“Biz babadan böyle gördük.”

Göstermeden, hissettirmeden sevmek veya sevmeye çalışmak.

Ne  büyük bir acıdır ki bu tarifi imkansız !

Sevilmediğini, anlaşılmadığını hisseden birey ne yapsın?

Hz. Mevlana ne güzel özetlemiş:

Sevgiden acılar tatlılaşır; sevgi yüzünden bakırlar, altın olur; sevgi yüzünden tortular durulur, arınır; sevgiden dertler şifa bulur; sevgi yüzünden, padişah kul kesilir

Hep birlikte bir yanlışı doğru kabul ederek büyüdük çoğumuz.

Eskiden böyleydi. Bizi de kucaklarına alıp hiç sevmezlerdi. Korkuya dayalı bir çocuk yetiştirme anlayışı. O zamanlar öyleydi, sevgi belli edilmezdi şımarılmasın diye bir davranış  doğruymuş gibi aktarılarak günümüze kadar geliverdi.

Bazen çevrenizden duyduğunuz güzel bir cümledir, bazen de arkadaşınıza nedensiz alınan minik bir hediyedir. Bazen de beraber atılan bir kahkahadır karşı tarafa sevildiğini hissettiren… Sevginin katı kuralları yoktur, içinizdeki güzel duyguları sevdiklerinizle paylaşmanız bile çoğunlukla yeterli olacaktır.

Sevgi hissettirilmez mi hiç ?

Davranışa dönüştüğü sürece  anlam kazanır duygular.  Evde yemek olmadığını bilen bir bireyin dışarıda karnını doyurmaya çalışması davranışı ile sevgiye muhtaç bir bireyin bunu tatmin için farklı alanlara yönelmesi davranışı aynı şeydir.  Bağımlılık dediğimiz sürece giriş tamda böyle durumlardan  ortaya çıkmaya başlar.  Bazen sahte sevgi gösterisinde bulunan birine bazen de bir teknolojik malzemeye sığınma, bazen ise daha can yakıcı bir duruma sebep olacak olan bir maddeye sığınma...

Ebeveynlerim  bana dokunmaz ama bazen bakışından anlarım sevdiklerini.

Olmaması gereken bu işte.  Hissetmek ister birey o sevgiyi. Hissettirmeli her ebeveyn o sevgiyi.

Anne baba evladıyla bir bütün oluşturmalı. Dinleyen, göz kontağı kuran, sarıp  sarmalayan anne babalar olmak zorunda olduğumuzu anladığımız gün değişecek çok şey. Başarı ya da başarısızlık temelli bir yaklaşımdan öte bir davranış tutarlılığı.  Seni seviyorum ve varlığın  benim için kıymetli söylemi üzerinden şekillenen bir aile yapısının kaçınılmaz sonucu olur zaten  başarı diye nerdeyse ilahlaştırdığımız şey.

 Bizim görevimiz çalışmak ve ihtiyaçları karşılamak senin görevin okul...

Seni sevmezsek niye senin için çalışalım... vb. cümleler yerine dokunmak , görmek, dinlemek , sohbet etmek...

Sevgi ve ilginin yoksunluğunun, bununla büyümenin bilinç altına itilmiş çaresizliğinin kendince savunmasını içeren, kurulan biçare cümleler. Onlardan istenen ilginin, sevginin nasıl gösterileceğinin bilinmemesinin yarattığı boşluk ve utancın bir nevi üzerinin örtüldüğü derin bir kuyu.  Öyle bir kuyu ki üzeri açıldıkça tetikler travmaları ve  daldan dala savurup durur !

 Unuttuğumuz  tek gerçek var ki  ‘ verilmeyen sevgi, kurulmayan bağ’, bağımlılığın temelini oluşturuyor!

Şimdiki zamanın en büyük sıkıntılarından biri sevgiyi gösterememek sanırım. İnsanlar sevgisini göstermekten korktuğundan; yüreğini şüphelere, korkulara, güvensizliğe dayanan ilişkilere açmakta ve neticesinde de sevgisiz, mutsuz insanların sayısı artmakta.

Bir ilişki içindeyken bile insanlar çok sevmekten korkup, kalbini kapatabiliyor. Oysa değer verdiğiniz insanlara sevginizi göstermek size iyi geleceği gibi karşı tarafa da kendini değerli hissettirecektir.

 Bazen öyle  bir hal alır ki, birey içinde ne varsa bastırır ve dile getiremediği  her şey adı öfke olan kırılmaz bir kabuk halini alır. Öyle bir kabuk ki kırmaya kendisinin bile güç yetiremediği...

 Bağırmak, ağlamak, kırmak, dökmek ister ama kendisine acı vere vere tutmaya çalışır duygularını.  Bir alan bulduğu andan itibaren hemen yöneliverir. Tekno bağımlılık, madde bağımlılığı, saplantılı ideolojik bağımlılık , fanatizm, saplantılı aşk...

Sevmenin, hoşgörünün evrensel sembolü Mevlana’nın dediği gibi,

“ Bastırmak, küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın...”

 *PEKİ, NASIL BAĞ  KURULUR ?*

 *1. Kusursuzluğun imkansız olduğunu  kabul edin:*

“...Mesele, eksiklik fazlalık, kusursuzluk mükemmellik meselesi değil, layık olma, ehil olma meselesidir. Yoksa, Tanrı’dan başka kim kusursuz, kim mükemmeldir...”

Sezai Karakoç

İnsanların karşı taraftan en çok beklediği şeylerin başında anlaşılmak ve kabul görmek geldiğinden hataları karşısında onları anlayan ve olduğu gibi kabul eden insanlar olduğunu bilmek, sağlam ilişkilerin başlangıcıdır.

 *2. Başarılarını paylaştığınız kadar başarısızlıklarını da paylaşın:*

Hangi zamanlarda hangi sözleri kullanacağınıza dikkat edin.

Zaman başarı ve başarısızlık arasındaki boşluğu büyütür. Zamanı ne ile beslerseniz zaman onu katlar. İyi alışkanlıklar zamanı müttefikinize dönüştürür kötü alışkanlıklar ise düşmana.

İnsanlara sadece güçlü tarafınızı göstermek onlara kendini zayıf hissettirebilir. Oysa hayatın doğası gereği, insanın başına iyi şeyler gelebildiği gibi kötü şeyler de gelebiliyor.

 *3. Hayallerini ve rüyalarını paylaşın:*

Dopamin demek hayal kurmak demektir. Dopamin demek bir iş uğruna harcanılan emek demektir.

Dopamin demek alın terinin bizzat kendisi demektir...

Sizin beklentileriniz elbette önemli.  Ancak onun yaşamak istediğine saygı duymak onun gelişim sürecine ve size olan yakınlığına güç katar.  Size düşen olumsuz gördüğünüz yönlere doğru müdahale.

 *4. Empati yapın:*

Empati güven inşa eder. İletişimi güçlendirir.

Empati insanları birbirine yakınlaştırır.

 Empati iyileştirir.

Kendinizi başkalarının yerine koymak, ve onlara “Seni anlıyorum” diyebilmek mucizevi hızda karşınızdaki insanla yakınlaşmanızı sağlayacaktır.

 *5. Sevginizi :*

“Sevgi ve beceri yan yana geldiğinde, muhteşem bir eserin ortaya çıkmasını bekleyin.”

John Ruskin

Sevgiyle kalınız