Yaratmaya ve yapmaya dair her görünümün adı tir.

Yani o, niyet / karar ile hareket / fiillin evliliğinden doğan şeylerin tümüdür.

Bu manada her iş bir kelimeden ibarettir.

Çünkü kelime işin hem mahiyeti hem de suretidir.

Mahiyet öz, maya, ıra, karakter; suret kimlik, kimlik ise kişiliktir yani şahsiyettir!

Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri nedeniyle lûgatları aşıp dillere pelesenk olan yükselmek ve alçalmak da aslında birer kelimeden ibarettir.

Fakat bunların ait oldukları ya da karşılık geldikleri mana ve suretlerin ortaklaştıkları veya karşıtlaştıkları o kadar çok kelime vardır ki, hâllerden fiillere yayılan tanımlama güç ve etkileri de buna göre çokça yaygınlaşmıştır.

Örneğin, yükselmenin evveli olan yüksek, bâlâ, mürtefi, irtifa, vala, yayla, yukarı; alçalmanın evveli olan alçak ise aşağı, düşük, düşkün demektir.

Ama konu tek başına yükselmek ve alçalmak olunca ikisi de benzer fakat aynı olmayan çok sayıda başka bir suretin münadisi oluverirler.

Örneğin yükselmek ağmak, çıkmak, yücelmek demeye gelirken, alçalmak arsızlık, bozgunculuk, dalkavukluk, değersizlik, düzencilik demeye denk düşer. Oysaki, ilk bakışta bu iki kelime birbirleri için sadece bir zıtlığı ifade etmektedir.

Peki anlamca çok zengin olan yükselmek ve alçalmak kelimeleri mevcut siyasi hareketliliğe neden mal oldu?

Bunun cevabı çok basit:

Cumhur ittifakı ve dolayısıyla onun temsilcisi ve Cumhurbaşkanı adayı olan Recep Tayyip Erdoğan yaptığı ve yapmayı vadettiği yeni işler sürekli bir yükselmeyi işaret ederken; onun karşısında yer alan yedili masa ve oradaki eş-başkanları temsilen aday olan kişinin yaptığı ve yapmayı vaat ettiği işler de sürekli bir alçalmayı ifade etmektedir.

Yükselmeyi temsil eden Erdoğan’la, alçalmayı temsil eden yedili masanın eş-başkanlarından birinin arasında ana hatlarıyla yapacağımız şu karşılaştırma bile tek başına bu sonucu teyit etmeye yeterli gelmektedir:

Erdoğan,

-İHA ve SİHA’yı yerli kullanıma sokmanın ötesinde ihraç etmeye başlamıştır.

-SİHA gemisi TCG Anadolu’yu denizde yüzdürmüştür.

-Karadeniz’de keşfedilen doğal gazı çıkarmış ve evlere nakletmiştir.

-Milli muharip uçağımız Kaan’ı piste çıkarmış; HÜRKUŞ’u, ANKA’yı, KIZILELMA’yı envantere dahil etmiştir.

-Son teknolojiyle yapılmış ALTAY tankını orduya teslim etmiştir.

-GABAR’daki petrolü bulmakla kalmamış, işlemeye almıştır.

-Akdeniz’deki doğal gaz arayışını gayretle sürdürmektedir.

-“Gidemediğin yer senin değildir” anlayışıyla yollar, köprüler, tüneller inşa etmeye devam etmektedir.

-Cumhurbaşkanlığı ile Milletvekilliği seçiminde Türkiye’nin bekası ve bölünmez bütünlüğü konusunda hassasiyet gösteren vatansever partilerle ittifak yapmış, onların adına da meydanlara çıkmıştır.

Bunlara karşılık yedili masadaki ne yapmıştır:

-Savaş ve uzay teknolojilerinde yerli sanayinin kazandığı ivmeyi, CIA’ya hizmet veren bir Amerikan şirkete havale ederek durdurmayı ve bu teknolojilerde tıpkı Tek Parti devrinde olduğu gibi, dışa bağımlı kalmayı vaat etmiştir.

-Kanıksanmış bir ifadeyle Türkiye’nin “dört tarafı düşmanla çevirili” olması karşısında som bir gaflete bürünerek “Kiminle savaşacağız ki, bunlara niye ihtiyacımız olsun” diyerek savunma ve uzay sanayiine karşı çıkmış; mevcutları reddedeceğini, yeni çalışmaları ise iptal edeceğini söylemiştir.

-Keşfedilen, işlenmeye başlanan Doğal gazın ve petrolün gürül gürül yanışına gözlerini kapatarak, “Nerede bunlar, gerçek değiller” sorusu ve iddiasıyla akılları dumura uğratmaya çalışmıştır.

-“Yolu, köprüyü, tüneli yiyemem ki” pişkinliğiyle boşboğazlığın ve pisboğazlığın destanını yazmıştır.

-ABD beslemesi ve koruması altında, Türkiye’nin istiklaline kastetmeye ve onu bölmeye çalışan PKK, PYD-YPG vb. örgütlerin siyasi uzantısı olan HDP ile kapalı kapılar arkasında kirli pazarlıklar yaparak, meydanlara onların adına da çıkmıştır.

Ana hatlarıyla yaptığımız bu karşılaştırmadan sonra hâlâ Erdoğan’ın hâl ve hareketinin yükselmeye, yedili masadakilerin hâl ve vaatlerininse alçalmaya delalet ettiğini tekrar söylemeye gerek var mı?

Bizce yok.

Çünkü görünen köy kılavuz istemez.

Burada kendisine izafe ettiğimiz alçalma kelimesiyle yedili masa aleyhine şahsiyat yaptığımız sanılmasın.

Şahısların eğilimlerinden değil, ilgili kelimenin ifade ettiği ilk anlamla,

-Türkiye’nin beka ve bölünme sorunlarını aşmış olarak yeni yüzyıla yürümesini durdurmak isteyen,

-Türkiye’yi hemen her yönden yeniden dışa bağımlı kılmak isteyen,

-Teröristlerle iş birliği yaparak milli misakı tehlikeye düşüren bir siyasi tercihten, tutumdan, karardan söz ediyor

-ve diyoruz ki:

Yükselmeye son veren alçalmaya ön verir.