Doktor, aslında akademik bir ünvandır. Tek başına Doktor dediğinizde, ne doktoru diye sormak gerek, göz, kulak-burun-boğaz , ya da ortopedi değil, ekonomi doktoru mu, tarih doktoru mu, felsefe doktoru mu? Aslında Tıb doktoru demek daha doğru. Tıb Fakültesi diyor, “Tabib odası” diyoruz, ama “Tabib” demiyoruz. Ya da “Hekim”, yani “Hikmet Sahibi” demiyoruz.

“Tıb” köken olarak Arapça, onun da kökünde Aramice bir kelime. Arapçada “Hekimlik mesleği ile ilgili” anlamına geliyor. Aramicede ise “ilim sahibi olmak” gibi bir anlama geliyor.

Aslında bizde ilim parçalanmaz.. Mesela, Farmakoloji dediğimiz Eczacılık bizde ayrı bir ilim dalı değildir.

Hekimlik bu ilimle ilgili isim olarak “Hikmet”le ilişkilendirilmesi, Zübde-i kainat, ekmel-i mahlukat olan insanı anlama, tanımayla ilgili bir ilim olduğu için çok geniş bir alanı kaplar. Mesela benzerlik açısından olduğu kadar, insan gıdası olarak hayvanat yani Veterinerlik bu ilmin kapsamı içinde değerlendirilir. Botanik ya da ziraat konu, Orman, hem kendi başına, hem hayvanların hem de insanların gıdası olması itibarı ile hem de ecza açısından yine bu ilmin vazgeçilmez bir parçasıdır. İnsan topraktan yaratıldı, su ve hava onun için, hayvanlar ve bitkiler için vazgeçilmez olduğu için, Havayı, suyu, toprağı da yakından tanıması gerekiyor. Bunun Astronomi, Jeoloji, Meteoroloji bilmesi gerekiyor. Bütün bunları birbiri ile ilişkilendirebilmesi için mantık, matematik bilmesi gerekiyor. İnsanın içinde yaşadığı fiziki ve sosyal çevrenin ıslahı açısından mimari de bilmesi gerekir.

Manevi boyutu ile İlahiyat bu işin olmazsa olmazı. İşin bir de Ruhi ve içtimai boyutu var tabi.

Gerçek bir hekimin önceliği kişinin aklen, ruhen ve bedenen sağlıklı yaşaması ve hasta olmamasıdır. Bunun için yediği, içtiği kadar ahlaki açıdan dikkat etmesi gereken şartlar yanında tabii ve beşeri çevresi ile uyumu önemli bir konudur.

Çevrenizde tanıdığınız böyle bir Hekim var mı Metalürji bilecek, Mineroloji bilecek.. Yok mu? O zaman niye bu işe sahip çıkmıyor hükümetimiz, cami cemaatı, vakıflarımız.

Sahi o bizim eski şifahanelerimize ne oldu. ŞİFAhane gitti yerine HASTAhaneler geldi. Herkes hasta. Kadın hasta, erkek hasta, çocuk hasta, yaşlı hasta, aç bedeni zafiyetinden ölecek, toklarımız obez..

Evdeki baharatlarımız aslında bir çok hastalığın şifası. Mesela doktorun yazdığı reçeteyi alan, o ilaçların internetten içindeki etken maddeleri öğrenin, o maddelerin içinde barındıran bitki ya da hayvan, ya da maden suyunu tüketin, hem de önerilen miligramına kadar dikkat edecek. Al sana evde ilaç. Tamam böyle yaparsanız “Kocakarı ilacı mı kullanıyorsunuz?” diyecekler. Desinler. Evet KOCA KARİ (Yaşlı, tecrübe sahibi Okuyucu) dedelerin, ninelerin okuması, sıvazlaması ile  bir çok hastalığın şifası mümkün. Çaylar da bizim için bir ilaçtır, çorbalar da. Zahter de. İçerideki ve dışarıdaki yaralarınız için Sığla yağı şifadır mesela. Antibiyotik yerine karanfil yağı, kekik yağı, çağ ağacı yağı şifa olabilir. Kenevir başlı başına şifa kaynağı. Çörek otu yağı da. Temiz, saf bal bulursan o da şifa.

Hasta olursanız onun tedavisini de bilecek. Gerekirse cerrahi müdahale’de de bulunacak.

Bugün Modern tıp, tamamen Eczacılığı da bir endüstri, ticaret sektörü haline getirdi. Şimdi bir de alternatif tıp, geleneksel tıp, tamamlayıcı tıp diye tıplar icad ettiler. Neyse Bütünleşik tıp diye bir şey çıktı da, bu karışıklığa son verdiler. Hasta için en kısa sürede, en ekonomik ve en acısız şekilde, en az yan etki ile bir hastalık nasıl tedavi olunur ona bakmak gerek.

Ama tabi önce def-i mazarrat celbi menafiden evladır. Öyle sigara, alkol yok. Üç öğün yemek yok, endüstriyel gıdalar, geri ile oynanmış, hormonlu, zirai zehirlerle zehirlenmiş, fıtratı bozulmuş, ebter tohumlardan elde edilen gıdalarla beslenirseniz, hiçbir hekim size fayda sağlamaz. Kova’nın dibi delikse, o kova su tutmaz. Yediğimiz ekmek ekmek değil. İçtiğimiz su su değil, nefes aldığımız hava da zehirli.

Tatlıyı yemekten önce yiyeceğiz, tek tip yemek olacak soframızda, mümkün olduğu kadar iki hayvansal gıdayı aynı öğünde yemeyeceğiz.

Mesela Kader, rızık ve ecel kişi için dert değilse, şükrediyor, tevekkül ediyorsa, sabretmeyi biliyorsa, dünya malına, makamına ihtirası yoksa, paylaşmayı biliyorsa, yalan, gıybet, dedikodudan uzak bir hayat yaşıyorsa zaten bir çok hastalık ondan uzak olur. Allah’ın Melekleri onları korur. Evet “Kur’an müminler için şifa ve rahmet vesilesidir”. Dua da öyle. Sünnetullah, Hanif gelenek, sünneti resul, aslında şifa kaynağıdır.

Allah’ın açıklanmış rızasına uygun olarak, Tabiatla uyum için, fıtrata uygun bir hayat yaşayacak olursak zaten biz şifa aramadan, şifa bizi bulur.

Sahi, bizim eczacılarımız, yeniden ne zaman eczanelerinde ilaç yapmaya başlayacaklar. Tabiblerimiz ne zaman hekim olacaklar.

Bu kadar doktor, bu kadar eczacımız var. Bu kadar hastahane, ezcane, aile hekimi, hastalarla, hastalıkla baş edemiyor. Çünkü bizim bazı ilaçlarımız, tedavi yöntemlerimiz, beslenme alışkanlıklarımız hasta ediyor.

Sahi, Hangi Tıb mektebinde, hangi hoca, hangi öğrencisine Lokman hekimi anlattı. Evet, “Lokman Hekim Üniversitesi” var da, o mektepte onun şifa yöntemi öğretiliyor mu? Sahi, Hz. Eyyub’un şifa bulduğu, “Kur’an-ı Kerim’de iç ve yıkan şifa bulacaksın” denilen kuyuyu ne yaptık. Bunun üzerinde çalışan biri var mı? Yok değildir elbette de Kur’an-ı Kerimdeki şifa ayetleri, beslenme kuralları kaç doktorun ilgisini çekiyor aceba.

Doktorların çoğu sigarada içiyor, rafine şeker içeren  gıdalarla besleniyor. Kendi sağlıklarına da dikkat ettikleri yok.

Zaten artık herkes hasta. Durmadan cezaevi ve hastahane yapıyoruz. Adliye “saray”ları yapıyoruz. Hastahaneler AVM’ye döndü. Yakında ilaçlar kamu bütçesinde çok büyük bir yük oluşturacak. Zaten şimdiden yük oluşturmaya başladı bile.  Yanlış başladılar, yanlış gidiyorlar, bu yanlışla daha nereye kadar, ne zamana kadar gidecekler bilmiyorum. CoVID günlerinde yapılanları hatırlayın. Bugün 5G ve Chemistrail ile yollarına devam ediyorlar. TransHumanizm projesi, NeuraLink ve Nesnelerarası iletişim projesi, Dijitalizm, kişilerin BİREY ve GENDER  diye tanımlanması ve daha neler neler.. İnsan, hayvan ve bitkilerin genleri ile oynuyorlar. “Hades’ten teharet” kimsenin gündeminde değil. Aklımız, kalbimiz, midemiz işgal edildi, damarlarımız da. Bu cinnet hali durduk yerde oluşmadı. Zombi kuşağı geliyor. Bu konuda doktorlar kimin yanın da duruyorlar. Kimlerle beraberseler, onlarla haşrolacaklar.

Pedefolik, Satanist, Siyonist Lobinin önde gelen isimlerinden WEF başkanı Klaus Martin Schwab, Bill Gates, DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus ile birlikte haşrolmak isteyenlerden uzak durun yada onları yanınızdan uzaklaştırın.. Doğrudan ve dolaylı olarak UN WOMAN’dan yardım alanlardan, UN WOMAN’a, yargı ve vergi muafiyeti tanıyanlardan da! Bu İnsin Şeytanları Hades’in mikroplarını saçıyorlar. Maddi ve manevi hayatı zehirliyorlar. “Islah ediciler” olduklarını söyleyerek gelip, “bozgunculuk” yapıyorlar. Ağuyu altun tas içre, bal’a karıştırıp sunuyorlar. Onların şerrinden Allaha sığınalım. Dikkat edelim, Şeytan ve onun. Dostları bizi Allah’la aldatmasın! Selam ve dua ile.