Derin Gerçekler

“AKP’nin Papatyaları” davası 14 Eylül 2023’e ertelendi.
12 Mart muhtırası 1971’de verildiğine göre, benim sanıklık kariyerim de, 12 Mart'la başladı. MNP davasında mahkum oldum.
1974 affı ile aynı günde gelen temyizle kararın bozulması ile içeri girmekten kurtuldum. Karar onanması ihtimaline karşı tedbir olarak İstanbul'a geldim. Onansaydı, yurt dışına çıkacaktım.
İstanbul'da yayınevi kurdum, dergi çıkarttım, gazeteciliğe başladım.
12 Ocak 1973’de Milli Gazete'nin yayın hayatına girmesiyle, profesyonel gazeteciliğe adım attım. 2023’deyiz. Profesonel gazetecilik kariyerimin 50. Yılındayım. Sanıklık kariyerimin ise 52. Yılında.
“AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin Papatyaları ve bir takım holdingler, bu fahişe ve türevlerine pozitif ayırımcılık uygularken bizim yeşil sermaye bunlara karşı ne yapıyor'' dediğim için, AK Parti'nin Genel Merkez ve Kadın Kolları, 81 Kadın Kolları İl Başkanı ve KADEM başkanı “kişisel” olarak, Genel Başkanlar kurumsal kimlikleri adına hakkımda suç duyurusunda bulunmuşlar ve ayrıca tazminat davası açmışlardı. Bu dava 50. Yıl dolayısı ile “nev-i şahsına münhasır bir jübile”ye döndü.
500 yıldan daha fazla mahkumiyet kararı ile yargılandım ama infazı gerçekleşen tek bir mahkumiyet kararı yok aleyhimde.
Bakalım devam eden bu dava mahkumiyetle sonuçlanacak mı? AK Parti ve KADEM bunu başarabilecekler mi?

Peki dün yaşanan duruşmada neler oldu?

Bana dava açanlar, benim bu maksatla ve bu anlamda bir şey söylemiş olamayacağımı biliyorlarmış ama toplumdaki bu ''algı'' kurumsal kimliklerine zarar vermiş. Ben bir özür dilersem, bu süreç sonlandırılabilecekmiş!
Ben suç işlemedim, suçlu da değilim. Ben “Had-di Lian” nedir bilirim. Beni bu tür bir iftira ile suçlayanlar, bundan dolayı Allah’a nasıl hesap vereceklerini düşünsünler. Allah, kalplerden ve akıllardan geçenleri, kapalı kapılar arkasında gizlice konuşulanları da bilir! Bekledikleri böyle bir özür asla olmayacak. Onların bana bir özür borcu var.

Onların bunu yapıp yapmamaları benim umurumda değil.
Özür dilerlerse, bana yaşanılan gerçekleri anlatan bir mektup yazarlarsa helalleşebiliriz.
Kul hakkı ile gitmek istiyorlarsa, kendileri bilir. İşlediğim bir suç yok. Ben neyin özürünü dileyeceğim.
Takiye de yapmayacağım. Benim herşeyi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Rabb'im var ve o herkesin Rabb'idir.
Benim sözüm toplumda yanlış anlaşılmış, bu yanlış algının giderilmesi için benim özür dilemem gerekiyormuş! Cumhurbaşkanı Erdoğan'a ve Hanımına, benim ve hanımımın yazdığı mektuplar var. Sarih bir şekilde yazımdaki kastımın kimler olduğunu orada bir kez daha anlatıyorum ve hakeza Akit'te ki “Açık mektup”da yine bununla alakalı. Yazılı ve görsel basında defaatle açıklma yaptım. Benden bu kadar.
Yazımı AK Parti'ye ve KADEM’e zarar vermek kastıyla yazmadım, aksine kötü gidişata karşı hayati bir uyarı idi o.
Muhammed Binici 27 Ağustos 2019’de 3 yıl önce, yani benim yazımdan 6 ay önce Akit Tv’de, “Söz Meydanı”nda bu konu tartışılmış. KADEM’e eleştiriler konusunda davetler sözkonusu. YouTube  “Söz Meydanı” “KADEM’e bu yayınla yine bir çağrı daha yapmış olalım” diye aratırsanız, bu yayına ulaşırsınız.
Benim yazdığım yazı, yazının yayınlanmasından 3 gün sonra bir trolün Twit hesabı ile başladı, sonra sahibinin sesi media, 28 Şubat’tan tanıdığımız bir yöntemle, “Topyekun saldırı”ya geçti ve ardından olan oldu. Eğer ortada iddia makamının dediği gibi bir ''algı'' sorunu varsa, algı operasyonuna muhatap olan aksine biz olduk. Bu iş neresinden tutarsanız tutun, elinizde kalacak bir konu.
Troller, Media, Genel Merkez ve teşkilat birileri tarafından kötü bir şekilde oyuna geldiler.
Benimle uğraşacaklarına bu işleri kim bu hale getirdi ona baksınlar. Kendi kendilerine daha fazla zarar vermesinler. Çünkü bu dava bana değil, kendilerine zarar veriyor. Sen misin İstanbul Sözleşmesine karşı çıkan? Birilerinin bana haddimi bildirmesi gerekiyordu! “Kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle” kabilinden benim üzerimden birine aba altından sopa gösterilmesi gerekiyordu. Nasıl oldu ise bu lobi, genel merkezi de harekete geçirdi. Sonrasını biliyorsunuz.

Bakın, benim yazdıklarım yüzünden ne AK Parti, ne de KADEM zarar gördü. Ama açtıkları bu dava onlara çok daha fazla zarar verdi, vermeye de devam ediyor ve bu dava sürdükçe de devam edecek. Ama o uyarılara uymadıkları için çok ciddi yara aldılar ve AK Parti ittifak arayışları ile siyasi ağırlığını oransal olarak korumaya çalışıyor. KADEM gelişmiyor artık. Yarın ilk seçimde AK Parti oy kaybına uğrayacak olursa, TBMM ve belediyelerde  kayıplar yaşanacak olursa, birilerinin bir günah keçisi bulmaları gerek.

Böyle bir durumda da en çok suçlanacak olanlar, AİLE, HUKUK, YOLSUZLUK, TOPLUMSAL  KRİZ bağlamında bir takım kurumlar olacak.
AİLE konusunda hedefteki örgüt KADEM olacak.
HUKUK konusunda, “yargı borsası” ve yeni Barolar “günah keçisi” olacak.
YOLSUZLUKLAR konusunda bir takım Holdingler, Vakıflar ve Belediyeler suçlanacak.
TOPLUMSAL KRİZ konusunda Media, Bazı vakıf ve dernekler suçlanacaklar.
Bunlar siyasi “akraba topluluk.”
Sonuçta, ''Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini!''
Bunlar kaş yapayım derken göz çıkarttılar. Korku, öfke ve panik içinde kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar.
Bu dava çok ilginç! 81 il kadın kolları başkanı şikayetçi oluyor. Parti tarafından örgütlenen bu olayda kişisel başvuruda bulunuyorlar ve dilekçeler birbirinin aynı! Bazılarına mobing uygulanmış olanilir mi? Kadın haklarını savunalım derken ağlatılanlar oldu mu? Neden bana dava açanlar arasında bir tek ilçe başkanı yok, bir tek üye yok. Bunları parti içinden birileri mi örgütlemiş? Şikayetler kopyala yapıştır minvalinde. Şikayetçilerin kimi ölmüş, kimi istifa etmiş, kimi görevden alınmış, kimi kongre ile değişmiş. Çoğunun avukatı da yok. Şikayetinden vazgeçenler var.  Yeni başkanlar taraf değil. Eskileri yazışmalara cevap dahi vermiyor. Müşteki olmuşlar, savcılık; ''belgelerin tanıkların var mı?  Gel ifade ver!” diyor, çıt yok! Yetmiyor hakkında izhar çıkartılan var, gitmiyor. Özel avukat da tutmamış. İl'e gidip ''bunu üzerimden alın'' diyor, öyle bir mevzuat yok.
Şikayetçi olmadığı halde iddianamede müşteki yazıyor. Aynı savcının adı ile aynı sayıda 3 farklı iddianame var. Bu 81 ile, uzlaşma yazısı gitti, süresi içinde gelmedi, bunu beklerken aslında dava açma süresini de geçirdiler. Bu Türkiye’nin en büyük ve adında “Adalet” olan bir siyasi partinin düşürüldüğü hale bakar mısınız? Kim bunlar derseniz, işte onlar “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin Papatyaları!''
Aslında bana teşekkür etmeleri gerek bu erken uyarıdan dolayı...
Birileri, bu şekilde “İstanbul Sözleşmesi'nin intikamını” almak istemişti ama olmadı. Oyunları geri tepki.
Dün, “Benim kim olduğumu biliyor musunuz, özür dileyeceksin!” diye telefonla tehdit edenlerin bugün sesleri çıkmıyor! Ama onlar hala köşelerindeler. Ben de boş durmuyorum. İstanbul Sözleşmesi, Lanzarotte, Habat, Mc Kinsey, 5G, Pandemi, TransHumanizm, Digitalizm, Kenevir vs vs kırdığım ceviz kırkı geçti(!?)
Parti içinde seçilmiş ve atanmış biri olmadığım halde her konuda parti ve bürokrasi içinde her seviyede herkesle doğrudan temas kurmam birilerinin canını sıkıyordu ve durdurulmam gerekiyordu.
Durdurulmam gerekiyordu çünkü gittiğim her yerde vakıf yurtlarında, üniversitelerde, yerel televizyonlarda, belediyelerin konferans salonlarında konferanslar veriyor, siyaset, bürokrasi, iş dünyası, akademi, STK, yerel aktörlerle görüşmeler yapıyordum. Görsel ve yazılı medyada etki oluşturuyordum!
Açılan bu dava ile bütün bunların önü alındı.
O'na hamdolsun. Bu işler olmadan, kim kimdir nasıl belli olacak.
Küresel dayatmalara direnenlerle, bu dayatmalara çanak tutup içeride bu işlerin emirerliğini yapan fetönün zihniyet ikizleri nasıl ortaya çıkacaktı? İşte ben kardeşlerimi, dava açtıkları bu yazıyla o yapılara karşı uyarmak istemiştim! İşte bu yüzden o zihniyet ikizleri benim ve benim gibi düşünenlerin etkisini kırmayı planladılar!
Ama engellemelere rağmen o günden bu yana Zoom, Skype, sosyal medya hesapları üzerinden devam ediyoruz.
Hem de daha özgür, kimsenin iznine ve sponsorluğunada gerek duymadan.
Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir.
“Hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayreyler, görelim Mevlam neyler”
İnsanlar nasıl cennete ve cehenneme gidecek.
Allah bize sabır ve direnme gücü versin. Gönlümüzü genişletsin, anlayışımızı ve ifademizi güçlü kılsın, bize yardım etsin. Bizi rızasının tecellisinin vesilesi kılsın, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırsın ve mazlumlara yardım etsin.

Kardeşlerim, benim için üzülmeyin, ötekiler için üzülün!. Bu hayat tarzını ben seçtim. Hakk'ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olacağım inşallah. Belki de Allah’ın rızası’nın tecellisinin vesilesi olma yolunda, hiç içeri girmesem de, belki de “sanık” olarak ömrüm hitama erecek. Ben, Rabb'imden razıyım. Yeter ki O benden razı olsun. Bu savruluş sadece siyasette değil, bürokraside, media’da, iş dünyasında, akademide, vakıflarda her yerde!

''Biz nerede yanlış yaptık'' diye düşünelim ve önce kendi nefsimizi sorguya çekelim. Çünkü biz kendimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek. Kim ki Allah indinde yerini görmek istiyorsa, ne ile meşgul olduğunu, kimlerle beraber olduğuna, kimlere karşı olduğuna baksın! Ya Rab! Bize Hakk'ı Hak, batılı batıl göster, Hak'ta toplanmamızı nasip et, Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Bizi cahillerden ve zalimlerden, müstekbir’lerden, mütrefin’lerden, fasık’lardan, münafıklardan eyleme.
Ben bu ülkeyi seviyorum.
Doğduğum anne-babamı, toprağı, zamanı, derimin rengini ve cinsiyetimi ben seçmedim.
Bu coğrafya benim kaderim.

Burası Hz. Adem’in, Hz. Nuh’un, Hz. İbrahim’in, Hz. Eyyub’un, Asa-yı Musa’nın sahibi Hz. Şuayb’ın ülkesi.
Burası Habib'ünneccar’ın ülkesi.
Burası Hz. Adem’in olduğu gibi kıyametin coğrafyası. Burası kavimler kapısı. Burası arz-ı mev’ud.
Bir başkadır benim memletim, şarkılarda anlatılanlardan öte.
Ne muhteşem bir ülke!
Allah’a hamdediyorum.
Bu olanlar, sıradan, basit şeyler bu ihtişamın yanında.
Duruşmaya tanık olarak gelen, birlikte olmak için gelen STK temsilcisi kardeşlerime, savunma avukatlarıma teşekkür ediyorum. Dua edelim, Müslümanlar, ülkemiz-halkımız ve insanlık için.
Biz alemlere rahmet olarak gönderilen ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz, daha zor günlere hazır olmamız gerek.
İçinden geçtiğimiz bu zor günlerde benim davamın ne önemi var!?
Ama tarihe not düşmek adına, ''söylemem gerekirken söylemeyenlerden'' olmamak için bu yazı kaleme alınmalıydı.
Selam ve dua ile.