Yerinde yaşayarak tecrübe ettiğim deprem gerçeğinin… Ki milletçe aynı havayı teneffüs ederek iliklerimize kadar sinen afet odaklı acıların… Bize öğrettiklerinden ibret almalı… İbretimiz tedbire de yelken açabilmeli…

Hissemize düşenlerden bahsedelim…

Felaketi besleyen en önemli unsur… Bile bile lades noktasına sürüklenmemize sebep olan, olsun da nasıl olursa olsuncu tarafımız…  Yıkılan binaların geçirdiği(?) kontrol ve inşa süreçlerindeki zaaflar… Liyakat ve iş ahlakı bağlamında maaleseflerle kurduğumuz cümleler… Şehirleştiğimiz yerlerin fıtratına mugayir işlerimiz… Aslında enkazda kalan bütün bir toplum olarak ahlak anlayışımız… Doğru ve hak olana nefsani arzularla razı olamayışın faturası mıdır ödediğimiz?

 Böylesine büyük bir afette kamunun profesyonellerinin sivil desteği daha fazla alması gerekiyor. Yardım vb destek meselesinden ziyade… Gönüllü akredite sivil profesyonel kurtarmacılara da ihtiyacımız var. Bunu bir savaş halinde seferberlik ile silahaltına alınma gibi düşünmek gerekiyor. Büyük ve olağanüstü hadiselerde mevcut kamu unsurlarına en az onlar kadar vazife görecek sivil gönüllü kadrolar olmalı… Evet, bazı kuruluşlarımızın bu tip oluşumları ve ekipleri var lakin bu arttırılmalı… Bendeniz şahsen bu noktada AFAD tarafından verilecek eğitimlere katılarak, gerekli sınavlardan geçmek suretiyle akredite bir kurtarmacı olmayı Allah rızasını umarak niyetlerim arasında üst sıralara koymuş bulunmaktayım. Bu husus güzel bir dostumun tabiriyle “Farz-ı kifaye”…

“Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.” (Hucurat Suresi, 6. Ayet)

Ayet-i Kerimenin tefsirinin son kısmında şöyle bir açıklama bulunmakta:

“Âyetten çıkan genel hüküm, durumu bilinmeyen veya yalancı, günahtan çekinmez olarak tanınan kimselerin verdikleri haberlere ve bilgilere güvenilmemesi, bunlara göre hüküm verilmemesi, harekete geçilmemesidir.”

Yaşadığımız felaket ve acı günlerinde fısk ve fücur ehlinin taarruzlarına da maruz kaldık. Kimimiz bu ifsad rüzgârının dikenli ellerinden nasibini aldı. Kimimiz oluşturulmak istenen kargaşanın tarafı olmamak adına sükûta daldı. Kimimiz de sabır imbiğiyle hadisatın belirsizliğinin geçmesini beklemek suretiyle erdem kuşandı. Moda tabirle provokasyon olarak da niteleyebileceğimiz konularda, toplumumuzda ayartıya müsait ve kırılgan bir kısmımızın var olduğu malum… Fakat memleketin uğradığı felaket, acı ve zor bir anında… İçgüdülerle hareket etmek… Yıkıcı ve kırıcı olmak… Hatta acıdan istifade etmek gibi bir alçaklığa yuvarlanmak kabul edilebilir değil… Allah bu minval üzere olan insanımıza akıl, fikir ve vicdan nasip eylesin… Birliğimizi ve dirliğimizi tahkim etmeyecek her tutumdan uzak durmanın boynumuzun borcu olduğunu bilmeli ve sırt sırta verdiğimizde biz olduğumuzu unutmamalıyız.

Sözü rahmetli Abdurrahim KARAKOÇ’un sözüyle bağlayalım:

“Bir yağmur bekliyorum, kuruyanı ıslatsın

Bir yağmur bekliyorum, tohumlara can katsın

Bir yağmur bekliyorum, silsin kirlerimizi

Bir yağmur bekliyorum, bizi bize anlatsın.”