Durmuş Emmi... Yöresinde koyunculuk vefat edince bırakmak zorunda kaldığı için, kendini emekli çoban olarak tanıtır. Haline kıyafetine bakanlar tarafından, hırpani görünüşünün arkasına gizlenen, meczuplukla çarıklı erkân-ı harp arası duruşu hemen teşhis edilebilir. Belki halkın teveccühüne mazhar oluşunun sırrı, bu esrarlı irfanın cazibesi sebebiyledir kim bilir? Özellikle yaşadığı beldenin gençleri çok sever Durmuş Emmiyi... Bu yüzden hep gençler kahvesini mesken tutmuştur. Torunu yaşındaki (Durmuş Emminin hayatta kimseciği kalmamıştır) delikanlılar ile vakit geçirerek bir nevi ikmal eder ihtiyarlıktan ötürü tekleyen ömür saatini... Toy bakışların esirgemediği itibar ile hatmettiği yokluğun içerisinde var olduğunu hatırlar kendince...
Geçen gece yatsı namazından sonra yine gençler kahvesini şereflendirdi. Köşedeki masaya oturmasıyla kahvedeki bütün okey, yüz bir ve batak ehli oyunlarını lağvedip etrafında halkalandılar. Çaylar yudumlanırken Durmuş Emmiyi nasıl konuşturacağını çözmüş gençlerden biri sordu: "Çoban Emmi! Bu dünya işleri hepten karıştı. Ne dersin olup bitene?"
Durmuş Emmi sanki zemzem içer gibi hürmetle çayından bir yudum aldıktan sonra: "Gadasını aldığım! Olan olmuştur. Biten bitmiştir. Olanların olmuşlardan... Yarın da olacaklardan farkı yoktur. Nisyan ehli insan hep yeni şeyler olur zanneder de; gördüğüne, gördürülene 'aboooo!' çeker. Her akşam al kızı ver papazı yapacağına biraz tarih okusaydın aslanım!" dedi. Sözü havada asılı kaldı. Tavanda örümcek bağlamış köşeye adeta saplandı gözleri... Herkes sözün devamını bekledi lakin Durmuş Emmi boşalan çay bardağını gösterip yenisini istedi. Başka bir genç, Durmuş Emmiyi mindere çekmek için atıldı: "Emmi! Bütün bu işler yeni dünya düzeni kurmak içinmiş... Adamlar planı kurmuş, dünyanın icabına bakıyorlarmış. Batı..."
Derken Durmuş Emmi elini kaldırdı, çocuğun lafını ağzında bırakarak konuşmaya başladı: "Bak yiğidim! Güzel dedin. Batı dedin... Batının işi hep batmaktır. Bazen cılız bir diken gibi bazen dirgen gibi... Aha işte yine olan bu... Bin sene evvel de buralara Haçlı kamasını batırmışlardı. Din boyasıyla boyanmış hırsızlık çetesi malum... O gün bu beldelerin bebelerini kebap edip yamyamlıkla yiyenlerin sülbü ne yapacaktı ki?" Dinleyenler içinden "Nasıl yani? Haçlılar insan eti mi yemişler?" babından homurtuvari sualler duyuldu.
Durmuş Emmi heybeden bozma çantasından yıpranmış bir kitabı (Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri, Amin Maalouf) okey atar gibi şevkle masaya vurdu. “İnanmayan baksın! Bu kitabın 61. Sayfasında Maara Yamyamları diye bir bölüm var oradan okusun nasılmış! Bak oradaki Haçlılardan biri şöyle yazmış: ‘Bizimkiler sadece öldürülmüş Türk ve Müslümanları değil, köpekleri de yemekten iğrenmiyorlardı!’ ”
Durmuş Emmi konuşurken, gençlerden biri kitabı karıştırıp doğru söyleyip söylemediğini kontrol etmek için bahsettiği yeri bulmaya çalışıyordu. Birden yanındaki çocuğu dirseğiyle dürterek, “Aha lan bak yazıyor aynısı! Vay vay! Hemi de Frenk kronikçisi Albert d’Aix miş oğlum! Aaaa… Bak o Haçlıların içinde olan Frenk Raoul de Caen diye biri de ‘Maara’da bizimkiler yetişkin putataparları kazanlarda kaynatıyorlar, çocukları şişe geçiriyorlar ve kızartarak yiyorlardı’ yazmış…”
Başka bir genç, “Oğlum putataparları yemişler…” diye söze girmişti ki Durmuş Emmi sert sesiyle “Amma da safsın avil oğlum! Putatapar dediği biziz biz!” diyerek çıkıştı… Durmuş Emmi, anlatılanları hayal edenlerin, mide bulantısıyla karışık suskunluğunun ağırlaştırdığı kahve ahalisini süzdü bir müddet… Herkesin çayı bardağında soğudu. Kimse ne bir soru sordu ne de bir kelam etti. Sanki Haçlı yamyamlığına meze olmuş mazlumların ruhları gençler kahvesine sökün etmişti de sessiz çığlıkları ayaz olup yüzlerine vuruyordu.
Durmuş Emmi yerinden kalktı. Eskimiş paltosunun önünü ilikledi. Heybeden bozma torbasını omzuna attı. Kahvenin kapısına seğirtti. Tam çıkacakken dönüp “Kendiniz olun bebeler! Kendiniz olun!” diye haykırdı. Bu nidasının ardından yanmayan sokak lambalarının dizildiği yol boyunca yürüyüp gecenin karanlığında kayboldu.
Kahvede öğrendiklerinin tesirinden çıkamamış toy kalabalık birbiriyle Durmuş Emminin anlattıklarını tartışmaya devam ediyordu. Bir noktadan sonra her şeyi fıkralaştırma refleksimizin eseri olsa gerek; yağız bir delikanlı, biraz etine dolgun arkadaşının sırtına vurarak “Oğlum Memmet! Seninle bir tabur Haçlı keferesi doyar ha…” dedikten sonra kahkahalar atıyordu.
Emekli Çoban
Güçer Kafa
Yorumlar
Trend Haberler
Memur ve memur emeklilerinin alacağı zam oranı belli oldu
Etimesgut Belediyesi ezanı yasakladı! iddiası
Lübnan Hizbullah'ının ilk kurucusu Şii âlim Tufeyli’nin tarihi konuşması!
Hollywood yangını gerçek değil: iddialar çürütüldü!
Benfica'da sakatlık: Kerem Aktürkoğlu'na fırsat doğdu
Bakan Şimşek açıkladı: İlk evini almak isteyen dar gelirliye iyi haber!
Elon Musk'tan skandal Gazze açıklaması 'Bu insanlar ya öldürülmeli ya da hapsedilmeli'
Trump: Türkler çok büyük bir millet! Ve Erdoğan İsrail'e çok öfkeli!
Dilipak, 'Apo gerçeği'ni anlattı: Biz mi yakaladık, teslim mi ettiler?
Asgari ücret sonrası memur ve emeklinin zam oranı ortaya çıktı
Habervakti