Derin Gerçekler

Her türlü kurgu, insan zihninde zamanla bir büyü etkisi yapar ve anlatılanlar zaman içinde artırılmış bir sanal gerçekliğe dönüşür.

Sakın aklımızı kiraya vermeyelim. Ekran başındayken, bilgisayar başındayken, cep telefonlarına dalarken, akıllı sistemlerin yakın etki alanı içindeyken, kulaklıkla uzun süre bir şeyler dinlerken dikkatli olalım. Şeytan ve onun insan dostları BioHacker’ler sakın aklımızı başımızdan almasın.

Uzun süre tek taraflı bakmayalım hayata. Hep olması gerekenleri değil, olmaması gerekenler üzerinde de düşünelim. Soru soralım ve cevabını arayalım. Tek başına bilmek karar vermek için yeterli değil. Bize doğru gibi gelen bilgi yanlış olabilir. Yanlış gibi gelen bilgi de doğru olabilir. Doğru bilgiye ulaşmadan kanaat sahibi olmayalım. Evet, hakikate ulaşmak için gerçeklerin basamaklarından yükseleceğiz. Ama bazı zamanlar gerçek hakikatin kendisi değildir. İdeologlar, siyasetçiler bu anlamda akıl çelen yalan iddialarla gerçek olmayanı gerçek gibi gösterebilirler. Bunun insanları korkutabilir ya da hayali vaatlerde bulunabilirler.

Bir şeyi doğru anlamak için istişare etmek, yani bilenlere ve tecrübe sahiplerine danışmak, o işten yarar ya da zarar görme ihtimali olanlarla konuşmak gerek. İlim ve hikmet sahiplerinin öğütlerinden ders almak gerek. Diğer görüşleri kıyaslamak ve muhakeme ile muhkem bir sonuca doğru yol alırken, doğru bulmadığımız görüşlerin içindeki hakikat ce hikmet kırıntılarını da toplayarak tekamül etmemiz gerek.

Determinist, sebep sonuç ilişkisine dayalı hikayeler sizi daha rasyonalist düşünmeye zorlar. Hayat Newton’un kurguladığı bir makinaya dönüşür. Orada Allah, Melek,  Cin, Şeytan yoktur. Ama akıl oyunları vardır. Şans vardır. Onlar büyülü, ezoterik bir dünyanın korku senaryolarının konusudur. “Öte alem” mitolojinin konusu olacaktır. Ya da gerçek dinin yerini Ezoterik bir dünya alacaktır.

Fabl’larda hayvanlar konuşur ama bu bir fantezidir. Bu hikayelerle zihinleri formatlanmış biri Hz. Süleyman’ın Karıncalarla konuşmasını öyle anlayacaktır. Ya da Mucizeler, o akılla sihir, illizyon ve büyü gibi görülecektir.

Roman yazarları ve senaristler aslında sizi hayallerinizi ve rüyalarınızı çalarlar ya da gerçek yerine kurgulanmış bir hayali onun yerine ikame ederler.

Eskiden bizim menkıbelerimiz var. Hikmet dolu öğütler vardı. Beydaba “Kelile ve Dimne”sinde bir beyaz ve bir de siyah farenin diyaloğunu, hikayesini anlatır bize. Bunu bir çocuk okusa o kendince bir şey anlar, alim okusa o da kendince bir şey anlar. Said-i Nursi’nin Risale-i Nur külliyetinden “Küçük Sözler”de de bundan bir alıntı vardır.

Toplum mühendisleri, algıları yönetenler, dünyayı içine sıkıştığımız bir kapan gibi gösterirler. Görünen gerçeklerin ötesinde ayrı bir Hakikat yoktur sanki onlara göre. Sonuçta hayat bir oyun, kumar, eğlence ve savaşa dönüşür. “Gemisini kurtaran kaptandır. Başarının yolları bellidir. Onun için eğitilirsin. Zamanla bu düşünce din algısını da dönüştürür. Aynı hedefe ulaşmak için dini kullanmaya başlarsın. Din algısı bir Cemaat hiyerarşisine dönüşür. Dini kavramlar ve kurumların içi boşaltılarak onlar da dönüştürülür. Din, Politikacıların yönlendirmesi, onlarla birlikte hareket eden ideologların sistematize etmesi, delillendirmesi ile, ya gerçek hayattan soyutlanır, ya da BİREY’sel planda vicdanlara, toplumsal planda Mabetlere hapsedilen, ritüellere, seremonilere, ikonografiye ve folklöre dönüştürülür. İşin içine biraz Felsefe, biraz Ezoterizm, biraz Kehanet, Sihir, Büyü,  Mitoloji ve Astroloji katarak muhteşem (!?) bir kokteyl din üretebilirsiniz. Aslında farklı dinlere inanıyormuş gibi görünen, büyük çoğunluğu Asya, Afrika ve Modern dünyada yaşayan bir çok insan diğer dinlerin içinde mezhep ya da tarikat gibi örgütlenerek böyle bir dine inanıyorlar. Şimdi, buna MetaVerse ile birlikte eş zamanlı Lucid Dream’lar, Astral yolculuklar geliyor.

Zaten NLP ile başlayan süreç, bugün çok farklı bir noktaya geldi. BioRezonans, İpnotizma, Manyetizma, Beyin kontrol sistemleri ile, RF olan her yerde, ışık, ses, radyo dalgaları üzerinden artık sadece aklımız değil, beynimize, kalbimize, midemize, karaciğerimize müdahale edilebiliyor. Hatta Genlerimize müdahale edebilecek bir noktaya geldiler. Dijitalizm Şeytani bir fitneye dönüştü. Bunu hava, su, toprak, bitki ve hayvanlar üzerinde yapabiliyorlar.

Wireless sistemler bu anlamda tehlikeli olabilir. O akıllı sistemlerin hemen hepsi, sadece deri altına ya da kafanıza takılacak Chip’ler değil, akıllı kol saatleri, hep yanımızda taşıdığımız cep telefonları bile bu anlamda bir silaha dönüştürülebilir. Bugün özellikle gençler Subliminal mesajlara açık hale geldiler. Bakın Dijitalizm’le birlikte hayatımızda yer alan çevrimiçi oyunlar bugün tam bir felakete dönüştü. Savaş oyunları sadece çocuklar ve gençlerin değil büyüklerinde başının belası. Sanal bir savaşla gerçek bir savaşın similasyonu yanında misyonerliği yapılıyor adeta.  şiddeti içerikli o kadar çok oyun var ki. Mavi Balina’yı hatırlayın. Ve bu gün ona benzer onlarca oyun var. Bu oyuna dalanlar zaman içinde hipnotik bir etki altına giriyor ve sanal bir Holigana dönüşüyor.  Oyun kurucuları tarafından verilen görevleri yerine getirme konusunda biyonik bir robot gibi hareket ediyorlar.  Somut örneklerde Oyuncuya aile fertlerinden birini öldürme  görevi verilir, kişi bu görevi yerine getirir ve sonra da intihar eder.  Burada Şeytani bir misyonerlik söz konusu.  Bu gün Yapay zeka tarafından yönetilen oyunlarda kişi her yönden kuşatılmakta ve Psikolojik olarak o bir biyonik robota dönüştürülebilmektedir. Ondan sonra ister misyonerlik yapın, ister o kişiyi bir Terminatöre dönüştürün. Zaten sonunda bunların beyin ve genleri kopyalanıp, bedenleri çöpe dönüştürülüp, Şeytanın vadettiği “yeryüzü cennetinde ebedi bir hayat” için Sanal/Çakma cennete, yani Metaverse sürgün edilmesi söz konusu..

Bakın biz burada Hollywood, Yeşil Çam filmleri ile, dizi filmlerle geldik, Pembe dizilerle, o romanlar, hikayelerle geldik. Sanatı da kullandılar, ideolojiyi de, Siyaseti de. Bugün tek başına  İnternet bunların hepsini sağlıyor. Bugün sadece sanal kumar değil, sanal fuhuş da aynı ölçüde yaygın. Daha beteri de var sanal uyuşturucu, o zaman zaten onlar için her şey mübah hale geliyor.

Eğitim, bilim, teknoloji, Kültür, 7 Sanat, Siyaset, Reklam Ajansları hemen hemen hepsi bu Şeytani işin taşeronluğuna soyunmuş durumda. Din algısı, Tarih algısı her şey dönüştürülüyor. Bilim de öyle. Her şey magazinleştiriliyor ve adeta içi boşaltılıyor.

Biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz. Fitne zamanıdır. Dikkatli olalım. Daha akıllı, daha dürüst, daha cesur olmak zorundayız. Birlik olmak zorundayız. Değilse kaybedenlerden oluruz. Global tehditlere karşı dikkatli olalım ve bu global tehdide karşı, tüm dünyada erdemli insanlarla birlikte ortak bir duruş sergilememiz gerek. Bu gün Gazze’de yaşananlar da bu anlamda bu global vahşete karşı insanlık vicdanını harekete geçirdiği böyle bir zamanda, bir uyanış için yeni bir zemin oluşturuyor. Evet, karanlığın en koyu anı, aydınlığa en yakın olduğu zamandır.

Buyurun Necip Fazıl’ın DESTAN’ı! Destan’sı bir felaket ve perişanlığın şiirle anlatımı: (Ah Sakarya ah! Kandillere katran döktü geceler. Gün HABAT’ın, gün AGARTHA’cıların günü, GLOBAL RESET’çilerin günü! Yaşasın zalimler için cehennem)

“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak! / Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak

Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden / Çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden

Çekiyor tebeşirle yekun hattını afet / Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!

Durum diye bir laf var, buyurun size durum / Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodrum!

Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey / Benim adım bay Necip, babamın ki Fazıl bey

Utanırdı burnunu göstermekten sütninem / Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem

Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina / Evde cinayet, tramvay arabasında zina!

Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil / Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil!

Ve ferman, kumardaki dört kralın buyruğu / Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu!

Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama / Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!

Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan! / Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan!

Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul / Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul

Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa / Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!

Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz / Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz

Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilaç / Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilaç

Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan / Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!

Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde / Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde!

Mezarda kan terliyor babamın iskeleti / Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?

Ah! Küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap / Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap!”

Selam ve dua ile..