Allah’ın yardımıyla ve Türkü, Kürdü, Çerkezi, Lazı, Manavı, Abaza ve Arabıyla el ele vermiş milletimizin gayretleriyle elde edilen 30 Ağustos 1922 Dumlupınar Savaşı zaferi, ülkesi işgale uğramışların esarete direnişinin zaferidir. Saidi Nursi’nin (r.a) Afyon mahkemelerinde bir soru üzere hakimlere “Allah’tan başka kimseye rükü ve secde etmemiş necip bir milletin zaferini bir kişiye tahmil (yüklemek) bu büyük İslam milletine en büyük hakarettir. Hakimler heyeti! Şunu iyi biliniz ki savaşlarda başarı milletin, mağlubiyet kurmayındır (yani lider ve kadrosunundur).” dediği gibi, tüm zaferler ancak Allah’ın yardımı ve milletimizin İslam dinine ve şehadete olan aşkı sayesinde büyük bir cihad ruhuyla yılmadan, usanmadan, birlik içinde çalışmasıyla elde edilmiştir. Son Dumlupınar savaşı dahil tüm istiklal savaşlarında komutan ve askerlerimiz Osmanlı Devleti ordusunun müntesibleriydi. Bu ordumuzun resmi adı da “Asakiri Mansureyi Muhammediyye (Hz.Muhammed (sav) Efendimizin Yardımcı Kuvvetleri)” idi. Onun için askerini Peygamber ismi “Mehmetçik” diye lakablandıran bir milletiz. O günkü ordumuzda askerimizin nöbet esnasında komutanın; “Niçin nöbettesin?” sorusuna askerlerin; “Dini devlet, mülkü millet muhafazası için, rızaenlillah nöbetteyim efendim (Devletin gücü olan dini İslamı muhafaza etmek ve milletin mülkü olan akıl, can, mal, namus, inanç ve vatan emniyetini sağlama adına Allah rızası için nöbetteyim efendim)” cevabını veren bir orduyla değil Dumlupınar zaferi, cihan bile fethedilirdi. Böyle bir iman ordusu karşısında küçücük Yunan ordusu değil tüm cihan ordusu da gelse mağlub olurdu. Malazgirt’te, Kosova’da, İstanbul’un fethinde ve en son

Çanakkale’de olduğu gibi. Evet küçücük Yunan ordusu karşısında Osmanlı ordusu sayesinde elde edilen başarıyla hayali kahramanlar üretmek bu necib millete en büyük hakarettir. İstiklal savaşlarımızda Sütçü İmam’ları, Nene Hatun’ları, Esmer Fatma’ları, çocuk yaşta olan Şehid Kamil’leri, Şahin Bey’leri, Çerkez Ethem’leri, Kars cebhesinde talebeleriyle savaşan Şeyh Said’leri, şiirleri ve hitabetleriyle halkı coşturan Mehmet Akif ve Eşref Edip’leri, simsiyah sakalı şerifiyle Sakarya Meydan Muharebesi başkomutanı Orgeneral Nurettin ve batı cephesi Komutanı Orgeneral Ali Fuat Cebesoy ve Anadolu’da Amasya ve Erzurum kongrelerini hazırlayarak dağılmış ordumuzu yeniden toplamayı başaran Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir Paşa’ları, cefakar askerlerimizi ve halkımızı yok sayarak zaferi bir kaç kişiye yüklemek, bu millete en büyük hakaret ve ihanettir. Tüm Avrupa devletlerinin ahmak taşeronu Yunan ordusunun ülkemizi işgale gelişindeki gaye Osmanlı Devleti’ni yıkmaktı. Ama Osmanlı ordusu Ege’de, Sakarya’da, Anafartalar’da ve Dumlupınar’da buna izin vermedi. Mağlup oldular ve 9 Eylül 1922’de İzmir’den Osmanlı Devleti’ni yıkamadan kaçtı gittiler. Ama ne acıdır ki Fransa’nın Kahramanmaraş ve Gaziantep’te, İtalyanların Akdeniz’de, Rus ve Ermenilerin Doğu’da ve Yunanlıların Batı şehirlerimizde yok etmeğe çalışıp yenemedikleri Osmanlı Cihan Devleti’ni, son zaferden iki ay sonra, 1 Kasım 1922’de içimizdeki hainler meclimizdeki oylamayla Ankara’da yıktılar. Evet Dumlupınar ve Anafartalar zaferinden tam iki ay sonra Koskoca Cihan Devleti’ni, İttihad Terakki’nin sabataist ve Ermeni çeteleri tehdit ve şantajlarla millet meclisimizde elleriyle oylayarak yıktırdılar. Tıpkı katil ve cani Apo’nun meclisimizdeki hain temsilcileri ve taşeronu derin devlete bağlı Ergenekon terör örgütünün piyonu PKK eliyle ülkemizin güneydoğusunu kopararak Siyonist İsrail kurtlarına yem yapması planı gibi, Cihan Devleti Osmanlı üzerindeki tüm Müslüman ülkeleri emperyalist canavarlara yem yaptırdılar. Ve 30 Ağustos zaferinden iki yıl sonra (3 Mart 1924) da tüm İslam aleminin çobanlık, liderlik ve analık makamı olan “hilafeti” meclisimizin bünyesine mahkum ettiler. Son halife Abdülmecid Efendi ve Osmanlı ailesi mensuplarını (toplam 155 kişi) ülkemiz dışına kovdular. Haçlı devletlerinin Osmanlı devletimizden yedi yüz yıllık intikamını Osmanlı ailesinden alabilmesi için Avrupa’ya sürgüne gönderdiler. Arkasından bin dörtyüz yıllık İslam medeniyetine ait ne kadar değerlerimiz varsa hepsiyle savaş ettiler. Başta harflerimiz, haftalık tatilimiz, ezanımız, zaferlerimizin canı ve ruhu olan İslami tüm ilkelerimiz yasak edildi. Haçlı Avrupa ve taşaronu Yunan ordularına karşı direnerek onların mağlubiyetine sebep olan Çerkez Ethem, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, İskilipli Atıf, Esad Erbili, Şeyh Said, Mehmet Akif gibi binlerce kahraman, “vatan haini” iftirasıyla ya idam edildi veya sürgüne gönderildi. Böylece Avrupa ve Yunan yenilgisinin intikamını içimizdeki devlet ağacımızın içindeki Sabataist ve Ermeni kurtları eliyle çok acı ve feci şekilde aldılar. Peki o halde yıllarca neyin, kimin ve kimler adına zaferini kutluyoruz? Unutmayalım ki; zafer, sadece inananların ve inancı uğrunda yılmadan çalışanlarındır! Ve gerçek zafer bayramımız tüm dünya mazlumlarının bu emperyalist Sabataist, Siyonist ve Mason hainlerden, maddi ve manevi sahada güçlenecek olan Yeniden Büyük Türkiye eliyle kurtulacağı gündür. Her sahada İslam nizamına dönüşle gerçekleşecek bu zafer bayramı yakındır inşallah. Vatan, millet ve İslam nizamının muhafazası uğrunda Allah için savaşan gazi ve şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Makamları cennet olsun. Not: Evlatlarınızdan veya çevrenizden, Kocaeli Üniversitesi’ni kazanan veya hâlâ okumakta olan talebelerimiz için, vakfımıza ait öğrenci evlerine müracaat etmenizi tavsiye ediyorum. İrtibat: 0535 768 69 67, 0262 323 73 76