Çocukluğundan hatıralarla sosyo-ekonomik şartların zorluğu altında İslami eğitimlerin nasıl bir fedakârlıkla gerçekleştiğine yönelik alt mesajlarıyla Yılmaz, bir İslam âliminin o zor şartlarda ve imkânsızlıklar içerisinde kimselere el avuç açmadan nasıl kendi iaşeti için helale tabi olmak adına el emeğiyle geçindiğini özellikle altını çiziyor.

Son Osmanlı âlimlerinden Hafız Müftü Ali Efendi’nin derslerle dolu hayatı bugünün dava erlerine zorlu mücadelede ışık tutacak cinsten.

İşte dava adamı bir evladın, rütbesiz, titrsiz bir dava adamı olan babası hakkında yazdıkları:

Ana Hayat Yasamız Kur’an-ı Kerim’in lisanıyla, Hz. Lokman (a.s)ın evladına yaptığı nasihatleri; evlatlarına yaşayarak yapan bir babanın evladı olmamızdan dolayı Allah’ımıza hamd ve Resulüne Salat ve Selam olsun! Anne ve kardeşleriyle beraber yetimliğin, çilenin ve her türlü maddi sıkıntının içinde yetişen merhum babamız tam bir ahlak ve edeb timsali bir aile reisiydi!

Ne çilekeş eşi annemize ve ne de evlatları bizlere bir gün bile öfkelendiğini duymadık! Tek bir tokatını yemedik! Çok kızdırdığımız zaman kayışıyla korkutur ama yanımızdaki sandalyeye vururdu! Evlatlarını hiç ayırım yapmadan severdi!  Az konuşurdu! Çok düşünürdü! Kitap elinde uyurdu! Gündüzleri saim (oruçlu) geceleri daim kaimdi (uyanık-namaz ve ibadetle geçirirdi.) Evimizde misafir hiç eksik olmazdı! Evimizde bazen günde birkaç Halilur’Rahman sofrası kurulurdu!  Misafir gelmediği gün anacığımıza, “Hanım bugün ne günah işledik ki Allah evimize Misafir göndermedi” diyerek üzülürdü! Okuma ve okutma aşığıydı! Tarla’da çalışırken bile ders almaya gelenleri dinlerdi! Babamızın en büyük destekçisi sadık eşi Merhume Hatice anamızdı! Evimizde yatan Hafız talebelerden dolayı babamıza bir gün ‘’öf’’ bile demeden biz evlatlarıyla beraber küçük hafızları da yıkar ve yedirirdi! Hala hayatta olan 83 yaşındaki talebesi Hafız Faik Çakır abi bize, “Hatice Ananız bizimde ikinci anamızdı” derdi! Dini hizmetlerden, cenazelerden, mevlid merasimlerinden ve talebeye derslerden asla para kabul etmezdi! Ailesinin nafakasını çok az olan maaşından, kısa bir müddet açtığı küçük dükkânından ve bilhassa tarla işleriyle hayvancılıktan temin ederdi! Ağaç dikmeyi çok severdi! Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye, merhum babamızın hayatıydı! En dar zamanlarında bile devletin memurlara verdiği düşük faizli kredileri asla almazdı! Bid’atlara şiddetle karşıydı! Ehl-i Sünnet’e bağlı sohbetlerinde şirke karşı Tevhidi İman, bidata karşı Sünnet-i Seniyye  konularına çok önem verirdi! Tasavvuf ehliydi. Ama avamın bilhassa elfaz-ı küfrü (Mü’mini küfre düşüren sözler) öğrenmeden tarikata girmemesi gerektiğini devamlı söylerdi! İtikat ilmini ve elfaz-ı küfrü bilmeden günahkâr Mü’min olarak girdiği tarikatından, müşrik kâfir olarak dönebilme tehlikesinin çok olduğunu söylerdi! Zahir kerametlerini bizzat yaşadığımız babamız; ”En büyük kerametin helal rızık, doğruluk, dürüstlük ve kul haklarına riayet” olduğunu söylerdi! 

Zalim ve zulüm karşısında asla eğilmezdi! Şu an hayatta olan 83 yaşındaki talebesi Hafız Faik Çakır abimizin bize anlattığı ibretlik ve şahitleri olan olayı bu vesile ile şahidinin anlatımıyla nakletmek isterim; “1948 yılında Baç karakolu polisleri M.Ali Paşa camiine ve evinize ani baskın yaparak biz talebelerini, suç aleti(!) Kur’an-ı Kerim’lerle beraber karakola getirdiler! Talebeleriyle beraber Hocamızı sorguladılar. Ağır hakaretler yaptılar! Tard edilen, hakaretlere maruz kalan Hoca Efendi’nin gözleri önünde karakol amiri baş komiser: ‘’Hala bunlarla mı uğraşıyorsunuz” diyerek elindeki Kur’an-ı Kerim’i yere atarak ayaklarının altına alır ve; “Allah’ın Gelsin Kurtarsın Kitabını” diyecek kadar Firavunlaşır! Zalimleşir! Kendisine yapılan saldırı ve hakaretlere karşı o ana kadar sabreden babamız Hocam Hafız Ali Efendi, Kur’an-ı Kerim’e karşı yapılan bu kabul edilemez hakaret ve ihanet karşısında gözyaşlarını tutamayarak, baş komisere Aslan gibi kükrer ve; “Allah senin gözlerini kör etsin!” diye beddua eder. Ve çok geçmeden o zalim komiserin gözleri kör olur! “

Ömrünün son yıllarında Avrupa’daki hicret yıllarımda  can babamdan ve anacığımdan ayrı kalmanın derin üzüntüsünü ve acısını yaşadık! İzmit M. Ali Paşa Mahallesindeki evimizin önünden bizi uğurlarken gözyaşlarını, hüzün dolu bakışlarını ve buruk bir şekilde el sallayışlarını asla unutamam! Hz.Yakub (a.s) gibi ayrılık acısından kısa bir zaman sonra hastalandı ve hicretimizden tam bir yıl sonra Ramazan-ı Şerif ayında Kadir Gecesinin manevi gölgesinde  “Allah’ım! Oğluma zulmeden zalimleri sana havale ediyorum!” duası ve diliyle terennüm ettiği Kur’an-ı Kerim tilavetiyle ruhunu Allah’ımıza teslim etti. Gurbet ellerinde bize ulaşan vefat haberiyle dilhun olduk, gözyaşı ve dualarla gıyabı cenaze namazını kıldık. Allah’ımız, Mekânını Cennet, Makamını Firdevs’i A’la kılsın!

Şefaatini üzerimize ihsan buyursun Canımm Babam! Amiin! Elfatiha!

Habervakti.com NOTU: Son Osmanlı alimlerinden Merhum ve Mağfur Müftü Ali Yılmaz Hocaefendi'nin BİYOGRAFİSİ

Nefsimizde, ailemizde ve ülkemizde “İslam Sözleşmesi ”nin uygulanması, Mescid-i Aksa'mızın, Osmanlıcamızın özgürlüğü, tatil olması dileğiyle Cuma Bayramımız mübarek olsun.   Selam, sevgi ve duayla...  

Şevki Yılmaz

www.sevkiyilmaz.net