İnsan, anarahminden hayata ne kadar tutunur bilinmez. Çığlık çığlığa kutsal olanın kucağından acımasız bir dünyanın içine sürgün edilince umut en büyük gıdamızdır. Anneler kurtarıcı melekler; babalar koruyucu bir güç olarak bize hizmetle yükümlüdürler. Bu çetin süreçte görev kusuru işlenmezse mucizeler yakamızı bırakmayacaktır. Umutla yürüdüğümüz hayatta gülen gözlerle büyümekten başka yazgımız olmayacaktır. Eğer ki anne-babanın kendilerine yönelik çatışmaları, kargaşaları, isyanları dinmemişse içimizi kaygılar ve korkular kaplayacaktır. Oyunlarımızı ve rüyalarımızı karabasanlar kuşatacaktır. Bugün yarın bir an önce bizi sıkıntıdan boğan yaşadığımız o evden kaçmak ve kurtulmak için düşünceler imizle boğuşacağız. Her seferinde yenilmiş olarak eve geri döneceğiz. Anne babamıza biriken kızgınlıklarımızdan öfkelerimiz ve nefretlerimiz artacak. Ben diyemedikçe hep onlara teslim olacağız. Kaderimizi onlar umutsuzluk ve yenilgi olarak yazacaklar. Çocukluğumuz esir alındıkça asi bir ruhumuz oluşacaktır. Asi ruhlar isyan ettikçe karşılarında Tanrısal bir güç göreceklerdir. İçlerini derinden bir ürperti kaplayacak ve kan ter içinde uyanacaklar her sabah uykularından. Ergenlik dönemi bu anlamda bir kırılma eksenidir. Tanrı içsel gücünüzün kapılarını açacaktır size. Korkularınızı aşamazsanız ya Tanrı'ya da isyan edeceksiniz yada en sahtesinden teslim olmuş görünerek uysallaşacaksınız Tanrı karşısında. Ellerinizi Tanrı'ya değil sadece göğe kaldırmış olacaksınız. Secdelerinizi Tanrı'ya değil sadece alnınızın değdiği yere yapacaksınız. Sevaplarınızı Tanrı'ya değil sadece üç beş insanın gözlerinden ötesine sunamayacaksınız. Korkularınızın esiri olarak hep çocuk kalacaksınız. Kötü hayatlarının mahkumu olanlar iyi bir oyuncu olarak sorunlarıyla baş edebilirler ama yenilmekten başkaca çözümlere erişemeyeceklerdir. Ancak asi ruhlar çocukluklarının içinden çetin sınavlarla geçerek büyürler ve büyüdükçe Tanrı'ya teslim olurlar. Oyunlara ve yalanlara tutunmayıp gerçeğe susayanlar sadece akıllarıyla değil kalplerinden de görecekler yazgılarını. Oyunların ve yalanların sıkıntılarına sabrederek umutlarını yitirmeyenler gerçeğin şükrüne ereceklerdir. İyi hayatlar yaratanlar mücadelelerinin karşılığında elde ettikleri sevginin ve güvenin gücüyle gerçeğin yakıcılığında olgunlaşırlar.

Emeği taktir eden bir yapı yoksa devlet adaletsizliklere isyan edenlerin susturucusudur. Boyun eğenlerin köleleştirici efendisidir devlet. Adaletsizlikler bizi sancılar içinde bıraktıkça Hakk arayışımız artacaktır. Her isyan bir eşitlik ve özgürlük umududur. Devlet isyanı teslimiyete dönüştürmeden terbiye etmekle görevlidir. Devletin ışığı Allah'ın nuru'nu gölgelemeye kalkışırsa bireylerin iç dünyalarında boşluk, korku/kaygı, suçluluk duyguları ile iç sıkıntıları oluşacaktır. devlet anne babaları kamusal bir dünyanın esiri olarak kuşatmışsa çocuklar; bu anne babalardan ruhsal anlamda sevgi/güven duygusu alarak beslenemeyecektir. Devlet bize kendi gücünü değil Tanrı'nın gücünü aşılamakla yükümlü görmeli kendisini.

"Çocuk eline tutuşturulan okul çantası ile devletle ilk tanışmasını okulda yaşamaktadır. Her sabah okul bahçesinde okunan antla, bayrak direğe çekilirken tek cümleymiş gibi okunan ve anlamını çok sonraları fark edeceği İstiklal Marşı'yla;" kuru ve kurgusal bir hayatın kölesi öğretmenlerin rehberliğinde devleti içselleştirmektedir. Devlet bir güç olarak iç dünyayı şekillendirdikçe ruhsal bütünlük bölünmektedir. Oysaki okul çocuğu devletin değil Tanrı'nın gücüyle tanıştırmalıdır. Öğretmenler öğrencileri devletin ışıklı/çağdaş yollarında değil Allah'ın ışıklı/sonsuz yollarında dünyayı keşfe çıkarmalıdır.

Anne babanın aşklarıyla döşedikleri evleri yoksa çocuklar için dış dünya daima tehlikeli ve korkutucudur.

İçinde yeniden bir hayat kuracaksın. Kimselere sığınmadan tırnaklarınla tutunacaksın hayallerine.

Devletin kuşatmasından kurtulmuş özgür ruhlu bireylerin işbirliğinden adalet doğar. Adaleti devletin yargıçlarının hükümlerinden değil yüreklerimizin birlikteliğinden güç alarak bulabiliriz. Devletin dini ruhun afyonudur; Allah'ın dini ise ruhun gıdasıdır..