Küresel yeni dünya düzeni, masa tenisi müsabakası kıvamında seyrettiğimiz üçüncü dünya savaşı hay huyu içinde dimağlarımızı çınlatmaya devam ediyor. Düşük frekans aralığında hapsedilen idrakler üzerinden yuvarlanıp gidiyor dünya... Kutupların eriyişine eşlik eden bir psikoloji... Soğuk savaş yıllarından kopup gelen fakat dijital makyaj ile modifiye edilerek örülmüş bir ağda insanlık...
Farklılıkları sıfırlayan bir cereyan maruz kaldığımız. Aynılaştırmanın; duygusuz, köksüz ve yüksüz versiyonu olarak da tanımlamak mümkün bu fırtınayı... Paganik ritüellerden, ezoterik illüzyonlardan ve tabiki teknolojik afallatmalardan ilham alan bir erozyon! Toprağı ve topraktan yaratılmış insanı hiçe sayan bir anlayışın çıktısı Mankurt4.0.
Sürülmüş tarla metaforundan çok ötede... Gönüllü bir zorakilik ikliminde, mutasyona uğratılmış fikri zeminde eller yukarı hali hakim. Ekranına esir düşen nevzuhur sanal süvarilerin hikayesi bir bakıma... İçi geçmiş bir tazelik kandığımız! Hey! İleri fırlatılırken geriye düşen! Zamanın bükülmez olduğunu kim söyledi? Ruhunda helezonik sondajlar açan bu cereyana sükut, ikrarın ilanı mı? Hayır hayır! İdrak by-pass olunca güdülebilir cevaplar... Dönüşü olmayan o noktadan sonra kıymetsiz, günahlar ya da sevaplar!
Hayatı kolaylaştırmak iddiası açtı kapıyı... Elde bir kolay kaldı. Evet! Hayat sırra kadem bastı. Her kişi kendi kulvarında hapis... Birbirinin fotokopisi günlerini öğütmekle meşgul... Truman Show misali... İşe bakar mısınız? Konuya misal getirirken bile sirayet ediyor şikayet ettiğimiz. Hiç kürek çekmeden giden bu kayık, niçin huylandırmaz ki bizi? Belki sırf bu sebepten akıntıya kürek çekmek gerekir kim bilir?
Mankurt 4.0 itiraz etmeyen, itirazı düşünemeyen; acaba ile başlayan cümlelere kapalı bir tipoloji. Uyaroğlu anlayışında, lakin anlamak fiilinden yoksun kalabalıkların en küçük birimi... Mankurt 4.0 hakikaten biri mi? Araftakiler olma ihtimali hayli yüksek bir sosyo-psikoloji... Gölgesiz kemiyetler belki! Keyfiyet zaten istimlak edilmiş!
Şuur ya da bilinç... Ne dersek diyelim... Mankurt 4.0 sürümünde organ nakli yaparcasına modifiye edilmiş olarak arz-ı endam ediyor. Böyle olmasa dünya ahalisinin, eşyanın tabiatına uymayan mevzulara getirilen dolma(?) izahatları tasdik ve takdis edişini nereye koyacağız? Endişe zokasını yutarken, insanlığın neyi terk ettiğini görmek lazım.
Olmazlar oluyorsa... Tepe takla ahvalin içinde kara bakır doluyorsa... Nefes alıp verenler artık tuhaf bir atmosferde soluyorsa... Makul ve makbul kavramlar hep birlikte saçını başını yoluyorsa... Mankurt 4.0 atılımının fevkinde olduğumuzun altını çizme vakti gelmiş de geçiyor demek pek de yersiz değil. Kaldı ki şaşırma emaresi olabilecek her türlü jest ve mimik, yüksek dozda tekno-modernizm ile uğradığımız felç vesilesiyle siyah beyaz fotoğraf karelerinde hapis kalmış vaziyette! Nostalji denen mefhum mu? Yapay zeka müdahalesi ile istenen şekil ve kalıba döndürülebilecek kadar sabun köpüğü...
Mankurt 1.0 da kurbanın kafasına ıslak deve derisi geçirilirmiş. 2.0 da kapital balyozu, 3.0 da popüler kültür(?) kaskı... Derken, Mankurt 4.0 da mecazi mana da kafa koparılmış... Yüzsüzlük ahlakında(?) dizayn edilmiş arayüzlerle kazınıyoruz varlık temelimizden! Değersizlik, değerler bütününün ana fikri olmuş.
Mankurt 4.0, kaos bıçağıyla dünya pastasını kendine göre dilimleyip hüpletmenin paravanı belki de... Bütün insanlığı yozlaştırmadan bu emeline ulaşamayacağını bilenlerin tezgâhı... Mankurt 4.0 evresini "yozkurt" diye de anabiliriz bu açıdan bakınca... Rahmetli Nihal Atsız yaşasa romanını yazar ve adını şöyle koyardı sanırım: "Kızıl Tamunun Çocukları: Yozkurtlar"