Farkında mısınız? Kasvet, bizden bir parça olmaya başladı. Bunu sürekli yağmura gebe esmer bulutlar
yüzünden ya da melankolik cereyanların etkisiyle ileri sürmüyorum. Kurşuni bir kalemle lalettayn
taranmış bir kağıt parçası gibi soluduğumuz hayat... Çoğu kez yavan, basmakalıp, yabancı, düpedüz
bayat! Kasvet, işte bu tablonun mütemmim cüzü... Arabesk şarkılarla açıklanabilecek bir hâl belki...
Hüzün işgaliyle tard edilmiş dudaklardan dökülen öfkenin izahı yoksa da mizahı var kesin... Ağlanacak
hale gülme yetisi sebebiyle özel bir topluluğuz vesselam...
Eğreti tebessümlerle nereye kadar? Emanet sevinçler koleksiyonu yapmanın ne anlamı var? Devleşen
problemlerin önünde küçücük kalmak, belki de küçük düşmek yaralayıcı... Arabesk endişeler işte bu
çatlaktan sızıyor gönül tasına... İşte... Tam burada takılıyor kelimeler kasvetin oltasına! Ezip geçen bir ezgi
ile donup kalıyor ân... Sonra mı? Beyhude cân ile canân!
Sualler, dikenli tel misali sarıp sarmalamış havayı... Kesekağıdından bir şapka gibi başımızda emanet
akıl... Akıl... Hey akıl! Olduğun yere çakıl! Desek de... Çaktırmadan efkârı buyur ederiz cevapsızlık
sofrasına... Artık Allah ne verdiyse...
Kasvet, belirsizlikle katiyet arası bir yerde çelme takıp düşürür bizi... Düşe kalka gideriz bizden öteye...
Öteki-beriki demeden; ele geçenle, ele geçiremediklerimizin dedikodusunu yaparız. Üstelik bu gârâmi
hâl, veraset yoluyla intikal edip durur bir zamandan başka bir zamana... Kimi vakit karışır gibi olsa da sap
samana... Hem küser hem yürür kervanımız. Belli ki kasvet eliyle istimlak edilmiş dermanımız!
Boz bulanık akan şehirlerde büyür kasvet çığı... Kişi olmanın bağrına batarken kalabalığın tığı! Gergef
misali işler içimize hüznü... Sadeleştirme işlemine başkaldıran bir kesre döner örselenmiş ne varsa...
Hesabilikten azatlık ister gibi dürülür ümit defteri... En nihayet yıkar geçer herşeyi gözyaşı ve alın teri!
Kasvet şakaya gelmez. Kapıdan kovsan bacadan girer. Karanlıkta gölge misali yapışır eteklerine... Apışıp
kalırsın çarnaçar... Vesveseden ileri bir fısıltı çınlar aynalarda... Kendi içinde kendine esir düşersin
umarsızca... Kuyudaki Yusuf kesilirsin belki... Bezirganın sütüne kalır gerisi... Yazılanla yaşananın farksız
olduğunu örtmeye kalkar kasvet her seferinde... Bu sebepten kafirdir kasvet! Firavundur. Nemruttur. Bu
sebepten her fırsatta ensene yapıştırır tokadı. Mesh edilmedikçe enseden çıkmaz kasvetin kara elinin
kem izi... Kasvet... Düşman bellemiş kesin! Doğruyu, dürüstü ille de temizi!
Her seher, herşeyi temize çeke çeke, kasvetin ipini çekmek zor değil. Bunun için üç kalbi aynı anda aynı
yerde buluşturmak kâfi... Sonrası mı? Sırılsıklam izafi...