Yüksek tansiyon illetinden çeken bir coğrafya bizimki... Her daim perhiz üzere olmak mühim... Öyle dil altı haplarla falan geçiştirmeye gelmeyen bir maraz... İnme indirecek kadar riskli... Sekte-i kalpten düşüvermekse ihtimaller denizinde serseri mayın misali... Tedavisi mümkün olabilirdi belki... Lakin şifahane kültüründen hastahane kültürüne saplandığımız için bu da çıkmaz ayın son çarşambasına kalmış... Yüksek tansiyon, öngörülemez iniş-çıkış sarmalında duygusal savrulmaların kapısını hep açık tutar. Öfke nöbetleri sıradan bir halet-i ruhiyedir. Aklı zail etmesi işten bile değildir. Münakaşa, tarz-ı hareket olmanın ötesine geçerek varolma biçimi haline gelir. Tuz perhizini terk etmek bütün gaileleri perçinler...
Yüksek tansiyon demlerinde şahin geçinir güvercinler...
Güç tuzağı, keşmekeş tabağına yatırılan coğrafyalarda hayli kullanışlı bir aparattır. Yüksek tansiyon hallerinde mıknatıs misali çeker. Girdap misali mi demeli? Baş dönmesi yükselen tansiyondan mıdır bilinmez? Güç tuzağı vadisine girildi mi kolay kolay geri gelinmez. Bulamaç haline getirilen toplumların birbiriyle tokuşturulması için tansiyon hazretlerinin yükselmesi kâfidir. Pireyi deve yapmak çocuk oyuncağıdır tansiyondan muzdarip coğrafyalarda... Hafıza kaybına kadar da yolu vardır. Yol dedimse uzun, ince ve dardır!
Tansiyon göz karartabilir bazen... Gözü karalık iyi gibi görünse de baygınlık evvelinin emaresidir. Kimi zamanda, olmayan tünele girip de çıkamamış hissini zerk eder ruhlara... Yayladaki yoğurda mantı sıkmak vakay-ı adiyedendir. Anlamak ve anlaşılmak bol gelir. Donuk ekran misali kilitlenir her işleyiş...
Yapılmayan dikkate alınmaz, her dem yapılanın lakırdısında uyuşur idrakler. Yüksek tansiyonlu coğrafyada yaşamak maharettir kesin... Bu sebepten dünyanın bütün düğümleri bu noktada buluşur. Kimi kördür kimi de nankördür bu düğümlerin! Kimi vakit çözmeye azmedeni çözer. Kimi vakit de ipin ucunu bulayım derken kopuverir. Suhulet hâkim olmadan yüksek tansiyon hali başa iş açar. Çiğnenen sarımsaklar da beyhude kalır çarnaçar... Hele ki nereden gelip nereye gittiğini bilmiyorsan berbattır. Nereden gelip nereye gittiğini sana belletiyorlarsa felaket!
Kurguya saplanan gerçek arayışı da fasit daire olmasından mülhem yorar kalbi... Gönül yorgunluğu dermansız bir derttir vesselam... Çünkü aşk ve kin gibi infilak gücü yüksek hislerin çoban takmazlığı yüksek tansiyon için bulunmaz nimettir. Burnundan soluyan coğrafyalar için endişe etmemek kolay mı? İtilip kakılan medeniyetlerin bakiyeleri neylesin? Arnold Toynbee, medeniyet imha uzmanı olduğunu itiraf ederken, kontrollü gerilimlerden devşirdiği yüksek tansiyon ile coğrafyaların kalpleri nasıl durdurulur onun tarifini yapmış meğer! Âh bu anglosakson tezgahtarlığı...
Yüksek tansiyon, dünya denen şu yaşlı organizmanın(?) kalpgahında cirit atar, attırılır. Zannedilir ki kalp huzursuz edilince bütün bünye rahat edecek. Dolaşımı derde sokan böbrek, ciğer, dalak bili mum coğrafyaların sakinleri hepten hapı yutacak! Üçüncü Dünya Savaşı (fiili ve sözlü) çığırtkanlığı yapanlar yüksek tansiyon yüzünden felç olduklarında ne olacak aceb? Daha önce ne olduysa o tabi ki...
Hipertansiyonun peşinden her şeyin hiperi gelecek sel suyu gibi...
Neyse... Ne demiş eskiler: Kuduz ölür ama daladığı da ölür!