ÇOK DÜŞTÜK…

Tek umudumuz %78’in, 3. dozu olmamasıdır.  

İnsan sağlığı, insan onuru hangi kutsal kitapta, kanunda, kültürde, ülkede, bilimde, öğretide varlığı önemsiz olduğu veya eziyet etmenin sevap olduğu yazılı?

Hiçbir yerde yazılı değil. Ama DSÖ’nün 11 Mart 2020 tarihinde plandemi ilan etmesi ile birlikte insana eziyet etmek çok önemli ve sevap oldu!..

İnsana eziyet nasıl oldu da sevaba dönüştü? Özetle insanın modası geçti. Artık yeni dünya düzeninde insan emeğine ve varlığına eskisi kadar  ihtiyaç kalmadı.

Zaten Great Reset-Büyük Sıfırlama ile at başı giden plandemi de  insanların yaşama sevincini düşürürken, düşünme sistematiği de alt üst etti. Pandemiye inanmayan insanlar veya aşı olmak istemeyenler, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yeni bir çatışma ortamı oluşturmak için, “Aşı Karşıtı” diye yaftalandı.

En son MAK Danışmanlığını 22 Eylül-29 Eylül 2021 tarihleri arasında Türkiye genelinde yaptığı bir anket çalışması ile “Aşı Karşıtlarının”  oranın %14 olduğu ortaya çıktı. Aynı anket sonucuna göre, dünyada ilk kez denen mRNA sıvıları zerk edilenlerde,  yani BioNTech / Pfizer’in yan etkisi olduğunu söyleyenlerin oranı  %78 olarak belirlendi ve yayınlandı.  

Şimdi ankette %14, “Aşı Karşıtı” olarak belirlenen kesime biz de aynı gözlükle bakalım. Burada sorun yok. Ama diğer tarafta o sıvıları alarak yan etki gördüğünü söyleyen %78  kesime hangi gözlükle bakacağız?

Anket sonuca aynı zamanda, genelde “Aşı Karşıtı” olarak gösterilen kesimin, mRNA sıvılarının yan ektiklerini bildiği veya güvenmedikleri için karşı durdukları ve bu tezlerinde de haklı oldukları doğrulanmış oldu.

Aklımıza gelen ilk soruda, “Aşı Karşıtlarına” kızmak mı, yoksa %78 gibi olağanüstü yan etki beyan edenlere kızmak mı daha doğru? Burada yine büyük oranda  o sıvıları alanlar hata yapmış oluyor. Daha doğrusu mRNA sıvısını pazarlayanlar, insanın binlerce yıllık varlığını, anlaşılır ifade ile modasını geçirmeye çalışanların ağına takılmışlardır.  

O zaman %78 yan etkinin nedenini çok basitçe yanıtlayalım, bu sıvılar insanın bağışıklığı sistemine sentetik yollarla (mRNA) müdahale etmek üzere tasarlandı. Görevi; insanın T hücrelerinin yerine geçmektir. Bu görevi yaparken nasıl sonuçlar vereceği konusunda bir bilgi yok. Ama bağışıklık sistemi bozulacağından dolayı hücrelere zarar vereceği hususunda bilim insanlarının başından itibaren uyarıları var. İşte bu yan etki; özellikle mevsim geçişlerinde (ısı farklılıklarında) bizi 1-2 hafta koruyan, sonra etkisizleştiren doğal bağışıklık sistemimizin yerine geçecek olan  mRNA sıvılarının verdiği zararla karşı karşıya kalmamızdır.  

Acaba mRNA sıvısı alanlar için de bu sıvının, doğumumuzdan itibaren bizi koruyan bağışıklık sistemimizde görev yapan T hücrelerinin yerini alacağını kaç kişi biliyor? Eğer anket sorularını içinde böyle bir soru olsaydı sonucu %99 hayır  olurdu. Ve bu bilginin mutlaka imzalatılan formlarda mutlaka yazılması gerekirdi. Nerdeyse her gün açıklama yapan Sağlık Bakanı bu bilgiyi herkesin anlayacağı düzeyde anlatması gerekirdi. Her köşe başına asılan uyulması gereken 14 kural gibi afişlerde bu bilgiler yer almalıydı. TV’lerde tartışılmalıydı.  Bunların hiçbir olmadığı gibi kimsenin aklını ucundan dahi geçmedi. Şimdi insanın doğal yapısı ile oynandığı bir ortamda, Türkiye’de İNSANIN %14 ile %78’i karşı karşıya getirme ve sorgulama zamanı değil mi?

Çok fazla geciktik, yine de şartlar insanın lehinde olmasına rağmen çok bölünmüş olmamız, en büyük dezavantajımızdır. Ne yazık ki  bu bölünmüşlük, plandemiye karşı olma maskesi ile de bölünmeye devam ediyor. Savaşı kaybetmek üzereyiz.

İnsanları büyük oyunun bir parçası olarak,  “Aşı Karşıtı” olarak yaftalayarak ayrıştırmak en büyük düşkünlüktür.

Tek umudumuz %78’in, 3. Fazda, 3. dozu olmaması olacak!