Derin Gerçekler

Seçim tarihi “14 Mayıs” diye açıklandı.
14 Mayıs”ta bir keramet yok aslında. Tek Parti’den sıkılan halka çok partili döneme geçiş bir nefes alma gibi gözüktü.
Oysa DP, aynı kökten gelen bir alternatörden başka bir şey değildi. Monarşiden kopuşu Cumhuriyetle,  Ümmetten kopuşu Ulusla başardılar. “Tek Adam/Monarşi” rejimi “Cumhuriyet etiketi” altında aynen devam etti. Açık oy gizli tasnif, tek parti ve onun sahibi olan tek adım. Bırakın Hukuk devleti olmayı, sıradan bir kanun devleti bile değildi. Açık oy gizli tasnif, hazine ile tek adamın kasası “Kesebir.”
Ulus'tan kopuş CHP VE HALK’la tanışmamız  Demokrasi ile oldu. Cumhur, Halk çoğunluğunu dayanan bir ulus rejimini ifade ediyordu, CHP miadını doldurunca, Demokrasi bayrağı açıldı. halkın çoğulculuğunu esas alan yeni bir hareket başlatıldı. Türkiye artık “Küçük Amerika” olacaktı. Türkiye NATO üyesi, AET ülkesi olacaktı. “Batıya kalkan tren” yarım asır oldu, hala istasyonda bekletiliyor.

14 Mayıs Milli iradenin egemenlik tarihi değil, “ölümü gösterip hastalığa razı edildiğimiz gün”dür. Apo’yu Anasol-M’ye niye teslim ettilerse, Arapça ezan yasağını onun için kaldırdılar. At değiştirdiler. Bayar’a dokunmadılar ama vitrin yüzü Menderes, “İşçi arı”lar Polatkan ve Zorlu ipe gönderildi. Sonra da rayında çıkan demokrasiyi yeniden kurmak için Atatürkçülük ve Demokratik Cumhuriyet adına, Laiklik adına on yılda bir darbe yapıldı. CHP ve DP, sağ ve sol olarak  derin yapılar tarafından soğuk savaşta kullanılan iki Truva atıdır! Boşuna biz “ne sağdayız ne solda, Hak yoldayız hak yolda” demiyorduk. Bu gün, bir “kıyafet devrimi” oldu ve gömleğimizi değiştirdiler, üstümüze bir “Muhafazakar Demokrasi” gömleği giydirdiler. Olduk mu biz “Conservative Prograssive”.. Olmaz ama, ben yaptım oldu işte! Artık gelsin “Yeşil Kemalistler”, gitsin “Yeşil Feministler”. Olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz. “Demokrasilerde çare tükenmez nitekim!” Siz isteyin, memlekete Komünizm de gelir Hilafet de, ama bilin ki, bu tezgahla gelecek o halife de, Komünist de, aynı locanın piyonu olacaktır büyük ihtimalle. Oyunu kuranlar böyle kurmuşlar.

Şimdi, seçimden söz ediliyor. Bu seçim çok tartışılacak. Deprem olan on-on iki ilde kayıplar yanında göç sebebi ile sorunlu bir seçim olacak. Dahası sağlıklı bir seçim kampanyası yapılamayacak. Dilerim siyasetin diline öfke hakim olmaz. Kaybeden taraf seçim sonucunu tartışmaya açacak. Görünen o ki, Cumhurbaşkanlığı 2. Tura kalacak. Cumhurbaşkanlığı bir ittifaka, Parlamento çoğunluğu öteki ittifakın eline geçerse nasıl olacak bu iş. Bu ülkeye yazık değil mi, İlk seçim Mayıs, 2. Tur Haziran deyin, yemin edip göreve başlamaları Temmuz. 9 ay sonra yerel yönetim seçimleri. İster misiniz o seçimde ülke bir daha genel seçimlere gitsin.

Dünyada acaba Türkiye kadar “yaralı, 2.sınıf bir demokrasiye” bu kadar ağır bedel ödeyen başka kaç ülke vardır. Görüyorsunuz, siyaset bizde sulh etme değil, kavga sebebi. Sorun çözmüyor, yasaması da, yargısı da, yürütmesi de, siyasetin ele geçirdiği Media’sı, STK’sı, sermayesi sorun üretiyor.

14 Mayıs'ta seçim olacaksa, adaylar ön seçimle değil, merkez yoklaması ile yapılır, kampanya yapmak için zaman yok. Tv, Sosyal media üzerinden ne kadar olabilirse. Bir de kasetler, dosyalar, söylentiler, komploların bini bir para olacak. Yazılı basın ve Tv eski gücünde değil. Troller de inandırıcı değil. Hepsi keskin sirke ve kendi küplerine zarar vermeye başladı. Siyaset piyasası komplolara açık hale gelecektir.

Bu süreçte, kim haktan ve adaletten sapar da, “ben kazanayım” diye ölçüyü-tartıyı doğru tutmak, iftira ve yalan haberlerle, insanları kandırmaya çalışırsa Allah onların belasını versin. Kamuoyu araştırması yapan şirketler, gerçekleri gizler, toplum mühendisliğine soyunup, gerçekleri herhangi bir sebeple tahrif ederlerse, Allah onların belasını versin.

Unutmamak gerekir ki, cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. İyi niyetleri kendilerini kurtarmaya yetmez, bu gibi durumlarda.  Zaten Allah onların belalarını vereceğini söylüyor. Yalancı, media tetikçisi, kalemini kiralayan gazeteci için de aynı temennide bulunuyorum. Gazeteci dediğin Hakk'ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacaktır. Bakın masiyette itaat yokturAşağılık, şeref ve haysiyet, ahlak yoksunu, 10 Emir kriterlerine uygun aday seçmeyen, aday gösteren, o adaya oy veren, o kişiye vekalet vermiş olur. Onun kazancına ortak olmaz, ama onun günahına ortak olur! 
Yalan ve yanlışa ortak olan, onlara yardım eden, sessiz kalan, yanlışı yapanla birlikte müştereken ve müteselsilen cezalandırılır. Allah öyle buyurdu: “Bir topluluğa olan düşmanlığınızı sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmesin” Bu kural, sonuçları itibarı ile sizin aleyhinize de olacak olsa bu böyledir.
Seçmenler adil şahitler olsunlar. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olsunlar. Ehliyet ve liyakat sahiplerini tercih etsinler. Ehliyet ve liyakat Nas’dır. Seçmenler, Münafıklardan, Münkirlerden, Fasıklardan, Mütrefinlerden, Müstekbirlerden, Cahillerden, zalimlerden uzak dursunlar. Kim ki bunlara oy verirse Allah onları onlarla birlikte haşretsin, Onları onların başına musallat etsin. Onları iki cihanda rezil ve rüsvay etsin. (Melekler amin desin) . Siz de amin deyin.
Bu hesaba göre seçimin 3. Haftası Ramazan bayramı. Ramazan'da bir kez daha teyit ve tecdit ettiğiniz gibi Allah'a verdiğimiz söze sadık kalalım. Kadir’in kadri (Kadir gecesinin maneviyatı) rehberiniz olsun ve ”Şeytan ve onun dostu ins’in Şeytanları bizleri Allah’la aldatmasın”. Sakın rüşvetçi, torpil yapan, ihaleye fesat karıştıran, fahşaya sapan, müstekbirlere, cahillere, zalimlere  meyletmeyin, sonra onları yakacak ateş sizi de yakar!

Hayır da, şer de Allah’ın iradesi içindedir. Sonuçta kim kazanırsa kazansın, hayır da, şer de olsa o Allah’ın iradesi ile olmuştur. Bu sadece bizim imtihanımızın şeklini, yönünü, usulünü belirlemede bizim için yol gösterici olacaktır. Sonuçta, Allah bizi bir takım nimetleri ile ilgili olarak artırarak ve azaltarak imtihan edecektir. Ya da yaptığımız yanlışlar, cahillik ve adaletsizlik: Zulüm sebebi ile cezalandıracaktır. Ya  da onları bizim başımıza musallat edip, bizim ellerimizle onları cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istemektedir. Seçim parti olarak kazanılsa da kaybedilse de, ben doğru olanı, İlahi ölçü ve rızaya uygun olanı yapmışsa, hangi parti kazanırsa kazansın, sonuçta ilahi ölçüde ben kazanmış olacağım. Ben bu ölçülere göre kaybeden tarafta isem, hangi parti kazanırsa kazansın, ben kaybedenlerden olacağım. Siz kaybedeni olmayacağınız bir seçim için nefsinizi hazırlayın. Ve “Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim, bana seni gerek seni” deyin.

Allah bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. Eğer aday ve parti seçerken ihtiraslarınızdan sıyrılır, Müslümanca hareket ederseniz, Müslümancılık, tarikatçılık, Particilik, Mezhepçilik, ırkçılık, kavmiyyet, cinsiyetçilik, sınıfçılık hepsi Faşizmin alt kollarıdır. Bunlara sapmadan yapmadan Hak ve Hakikatten yana tavır koyarsanız, aday ve parti seçerken adil şahitlerden olur, istişare ve şura yaparak “On Emir / Evamir-i aşere” kriterlerine göre tercihte bulunursanız kazananlardan olacaksınız. O zaman bir de bakarsınız Hak şerleri hayra tebdil eylemiş.

Siz oy kullanırken, aslında Allah indinde kendi akıbetinizi belirliyorsunuz. Adil şahitler olun. Yoksa kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşuyor olabilirsiniz. Dikkat edin! İsrail oğulları Sina’dan Kudüs’e on günlük yolu, 40 yılda Tihan eylediler. Oysa önlerinde Emanet sandığıyla yol gösteren melekler, Hz. Musa, Hz. Harun ve Hz. Yuşa vardı! Başınızda, Liderleriniz, Örgütleriniz, Şeyhlerinizin olması esenlik için yeter şart değildir. Peygamberler “kurtarıcı” değil, kurtuluşa çağırandır. 
Hz. Ömer, Halid b. Velid’i niçin azletmişti?. “İnsanlar nerede ise zaferi Allahtan bekliyor olacaklardı. Onun için Halid b. Velid’i azlettim” dedi. Zahiren o başarıyı cezalandırdı.  Çünkü askerler, “Başımızda Halid varken, bizi kim yenebilir!” diyorlardı. Yine zaferler kazanmak, zengin ganimetler için birileri uzaklardan gelip, dine girip orduya katılmak istiyordu. O kraldan fazla kralcılardan sakının.

Ya Rab, bizi İstanbul Sözleşmesi, CEDAW, Lanzarotte fitnesinden, 5G, GlobalReset TransHumanizm, CoVID ve benzeri fitnelerden, LGBTQI+, Toplumsal cinsiyet, mRNAİklimKarbon, ayak izi, Dijital dönüşüm / Siber Faşizm ve Habat fitnesinden fitnesinden muhafaza buyur.

(Haşa) Allah’ın yetmeyen gücüne güç, yetmeyen parasına para, yetmeyen aklına akıl yetirme iddiasındaki Şeytani senaryoların senaristlerinin oyunlarına alet ve kurban olmaktan, Tarihin sonunu getirme ve Medeniyetler arası çatışmaya yönelik, “Tanrıyı kıyamete zorlama” iddiasındaki çevrelerin planlarından bizi muhafaza buyur! “Bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak da toplanmayı nasip et. bize nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil.” Hadi gelin biz de, bilgili, dürüst, cesur insanları seçelim!

Biz, İşaya peygamberden, “Tanrılar ya da krallar soyundan kurtarıcı liderler ve önderler peşinde değiliz”. Ya Rab, Senin rızana uygun “içimizden biri” yeter. Karşımızda Calud da olsa Talut yeter biliriz. Aslında sen öyle murad ettikten sonra Çocuk Davud’un sapan taşı da yeter, Amenna ve saddakna. Biz, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinenlerden değiliz. İman ettik ki, (la galibe İlallah. La havle ve la guvvete illa billah, Hasbunallahu ve niğmel vekil…, Sübhanallah,  Elhamdülillah! /Melekler amin desin, tüm iman edenler de!) Allahu ekber..

Selam ve dua ile.