmeye karşı gerçekleştirdikleri şeytani bir saldırıdır!

Türkiyenin, 11 Mayıs 2011 yılında  imzaladığı 24 Kasım 2011’de TBMM’nin müzakeresiz ve şartsız kabul ettiği ve 1 Ağustos 2014 yılından beri yürürlükte olan başta ‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ" olmak üzere CEDAW gibi sözleşmelerin güdümünde topluma dayatılan "TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ PROJESİ"ni, insanlığa, geleceğimize, milli ve manevi değerlerimize düşman olması sebebiyle REDDEDİYORUZ!!

Toplumu yozlaştıran ve aile yapımızın temeli olan milli-manevi değerlerimizle örtüşmeyen, ‘İSTANBUL SÖZLEŞMESİ" acilen kaldırılmalıdır!

Milletimizi ayakta tutan en önemli kurum olan aile yapımıza karşı adeta savaş açmış, toplumu ve aileyi terörize eden İSTANBUL SÖZLEŞMESİ ve TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ PROJESİ, Avrupa ülkelerindeki gibi, geri dönülmesi mümkün olmayan boyutlara ulaşmadan ivedi iptal edilmelidir!

Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızın, torunlarımızın ve gelecek nesillerimizin huzuru için, yaşlılarımızın huzur evlerine terk edilmemesi, aile düzenleri bozularak yalnız kalan kadınların ve erkeklerin depresyon haplarının müptelası olarak intiharın eşiğine gelmemeleri için, parçalanmış ailelerin çocuklarının sokaklara terk edilmemeleri için, geleceğimiz için,

"AİLE KURUMUMUZU SAVUNMALI VE KORUMALIYIZ! 

SAPKIN OLUŞUMLARA DA, BUNLARIN TEŞVİK EDİLMESİNE DE MÜSADE ETMEMELİYİZ!

Yapmamız gereken en önemli ve en öncelikli icraat, İslam’ı öğrenmektir! 

İslam'ı siyaset ve menfaat malzemesi olarak görmeyi bir yana bırakarak, her şeyi yoktan var eden, yerlerin ve göklerin sahibi olan Allah Azze ve Celle'nin ilahi kitabımız Kur'an-ı Keim'de bizlere buyurduğu gibi, hep birlikte O’nun ipine sarılmalıyız! 

*    *    *

Bu hususta birer istirhamımız da, Sayın Cumhurbaşkanımızın kıymetli kızları Sümeyye Hanım ve kıymetli eşleri Emine Erdoğan Hanımefendiden.. 

Bugünlerde çok eleştiri alan, Sümeyye Hanım'ın da bizzat içinde bulunduğu KADEM'in faaliyetlerinin, milli ve manevi değerlerimizle örtüşen, medeniyet değerlerimizin yeniden ihya ve inşasına yönelik çalışmalara yönelmesi..

Emine Erdoğan Hanımefendi de, 25 Mart 2011 yılında Şişli'de Grand Cevahir Otel'de Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu tarafından düzenlenen "Uluslararası Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Buluşması” konferansında yaptığı konuşmasında şöyle demişti:

“Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda verdiğimiz mücadele bir hak mücadelesinden öte, altını çizerek ifade ediyorum, bir ölüm kalım mücadelesidir”

Sayın Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan Hanımefendiden, yukarıda linkini verdiğim haber metninden okuyabileceğiniz o konuşmasının son kısmında söylediği bilinçle, milli-manevi değerlerimize yapılan saldırının farkına vararak, belirttikleri "ölüm-kalım mücadelesini", kutsal AİLE yapımızın imarına yönelik vermelerini bekliyoruz.

O beyanat, o gün için belki de söylenmesi gereken bir cümle olmuş olsa bile, bugün için sapkın saldırı ve oluşumlara karşı gerçekleştirilmesi gereken mühim bir vazifedir!