Bir ses versen sen çocuğum
Esiyor kara rüzgâr
Yasak cebimdeki rüya
Bu diyar rüyalara

Bir yıldızla konuşurum
Susmuşum Meryem gibi
Söz işlemez yüreklere
Sükûtum dağlar gibi

Bu sözler ile başlamak istedim.  Yaşayanları ve yaşananları unutmak en büyük ihanettir.  Büyüklerimizin çok güzel bir sözü vardır.

 *”Yılanın yavrusu zehirsiz olamaz.”* 

28 Şubatları bilemek ve unutmak en büyük ihanet olur.

Sükuttuk dağlar gibi  bir zamanlar.  Peki şimdi sesimiz yeri göğü inletiyor.  Bir zamanlar utanır hale sürüklenen bir kitlenin değer yargıları şimdi herkesin dilinde pelesenk.

En aykırısı dahi; türbe,cami ...vb ziyaretler ile başlıyor seçim çalışmasına.  Buna vesile olanları unutmak hakikatin kendisine ihanettir.  Dün  ikna odalarının mimarları olanların bugün, partisinin seçim broşürlerinde 28 Şubat mağdurlarının resimleri var. Bu büyük kazanımı onlara kabul ettirtmek öylesine bir durum olmaz olamaz.
Ayasofya, Taksim’de cami, kamuda inanç ile ilgili hakikatlerin serbestisi...vb. 

Bizlerin bu bilinç ile seçime yaklaşımı ve çalışması gerekmez mi?

Ben savunma sanayisi, sağlık, ulaşım..vb. alanlardaki gelişmeleri saymayacağım burada.

Bu yüzyıla uygun adımlar deyip sadece maşallah demek dışında .

Benim için, senin için, bizim için ve sizin için  önemli olan hürriyetimiz değil midir? 

En ziyade muhtaç olduğum ve hayatımda en esaslı düstur olan, hürriyetimdir. Asılsız evham yüzünden, emsalsiz bir tarzda hürriyetimin kayıtlar ve istibdatlar altına alınması, beni hayattan cidden usandırıyor. Değil hapis ve zindanı, belki kabri bu hale tercih ederim. Fakat, hizmet-i imaniyede ziyade meşakkat ise ziyade sevaba sebep olması bana sabır ve tahammül verir. Madem bu insaniyetli zatlar benim hakkımda zulmü istemiyorlar; en evvel benim meşru dairedeki hürriyetime dokundurmasınlar. *Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam* 

Said Nursi

Şuan çok büyük bir coşkuyla saldırıya geçmiş  ikna odalarının fikirdaşları. Oyunlar ve tuzaklar. Üstelik asıl tuzak sahibinden habersiz bir halde.  Düzmece Mustafalar ve Cem Sultanlar ile ihanet üzere kesişen yolları onları daha da heyecanlandırmış durumda. 

İşte, tam da  bu sırada haykırıyor bir olmuşlar:

Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta! Baba katiliyle baban bir safta! Bir de, geri adam, boynunda yafta... Halimi düşünüp yanma Mehmed’im! Kavuşmak mı? .. Belki... Daha ölmedim!

Sükût... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar; Tek nokta seçemez dünyadan nazar. Yerinde mi acep, ölü ve mezar? Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz? Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Dua, dua, eller karıncalanmış; Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış. Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu; İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte! Ölsek de sevinin, eve dönsek de! Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! 

NFK

Hayırlara vesile yarınlar bize çok yakın.
Bize düşen sefer hazırlığını iyi yapmak.
Zafer balkonun sahibi  bize bu müjdeyi yeniden nasip edecek inşallah.
Selam ve dua ile.