Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Erkut Ali Aydın'ın ikinci yazısını yayınlıyoruz:

Geçen günlerde LGBT dernekleri "Onur Yürüyüşleri" adıyla yaptığı faaliyetlerle, eşcinsellik meselesini ilk defa bu kadar gündemde tuttu. Hem bu derneklerin faaliyetlerini, hem de kimliğini açığa çıkaramayan eşcinsellerin sayısını dikkate aldığımızda şu öngörüde bulunabiliriz: Kürt sorunu çözüldüğü takdirde eşcinsellik, ülkenin en büyük iç meselesi haline gelecektir. Bu durum da eşcinselliği dikkate almamız gerektiğini gösteriyor.

Toplum eşcinselleri sadece kadınsı hareketleri olan, dine uzak kimseler olarak tanıyor ama gerçekte durum böyle değildir. Eşcinsellerin bir kısmı kaybedecek bir şeyi olmadığı için açıkça bunun mücadelesini veriyor. Ancak büyük kısmı, toplum baskısından kendini açığa çıkaramıyor. Daha büyük kısmı ise istemediği halde taşıdığı eşcinsel hislerden kurtulmak istiyor ancak derdini kimseye açamıyor. Dindar insanların, cemaatlerin içinde bunlardan çokça var. Ama bu durum kabul edilmek istenmiyor. İran eski cumhurbaşkanı Ahmedinejad, “İran’da Avrupa ve Amerika’daki gibi eşcinsel yoktur!” açıklaması yapıp dünyayı kendine güldürmüştü. Bizdeki dindarlar da tam olarak bu noktada duruyorlar: “Bizim içimizde eşcinsel yok!”

Bu mantık neticesinde, dindarların konuyla ilgili söylemleri yalnızca gerçek eşcinsellere yönelik kaldı. “Lut kavmi, sapkınlık, ahlaksızlık, kıyamet alameti” kelimelerinden fazlasını bilme gereği duymadılar.

İlk yazımı okumayanlar için; bu yazının sahibinin eşcinsel hisler içinde kıvranan ve aldığı psikolojik destek neticesinde düzelen bir erkek tarafından yazıldığını tekrar edeyim. Ben eşcinsel hislerimi fark edip kurtulmak istediğimde önce internetten araştırma yaptım. İnternetten LGBT derneklerinin sitelerine yönlendirildim. Onlar bunun hastalık filan olmadığını, doğuştan olup tedavisinin bulunmadığını, bireyin bu şekilde yaşamaya alışması gerektiğini söylüyorlardı. Hatta eşcinselliği kutsayıp, böyle yaşamanın erdem olduğu propagandasını yapıyorlardı. Doktorlara ulaştım, onlar da “bunun çözümü yok” deyip geri gönderdiler. Bu kez dini kaynakları araştırdım, hocaların ne dediğine baktım. Onlar da Lut Kıssası’ndan başka bir şey anlatmıyordu.

Özgürlüğü Putlaştırmış Hümanist Müslümanların Dikkatine! https://www.habervakti.com/ozgurlugu-putlastirmis-humanist-muslumanlarin-dikkatine-makale,1473.html Yazı dizisinin ilk bölümü için tıklayınız!

Bu durumda olduğunuzu hayal edin. Eşcinsellik lanetli bir iştir, elinizde olmadan bu hislere sahipsiniz ve tedavisi de yok! Hal bu olunca lanetli olduğunuzu düşünmeye başlıyorsunuz. Düşünsenize, Allah sizden yüz çevirmiş! İntiharı düşünürsünüz ama intihar da haram! İçinden çıkılamayacak bir labirentte buluyorsunuz kendinizi.

Bazı hocalar, namazı ihlaslı bir şekilde kılınca durumun düzeleceğini söylüyor. Oysa bunun namazla hiç alakası yok. Namaz insanı kötülüklerden alıkoyar. Mesela eşcinselliği fiiliyata dökmenizi engeller. Ama içteki hissi yok etmez. Ben beş vakit namazımı kılan biri olarak biliyorum ki, 24 saat alnınızı secdeden kaldırmasanız bile, sadece bununla sorun çözülmez.

Bazıları da bunun bir imtihan olduğunu söyleyip sabredildiği takdirde Allah’ın mükafatlandıracağını söylüyor. İmtihan kısmı doğrudur. Ama sabır kelimesini çok yanlış kullanıyoruz. Sabır; belaların üstümüzden geçmesine müsaade edip ses çıkarmamak değildir. O belayı bertaraf etmek için her türlü çözüm yolunu denemek, bu esnada Allah’a isyan etmemek demektir.

Bazı hocalar kurtulmak isteyenlere vaktini boşa geçirmemesi gerektiğini söyleyerek ona eşcinselliğini hatırlamayacak kadar meşgul olmasını, yani bu sorunu halının altına süpürmesini tavsiye etmiş. Yapmamız gereken onu aseksüel yapmak değil, mevcut cinsel isteğini doğru kanala yönlendirmektir. Cinsel isteği zapt etmek sorunu, işin bu kısmını başarabildikten sonra gelmelidir. Ayrıca psikoloğum “30 yaşına geldiği halde hala ilişki yaşamamış eşcinsel yoktur” demişti. Ben de aksi bir örneğe rastlamadım. İrade ne kadar kuvvetli olursa olsun, sorun çözülmediği takdirde bir gün mutlaka patlak verecektir. Bazıları evliliği tavsiye etmiş. Oysa bu evlenmekle de çözülmez. Bu sorunları çözmeden evlenen kişi zaten eşine gerekli ilgiyi gösteremez ve o evlilik sonunda yıkılır. Ya da adam bütün hayatı boyunca hoşlanmadığı bir cinsle beraber yaşama eziyetine katlanır. Bu durum kadına da haksızlıktır.

Yapılması gereken, değer yargılarımıza uygun bir psikolog bulup tedavi olmaktır. Eşcinsellik konusunda psikologlar ikiye ayrılmıştır. Bir kısmı bunun doğal bir yönelim olduğunu savunup tedavisi olmadığını söylerken, diğer kısım tedavinin mümkün olabileceğini söyler. İnsanın yaratılışında olmayan bir yönelim doğal olamaz. Kişi kendindeki bu halden rahatsızsa bu bir hastalıktır ve tedavi edilmelidir. Tedavisi yok diyenlere karşı Peygamberimizin (sav) “Tedavi olunuz! Zira Allah yarattığı her derde deva yaratmıştır. Ancak ihtiyarlık müstesnadır” hadis-i şerifine iman ediyoruz elhamdülillah! Tedavisi olmasaydı ben iyileşmezdim.

Nihayetinde imkan bulup terapilere başladık. Bu esnada benim durumumda olan onlarcasıyla görüştüm. Ve aynı durumda olup tedavinin olduğundan haberi olmayan binlerce genç olduğunun farkına vardım. Yıllardır takip ettiğim muhafazakar medyanın yazarlarına ulaşıp tedaviyi anlatmalarını istedim. İlk olarak, bazı partilerin eşcinsellik politikasına tepki yazısı yazmış olan Serdar Arseven’e telefonla ulaştım. Üç dakika boyunca derdimi anlattım. Bu işin sloganlarla, yakınmalarla çözülemeyeceğini, kurtulmak isteyenlerin yönlendirilmesi gerektiğini izah ettim. İki saniye soluklanmamı fırsat bilip “Tamam kardeşim hadi iyi akşamlar” deyip telefonu kapattı.

Abdurrahman Dilipak’a ulaştım, bir yemekte olduğunu, anlatmak istediğimi mail olarak ulaştırmamı söyledi. Dediğini yaptım ama dönüş olmadı.

İsa Tatlıcan’a ulaştım. Onunla uzunca konuştuk meseleyi. Ciddiye alıp dinledi, sözlerime hak verdi, sonra sabır tavsiye edip kapattı. Oysa ben onu tavsiye almak için aramamıştım. Köşesinde tedaviyi anlatan bir yazıya yer vermesi için aramıştım.

Bu yazarlardan hiçbiri istediğimi yapmadı. Bir yandan da eşcinselliğin yayılmasından yakınmaya, Batı’nın eşcinsellik oyununu deşifre eden müthiş analizler yapmaya devam ettiler. Hayırlısı olsun.

Ersoy Dede’nin Bıçak Sırtı programında eşcinsellik tartışılmıştı. Programa Ali Rıza Demircan, Barbaros Şansal gibi isimler katılmıştı. İşte sürekli eleştirdiğim iki taraf bir aradaydı. Şansal eşcinsel haklarından başka bir şey konuşmuyor, Demircan bunun haram olduğundan başka bir şey söylemiyordu. Yine kısır bir tartışmaydı. Bu iş böyle çözülemezdi. Ersoy Dede’ye ulaşıp derdimizi anlatmaya çalıştık. Tedavinin konuşulacağı bir program ayarlamak istedik. Psikoloğumuz Hüseyin Bey psikolojik alt yapıyı anlatacak, biz tedavi olanlar da maskeli şekilde katılıp kendimizi anlatacaktık. Talebimiz olumlu karşılandı. Program %80 ihtimalle yapılacaktı. Sonra bir anda iptal oldu. Gerekçe, bir önceki programa gelen tepkiler ve maskeli katılma talebimizdi.

Mehmet Ali Önel’in Deşifre programında da benzeri kısır bir tartışma yapılmıştı. Aynı şekilde ona da ulaşıp aynı talepte bulunduk. Yine talebimiz olumlu karşılandı ve program büyük ihtimal yapılacaktı. Sonra yine iptal oldu. Gerekçe, ailelerin önceki programa “eşcinsellik propagandası yapmayın” diye tepki göstermesiydi.

Bu vesileyle heyecanımız kırılmış oldu ve vazgeçtik. Muhafazakarlar için yakınıp sloganlarla konuşma kolaylığına kaçmanın daha cazip olduğunu anlamış olduk. Öte yandan sosyal medyada da insanlara durumu anlatmaya çalıştık. Ama anlamaya kapalı olduklarını gördük. Bütün eşcinselleri aynı sepete koyup, bir insanın elinde olmadan bu hisleri taşıyabileceğini tahayyül edemiyorlardı. Bu durum, kurtulmak isteyenleri ümitsizliğe sevk edip LGBT derneklerinin kucağına itiyor. Vebaldir bu, etmeyin. Günah olan yalnızca eşcinsel yaşamın kendisi olabilir. Eşcinsel hisler günah olarak değerlendirilemez. Bir Müslüman olarak elbette eşcinselliğe karşı olmalısınız. Ama eğer bir şeye karşıysanız, ondan çıkış yolunu da tarif etmek zorundasınız. Artık eşcinsellik kelimesini duyunca yönünüzü değiştirmeyin. Böyle bir sorun var ve siz görmezden geldikçe daha da büyüyor. Sosyal medyada eşcinseller öyle bir inanmışlıkla çalışıyor ki hayretten donakalırsınız. Onların yanlışı savunduğu kadar sizler doğruyu (doğru şekilde) savunsaydınız, belki bugün onursuzluk yürüyüşlerinin yapıldığı noktaya gelmeyecektik.

Yeni Şafak’tan İsmail Kılıçarslan geçen gün köşesinde bu konuya değinmiş. O yazıdan aldığım notları aktarmak istiyorum:

“İki yüzlülüğün lüzumu yok. Günah yerine günahkarlardan nefret edip eşcinselliği bu noktaya taşıyan sizin fobik tavrınız. (…) Ey bu memleketin dindar, Allah’ı ve kitabını önemseyen

çocukları! Günahtan nefret eder, günahı ortadan kaldırmaya çalışırsanız mesafe alırsınız. Günahkardan nefret eder, günahkarı ortadan kaldırmaya kalkarsanız, karşınızda size düşmanlıkta cahiliye dönemini bile geçmeye hazır azılı İslam düşmanları bulursunuz.(…) Bana Hz. Lut’un kıssasını anlatıp durmayın arkadaşlar! Hz. Lut kavminin helak olmaması için kaç yıl geceli gündüzlü tebliğ ve irşatta bulunmuştur biliyor musunuz?(…) Eşcinsellikle devekuşu gibi kafamızı kuma sokarak, yaşadığımız toplumda eşcinsellik yokmuş gibi davranarak mı mücadele edeceğiz? Nerede kaldı nebevi metod? Nerede kaldı tövbe ve hidayet dilemek?” Gerçi Kılıçarslan ile birebir aynı noktadan bahsetmiyoruz. O eşcinselliği savunanlara karşı nebevi metotla yaklaşmamızı, tebliğ yapmamızı söylüyor. Ben ise o sonraki iş diye düşünüyorum. İnsanlar şimdilik günahkar eşcinseller ile istemeden eşcinsellik hissini içinde taşıyıp kurtulmak isteyenler arasındaki farkı anlasa yeterli.

Bir sonraki yazımda eşcinselliğin nedenlerini anlatmaya çalışacağım. Selam ile…

[email protected]

Psikolog www.huseyinkacin.com