Derin Gerçekler

Ülkemizde, bölgede ve dünyada süreç hızlanıyor. Gelişmeler olumlu yönde değil. Son derece dikkatli, akıllı, dürüst ve cesur olmamız gerek ki Allah’ın yardımı bize ulaşsın, değilse durum vahim. Unutmamak gerekir ki, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Öte yandan telaşa gerek yok, sonunda her şey olacağına varır. Hüküm Allah'ındır. Ahval ve şerait böyle iken, eski CHP’li, yeni sosyalist bir siyasetçi çıkıp, Diyanet'i, İmam-Hatip'leri, Kur’an Kursları'nı kapatmaktan söz edebiliyor. LGBT, Lanzarotte bunların sorunu değil. mRNA, 5G, Starlink, NeuraLink de bunların sorunu değil. Kimi Amerikancı, kimi İngiliz’ci, kimi Rus yanlısı, kimi Çin yanlısı, kimi AB’ci. Daha doğrusu eski deyimle, Osmanlı’nın son zamanlarındaki gibi o ülkenin mandacısı rolünde.
Buyurun Yunan adaları, sırtını ABD’ye dayayıp silahlandırıyor, ABD’nin verdiği silahlarla. ABD’den aldığı cür’et ve cesaretle şimdi de kara sularını 6 mile çıkartmaya çalışıyor. O zaman egede Türk'ler, kendi kara sularında ancak kayıklarla dolaşırlar.
Sahi ABD bizim müttefikimiz ve dostumuz, stratejik ortağımızdı değil mi? Ama biz bugünlerde Şangay’dan yanayız.
KKTC’de Amerikan üssü mü olsun, Rus üssü mü? Türk üssü ne işe yarıyor? İngilizlerin zaten 2 tane üssü var. Hepsi bir yana, Putin’den kaçan Rus oligarkları da orada, Ukraynalı Yahudiler de, İsrail de orada. Yahudi lobisi İsrail’de iktisadi üs kurmuş. Habat’çılar sadece KKTC’yi değil, Türk Hahambaşılığını da istiyorlar, bir iddiaya göre. Erdoğan, ABD’ye Haleva’nın 2 yardımcısı ile gitti, orada İsrail karşıtı Rabbi’lerle fotoğraf çektirdi ama asıl görüşme, daha önce Erdoğan’ı Beştepe’de kalabalık bir heyetle ziyaret eden Habat’çılarla oldu. KKTC daha önce de kumar lobisi ve kara paracıların kullandığı bir offShore gibi idi. Zaten KKTC yurttaşlarının çoğu bir yandan da AB ve İngiltere vatandaşı yapıldı bu arada.
Ruslar taktik nükleer silah kullanır mı? ABD Çin’e saldırır mı, AB bu kışı nasıl geçirecek, İtalya’da neler oluyor? İsrail, Suriye, Lübnan, Irak, İran diken üstünde, olaylar durmak bilmiyor... Çin’den doğru düzgün haber alınamıyor.
Ankara’da da siyasi belirsizlikler sözkonusu. “Fırtına öncesi sessizlik” havası var. Bölgemiz serseri mayınlarla ve tuzaklanmış bombalarla dolu.
Evet, toplumda zaman içinde bir şekilde farklı, dini, mezhebi, siyasi, ideolojik, siyasi, felsefi, vicdani saiklerle korkular, umutlar, beklentiler oluşur. Bunlar eğer karşılık bulmazsa, toplumsal rahatsızlıklar ortaya çıkar. Bunlar dışarıdan üretilip topluma enjekte edilmiş fikirler de olabilir. Toplumsal hafızada oluşan suali mukadderlere tatmin edici cevaplar verilmezse, bunlar zaman içinde tehlikeli söylentilere dönüşebilir. Kişiler kendi adına bunları dile getirmekten sorun yaşarsa, zamanla bunları bir şekilde dile getirenler bir anda toplumsal aktörlere dönüşebilirler. Ya da bir takım toplumsal aktörler, ideolojik ve politik amaçlarla ya da başka bir sebeble bu soruları dile getirerek politik, ideolojik, ekonomik ya da sosyal rant elde etmek isteyebilir. Hatta bir takım kişiler, istihbarat örgütlerinin elemanları kitleleri kışkırtmak, dolandırmak, sömürmek için bu rolü üslenebilirler.
İçimize dönüp bakacak olursak, “Servet ve güç zehirlenmesi”ne yakalanmış kişiler, topluluklar, örgütler ve kurumlar başlangıçta bunu görmezler, daha doğrusu görmek istemezler. Çünkü “caydırıcı güç” karşısında kimse buna cür’et ve cesaret edememeli! Herkese emrettikleri,  herkesin kendilerini övdüğü ve alkışladığı için bunu bir zaaf işareti olarak düşünürler. Oysa bu kurgulanan, örgütlenen bir süreçtir. Sorun ortaya çıkınca da güç kullanarak bastırmak, susturmak, cezalandırmak istemeleri bundandır... O zaman ise genellikle iş işten geçmiş olur. Çünkü tehdid edilenler, bu defa toplumsal vicdani harekete geçirmek için de bir mağduriyet zırhına bürünmüş olurlar. Toplumun farklı kesimleri ortak tehdit olarak gördükleri güce karşı birleşik bir cephe oluşturmak için arayışa girişirler.

İşler bir defa rayından çıkınca aşırı korku ve beklentiler, iki tarafta da yanlış adımlara sebeb olur. Korku ve öfke gözü karartır ve akıl zail olur. Unutmamak gerekir ki aşk ve öfke aklı zail eder. Eğer her iki taraf da yenişemiyorsa, her iki kesimde de mucize çözüm arayışları ve aktörleri ortaya çıkar. Ondan sonrası artık öngörülemez. Taraflar oltayı yutmuş demektir ki oltayı yutan balık yem istemez. Yokuş aşağı koşar gibi, kaçtıklarını sandıkları şeye doğru dolu dizgin giderler. İşin bu noktası sonun başlangıcıdır. Geri dönüşü olmayan kritik bir eşiktir.

Seçim sonuçları da kaderin bir parçasıdır. Elbette bizler, verdiğimiz oydan mesulüz. İyilerden en iyisini seçmek zorundayız. İyilerden kimse yoksa, bundan da sorumluyuz. Engellendi isek, o zaman kötülerden en az kötüyü seçmemiz gerek. Oy kullanmazsanız en kötü sonucu kabul etmiş olursunuz. Ehven-i şer aslında riskli bir alan, ancak bu “kerhen” kabul edilebilecek, yani kerih görülerek, itirazi kayıtla kabul edilen arızi bir durum olacaktır. Siyaset, vekalet müessesidir. Kişi vekalet verdiği kişinin yaptıklarından mes’üldür.  İyi bir kişiye vekalet verdi iseniz ama o zaman içinde sapıttı ve yanlış yaptı ise, buna anında itiraz etmek zorundasınız. Etmezseniz, size vekaleten yapılan yanlış bir işin hesabı o kişiden sorulur. Eğer bu konuda itiraz ederseniz, umulur ki, onun yanlışlarından hesaba çekilmezsiniz. Burada bir diğer konuda bir iyiliğe ya da kötülüğe sebep ve vesile olmuşsak, bundan da bize bir pay vardır. Burada sorumluluğumuz akıl ve niyete göredir. Unutmamak gerekir ki, bize hayır gibi gelen şeyde şer, şeri gibi gelen şeyde hayır olabilir. Ya da o sonuç bir kader, bir imtihandır.

Biz doğru bir iş yapabiliriz ama o işten zarar etmiş olabiliriz, yanlış bir adam, yanlış kişilerle yanlış bir iş yapıp, çok başarılı ve kazançlı olabilir. Bu kopya çeken ya da soruları çalan birinin başarısına benzer. Çalışan biri bilmediği bir yerden çıkan sorular sonucu başarısız da olabilir. Başarı herşey değildir. Zenginlik herşey değildir. Bazan hayır kaybeden taraftadır. Ama sonunda kazançlı olacak olan o bugün kaybettiği düşünülen taraf da olabilir. Onun için doğru olduğuna, Allah’ın rızasına uygun olduğuna inandığımız yönde bir tercihde bulunalım. İnanın o zaman Hak ölçüsünde kaybetme ihtimaliniz yoktur. Bir gün mutlaka o hayır sizi bulacaktır.

Her anımızda bir tercih çıkar karşımıza. Yanlışı tercihler bu dünyada bazan geçici ve aldatıcı bir kazanca dönüşür gibi görünse de temelde bu bereketsizlik acılara ve başka kayıplara sebeb olur. Asıl bu yanlış tercihlerle ahiretimizi kaybederiz. Biz Allah’ın rızasından yana tercihte bulunalım. Allah’ın rızası, adil şahidler olmamızdadır. Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmamızdadır. “Allah’ın ipi”ne tutunanlar kurtuluşa erenlerden olacaktır.

Selam ve dua ile.