Deprem dönemi boyunca Adana, Gaziantep, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Şanlıurfa illerinde fiilen ve dolaylı olarak bulunmak ve yardım faaliyetlerine katılmakla birlikte, koordinasyon anlamında istisnasız bütün illerde çalışmalara dâhil oldum.

Adana olarak biz diğer illerden daha az hasarla kurtulduk diyebiliriz. Bu da diğer illere destek verme yönünden elimizi rahatlattı. Denebilir ki biz Adanalılar kendi deprem acımızı pek yaşayamadan diğer illerin derdiyle dertlenmek durumunda kaldık.

2012-13 yılları arasında eşim ve benim görev yapmış olduğumuz Hatay ili ciddi anlamda yıkılmış ve hasar almıştı. Özellikle Antakya.

 2013 yılında Hatay'dan Adana'ya döndükten sonra, başta Hatay Altınözü İmam Hatip lisesi olmak üzere, Antakya merkez ve diğer ilçelerde okullarda programlar yaptım. HATİMDER başkanı Mehmet Yolcu’nun davetiyle bütün İmam Hatip okullarında, Antakya merkez başta olmak üzere gençlere yönelik ciddi programlar yaptım.

Hatay FM, daha sonraki ismiyle Beyzade FM radyosunda ciddi programlar, aile eğitimleri yaptım. Hatay gazetelerinde yazdım, ekmeğini yedim, insanlarıyla hayatımın bir bölümünü birlikte geçirdim. Hatay benim bir nevi ikinci memleketim. Her ne kadar Anadolu ve özelde devletçi, genelde ümmetçi olsam da, en zor zamanlarımın geçtiği memleket olan Hatay, her ne kadar dönemin en güçlü yapısı olan Gülencilerin beni başımdan tehdit etmeye kadar varıp Adana'ya döndükten sonra 6 ay işsiz gezsem de, Hatay’a karşı muhabbetim ve oradaki dostluklarımla ilişkilerimi asla zayıflatmadım.

Altınözü ilçesine depremin 4 günü perşembeyi cumaya bağlayan gece yardım götürdüğümüzde, Narlıca üzerinden gittiğimiz için Hatay/Antakya merkezi görme fırsatım olmadı fakat sürekli yıkım haberlerinden bahsediliyordu. Bir an önce gitmek istiyordum. Özellikle Antakya benim için ayrı bir öneme sahipti.

Hatay'a gidip, orada dostlarımla dertleşip, bir nevi belki kederlerini hafifletecek bir piskososyal destek sağlamak amacıyla bir an önce Hataya tekrar gitmek istiyordum. Aradan yaklaşık 2 ay geçmişti. Yakın arkadaşlarımdan İbrahim Halil Can oraya gitmek istediğini, deprem gerçeğiyle yüzleşip çocukları azıcık olsun hediyelerle sevindirmek istediğini, varsa belki başka faaliyetleri yapabilme ihtimali üzerine Hatay’a gitmeye karar verdik. Daha önce genelde yardım kamyonları ve yardım tırları gönderdiğimiz için, bu sefer çocukları sevindirmek istedik. İbrahim beyle istişare sonucunda öğrencilere ikramlık malzeme alalım dedik. İbrahim beyin arabasıyla büyük bir markete girdik ve hesap kitap yapmadan arabanın arkasını dolduracak kadar malzeme aldık. Okullar kapalı olduğundan dolayı okullara gidemediğimiz için, 4-6 yaş çadırdaki Kur'an kursları ve hafızlık öğrencilerini sevindirmek adına numarasını bulup Hatay müftüsüne bir mesaj attım. Hatay müftüsü depremde vefat etmiş, yeni müftü, ilçe müftüsü iken Ankara'dan Hatay’a görevlendirilmişti. İl müftüsü mesajıma cevap vermediği için sabah yola çıkacakken, cami imamı olduğu halde özellikle imam hatiplerle çok yakından ilgilenen ve sportif sosyal faaliyetlerde Hatay genelinde çok ciddi çalışmalar yapan, kısacası bir imamdan çok daha fazlası olan Hasan Malgaç hocayı aradım. Müftünün mesajıma cevap vermemesi sebebiyle çadır kentlerin nerede kurulduğunu, nerede Kur'an kursu ve hafızlık öğrencileri olduğunu öğrenmek istediğimi söyledim. Kendisi de kendi camisinin hemen avlusunda hafızlık öğrencilerinin olduğunu, çok yakınında da 4-6 yaş çadır Kur'an kursunun çadır şeklinde hizmet verdiğini söyledi.

İbrahim Bey ile yola çıktık ve öğle namazına 10 dakika kala Hasan hocanın camisine yetiştik. Nitekim daha önce yine bir proje kapsamında Hz. Ayşe Kız İmam Hatip Proje Okulu ve TOBB İmam Hatip Erkek Proje Okulu lisesinde konferanslar yapmıştım. Hasan Hoca’nın Camisi ile hemen yakın olmaları sebebiyle caminin yerini biliyordum. Ezan okumak üzere olduğundan dolayı hemen abdest aldık. Namaza çıkarken bazı gençler artık yetişkin hale gelmişler ve daha önce Hatay’a geldiğimde konferanslarıma katıldıklarını, kitaplarımı okuduklarını ve o gelişim konferanslarında ciddi fayda gördüklerini dile getirip o dönemde çektikleri fotoğrafları bana gösterdiklerinde duygulanmıştım. Belki benim mesleğimin en güzel duygularıydı bunlar… Ekilen tohumların neşvünema bulması… Çünkü prensibim gereği “devletim beni okuttu, taş duvarda çalışmaktan bugünlere gelmemde ciddi katkısı olması sebebiyle ücret de almadan çalışıyorum. Rızkımı insan yetiştirmeye ve bakileştirmeye, arkamda sadaka-i cariye bırakmaya çalışıyorum.

2010 yılından itibaren eğitim ve aile alanında onlarca ilde 1800'den fazla konferans yaptım. Devletime bir borç olarak hayatımın sonuna kadar asla konferans parası almayacağıma ve beni konferansa çağıran hiçbir kurum, kuruluş ve şahıstan kitaplarımdan da satın alma sayısı ve mecburiyeti getirmeyeceğime dair kendime sözüm vardır. Bugüne kadar da kitap parası yediğimi hatırlamıyorum. Son 4 yıldır kitaplarımın gelirlerini ihtiyaç sahiplerine bağışladım. Allah bana rızık verdiği sürece o prensibim devam edecek inşallah. Ama ola ki mazot paramı karşılayacak maddi gücüm kalmadığında o zaman yine kimseden yardım beklemeyip beni çağıran kurum/kuruluşlardan sadece yol paramı almam gerekecek. Allah o günleri göstermesin. Sadece Allah rızası için bu vatana, bu millete, ümmete ve dahi insanlığa dimdik ayaklarımızın üzerinde, ilmin izzetini muhafaza ederek hizmet etmeyi bizlere nasip eylesin. Rabbim bizi kendinden başkasına, özellikle namerde muhtaç etmesin.

 Öğle namazımızı kıldık. Namazın sonunda, şimdiye kadar ben de oturmuş olan bir tespit olan “insanların musibet zamanında maddi beklentiden çok, manevi anlamda desteğe ihtiyacı olduğudur.” Yazar, aile danışmanı, psikoloji bilim uzmanı olup yüksek lisans tezimi “psikolojik iyi oluş” üzerine yazmam hasebiyle, diğer taraftan 1800'den fazla konferans yapmışlığın vermiş olduğu cesaret ve sorumluluk duygusu ile gençlere iki kelam etmek istediğimi söyleyince, Hasan hocam beni kırmadı. Ne de olsa İncil dağıtmaya gelen nicelerinin çalışmalarını sosyal medyada gördük. Bu vatanın fedakâr bir evladı olarak bunu vazife addettim.

 Hocadan mikrofonunu alarak gençliğe teselli ve gayret aşılama adına şöyle bir konuşma yaptım: “Kıymetli gençler ve değerli cemaat! Ülke olarak çok zor zamanlardan geçiyoruz. Lakin her zor zaman büyük kahramanların yetişmesine gebedir. Allah bazen insana musibet verir, fakat bu musibet istidat, kabiliyet, yetenek, birlik beraberlik ve kardeşlik şuurunun gelişmesine vesiledir. Mevlana'nın tabiriyle ‘kilimcinin kilime vurmasının sebebi kilimi dövmek değildir, tozunu alıp temizlemektir.’ Bu deprem belki birçok şeyden temizlenmemize ve hayata yeniden anlam yüklememize vesile olacaktır. Sevgili yarının teminatı olan gençlerimiz! Böyle zor zamanlarda daha fazla gayrete sarılmamız gerekiyor ve ‘Rabbimiz bizi terk etmez.’ Ümidimizi diri tutmamız gerekiyor ve yine Rabbimiz Kur’an-ı Kerim'de ‘hiçbir canlıya taşıyamayacağı yükü yüklemem’ diyor. Demek ki biz bu yükü devlet, millet ve şahsiyet olarak taşıyabiliyoruz ki başımıza geldi. Kıymetli gençler! En zor zamanlar durma zamanı değildir, çalışma zamanıdır. Gayret etme zamanıdır. Mesela ikinci dünya savaşında yerle bir edilen Almanya’da Almanlar, esir kamplarında eğitim hayatına devam etmiştir ve 10-15 yıl içerisinde yine taş taş üstünde kalmamasına rağmen süper güç haline gelmiştir. Biz onlardan çok daha şanslıyız. Çünkü onlarda devlette yıkılmıştı, ama bizim devletimiz dimdik ayakta şükür. Sayın cumhurbaşkanımız ve kabinesi seferber olmuş, sivil toplum kuruluşlarımız ve insanımız dört elle gayrete sarılmış ve çok ciddi anlamda Ümmet coğrafyasından hatta insanlık coğrafyasından ciddi yardımlar akmakta ve bu yardımlarla devletimiz, milletimiz de el ele verip yeniden ihya ve inşa konusunda çok kısa bir süre içerisinde yeniden toparlayacaktır. Gençler! Devletimiz bildiğimizden daha büyüktür ve bugün bizler devletimize güveneceğiz. Devletimizin yapmış olduğu açıklamalara bakacağız, sosyal medyada bizi birbirine düşürmeye çalışan, bizi devletimize küstürmeye çalışanlara asla prim vermeyeceğiz. Mehmet Akif'in tabiriyle ‘topla attıkça yürekler onu top sindiremez.’ Dolayısıyla bugün biz kardeşçe birlik beraberlik içerisinde yeniden toparlanacağız. Ümitsizliğe yer yok, gayrete ram olacağız. Ben şahsen bugüne kadar böyle bir gayret, böyle bir seferberlik görmedim. Bakın daha önce Elazığ depremi, Van depremi oldu ve bugün gerek Elazığ gerek Van depreminden sonra denebilir ki şehir yeniden kısa zamanda inşa edildi. Allah'ın izniyle devlet-millet el ele verip en kısa zamanda yeniden bu yaraları birlikte saracağız ve kardeşlik şuuruyla birlikte devletimize hep birlikte sahip çıkacağız. Kimse asla sahipsiz olduğunu düşünmesin.”

 Yaklaşık 10 dakika süren konuşma bittiğinde, camiden çıkarken yaşlı bir amca yanıma geldi. “Evladım, mide bir şekilde doyuyor, var olasın. Devletimiz sağ olsun bizi sahipsiz bırakmadı. Ama bizim asıl böyle ümit verici tesellilere ihtiyacımız var. Allah sizden razı olsun,” dedi. Gençlerden yanıma gelenler oldu. “Hocam buna ihtiyacımız vardı, Allah sizden razı olsun,” dediler. Daha sonra aşağıya indik. Bir çay içmeye bile vaktimiz olmaması sebebiyle, Hasan Hoca'dan getirdiğimiz yardımları indirmek için bize yardım etmesini söyledim. Üç-beş gençle yardımları indirdik. Karton bardağa çay doldurup Antakya merkeze doğru yola çıktık.

Narlıca, genelde2-3-5 katlı binalardan oluşan, Antakya’nın biraz dışında bir bölgeydi. Oradan Antakya'ya doğru gittikçe benim yüreğim kan ağlamaya başladı. Aman Allah'ım! Şehir merkezine, Habib-i Neccar Camisi'ne doğru gittikçe sağlı sollu yol etrafında neredeyse yıkılmamış bina kalmamıştı. Kalanlar da genelde ağır hasarlı idi. Her mekânın birinde bir hatıram vardı. En son Habib-i Neccar Camisi'ne vardığımda, caminin bir kısmının yıkılıp bir kısmının ağır hasarlı olduğunu görünce gözyaşım gönlüme aktı. Özellikle sabah namazı ve yatsı namazına gelirdim. Hatıralarım tek tek gözümde canlanmaya başladı. Hüzün çöktü.

Antakya'ya deprem öncesinde en son 2022'nin sonlarına doğru Anayasa Hukukçusu Doç. Dr. Adnan Küçük, Prof. Dr. Sefa Saygılı, Feyzullah Akdağ, Türkiye Aile Birliği Gn. Başkanı ve Adalet Platformu Sözcüsü Âdem Çevik ile birlikte Türkiye Aile Meclisi bünyesinde Hatay Aile Sempozyumuna konuşmacı olarak gelmiştik. Kendimi ev sahibi olarak gördüğüm için Habibi Neccar yakınında bir yemek ve künefe yemiştik. Lakin ne bir künefeci kalmış, ne bir lokanta… Tarihi çarşı yerle bir olmuş. Sonra Ulu Cami tarafına geldiğimizde, genellikle öğle namazlarımı kıldığım Ulu Cami enkaz şeklinde duruyordu. İçime yine bir hüzün düştü… Asi nehri hüzünlü akıyor, çevresindeki binalar kimisi enkazı kaldırılmış kimi enkaz şeklinde duruyordu. Geri kalanlar da ağır hasarlı… Oradan Türkiye Aile Meclisi Aile sempozomunu yaptığımız Hatay'ın ilk Meclisi olan Meclis Salonuna gittim ki yıkılmış… En son aile üzerine yaptığım konuşma aklıma geldi. Tarihi Cumhuriyet Caddesi’ne gittiğimizde, Adana'ya gelirken aldığımız künefe malzemesi ve oradaki sürekli gittiğim kitapçılara bakıp bulamadım. Binaları yıkılmış, hasar binalarda ama yüreğimde bir deprem daha koptu. Hangi caddenin nereye çıktığını, daha doğrusu bazı yerlerde caddenin dahi neresi olduğunu çıkaramayacak hale gelmişti. Aktif ve kalabalık olan Cumhuriyet Caddesi’nde sessizlik ve sakinlik… Artçı depremler peş peşe benim yüreğimde kopmaya devam etti. Nefes darlığım olmasına rağmen, havadaki toza bakmadan, pencereleri açtım ve akan gözyaşlarımı İbrahim bey fark etmesin diye silmeye çalışıyordum. Derken Adana-Antakya yolu üzerinde 14 ay boyunca oturduğum ev, en son konferansa geldiğim okul ortada yoktu bile.

Tam hüzün bulutlarının çöktüğü bir ortamda, yine “Rabbin seni terk etmedi” ilahi buyruğu hatırlayıp “insan için çalıştığının karşılığı vardır ve Allah'tan ümidinizi kesmeyin, Allah hiçbir canlıya taşıyamayacağı yükü yüklemez” ayetlerini hatırladım.

Devlet ve milletin canhıraşane nasıl el ele verip, yaraları sarmaya şahit olduğum için hüzün bulutları dağıldı. Daha çok çalışmamız gerektiğini, insanımıza daha fazla destek olmak gerektiğini, zor zamanlarda üzerimize düşeni yapmak için dünyevi bütün menfaatleri, bütün makam ve mevkileri bırakıp birlikte devletimizi ve insanımızı yeniden ihya ve inşa olan nesli ya medeniyeti inşa mefküremize ciddi gayret etmemiz gerektiği düşüncesiyle Adana'ya döndük.

Önemli Uyarı: Dostlar lütfen yardımlara devam edelim. Maddi-manevi desteğe ihtiyaç var. Gidip görmeyenin anlayamacağı bir afet ve doğurduğu sonuçlar var. Devletimiz Sayın Cumhurbaşkanımız öncülüğünde bölgeye her türlü desteği verirken, sivil toplum kurumları da desteğe devam etmelidir. Allah'ın izniyle daha önceki afetlerden nasıl alnımızın akıyla çıktıysak, bu gün de devletimizin öncülüğünde birbirimize kenetlenerek ve yardımlara devam ederek bu afetin yıkımından kurtulacağız. Maddi yardım ile birlikte manevi/psikolojik destek de devam etmelidir. Bölgedeki uzmanların olası deprem travması yaşaması sebebiyle bölge dışından destek verilmelidir. 

Baştan sona deprem sürecini yaşamış biri olarak, şu duayı dilimden asla düşürmedim:
Allah'ım!
Birlik ve beraberliğimizi arttır. Kardeşliğimizi pekiştir. Kalplerimizi birbirine ısındır.
Allah'ım!
Devletimize zeval verme. Devlet-millet birlikteliğimizi koru. Böyle külli musibetlerden bizleri muhafaza eyle.
Allah'ım!
İçte ve dışta birliğimizi bozmaya çalışan, vatana-millete ve ümmete hizmeti engellemeye çalışanları ve aramıza fitre sokanları sen bertaraf eyle.
Ya Rabbimiz!
 Nesli ihyâ medeniyeti inşa mefkûremize bize hizmet ettir. Razı olduğun kulların olarak, şehit olarak bizi yanına al.
Selam ve dua ile…
Adnan Kalkan
[email protected]