İklim martavalları… Escort kızlar hikâyesi… Aşıcı firmaların skandalı… Derken… Davos bitti… Dünya sanki oradaki bir avuç adamın(?) hükmündeymiş gibi bir hava oluşturulması ne kadar garip… Dünyanın geri kalanının güdüleceğini pompalayan bir anlayışa nasıl böyle meydan verilebiliyor anlamak mümkün değil… 

İnsanı dünyadan dışlayan bir projeksiyonun şakşakçısı olunabilir mi? Karbon ayak izi hikâyesi de ayrı bir komedi… Henüz milyarda birini açıklayamadığımız hadiselere, bir kısım kem niyetlilerin hesaplarınca giydirilmiş yapay bahanelere teslim olunur mu? 

Dünyanın gerçekleri diyerek dudak büktüğünüzü görür gibi oluyorum. İşte teslim oluş bu hale kapı araladığımızda başlıyor.

Dünya denen şu denklemden insanı çekip çıkardığınızda geriye hiçbir şey kalmıyor ki! Hem yüce kitabımızda Rabbimiz bu dünyayı bizim istifademiz için yarattığını söylemiyor mu? İnsansızlaştırılan her mevzu yaradılış gayesine bir başkaldırı demek olmuyor mu? 

Dijital çağ… Kuantum… Yapay zekâ… Vesaire… İnsanı insan yapan bütün hasletleri elinden alan her gelişme nasıl hayra yorulabilir? Bu işte bir tuhaflık yok mu sizce de?  

Zeminle temasını kesen bir mecraya döndürülüyor her şey… İpi bırakılmış uçan balonlar gibiyiz… Rüzgârın savurduğu yöne doğru sürüklenirken… Umarsız… Şuursuz… Bitkin ve pes etmiş! İşte bu hal… Meydanı kitapsızlara bırakıveriyor.

Dikkatlerin sevk edildiği yere değil de tam aksine bakmayı bir akıl edebilsek… Belki de kurguları tepetaklak edecek haykırışlarla çınlayacak gök kubbe… Starlinkleri birbiriyle tokuşturacak bir sayha olacak belki de anlamışlığın çığlığı…

Farkında değiliz maalesef… Farkı fark edecek bir farkındalık hali henüz kapımızı çalmadı. Adresi mi bulamadı? Yoksa navigasyona kanıp çıkmaz sokaklara mı saplandı? Fıtratımızda var olan kabiliyetlerimizi budaması için teknoloji hızarına nasıl da kaptırmışız kolumuzu… Tekno-devrim şayiaları arasında bir başımıza kalıvermişiz de… Frekans frekans ecinniler sarmış sağımızı, solumuzu… Gördüğümüz manzara… Aşırı bunalım anlarında sürrealist fırça sallayan ressamların tuvaline yansıyanlar gibi…

İman krizine yuvarlanan bir kalabalık… Bilmeyen… Bilmeye çabalamayan… Bilmediğinin de farkında olmayıp… Bile bile bilenen bir yığın… Arzulanan bu… Peki, biz bu akrebin kıskacında neredeyiz? Dün denen ve geçti sanılandan çok gerideyiz…

Narkoz vaziyetinde… Kesilip biçilişimizi seyrediyoruz sanki… Komplo dedikleri örtü ne kadar koyu bir karanlık… Neyin üstüne atsan yok ediveriyor. Hür tefekkür için sorulara yaslanmak ve cevapları kovalamak… Evet! Hepsi komplo… Yersen!

Bütün olan bitene kuşbakışı… Birazcık yukarıdan baksak bütün resmi göreceğiz. Ama yok! Labirent misali ara sokaklarda dolanıp duruyoruz. İnsanlığı yok etmek isteyen şer cephesinin zembereğini elimizle kuruyoruz. Yazık değil mi?

Hayatı kolaylaştıran her gelişme çok hoşumuza gitti… Gidiyor… Ama bu kadar da kolaylaşması kuşku uyandırmıyor. Eşyanın tabiatına aykırı zamanlarda yaşamak ne kadar da zormuş Ya Rabbi! Sen bizi ahsen-i takvim üzere yarattın… Belhüm adal etmek isteyenlere fırsat verme nolur!

İnşirah suresi imdadımıza yetişiyor çok şükür…

Rahmân ve Rahîm olan Allah´ın adıyla

•    Senin kalbini açıp genişletmedik mi? 
•    Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı? 
•    Ve senin şanını yüceltmedik mi? 
•    Demek ki zorlukla beraber bir kolaylık vardır. 
•    Evet, doğrusu her güçlüğün yanında bir kolaylık var. 
•    O halde önemli bir işi bitirince hemen diğerine koyul. 
•    Ve yalnız rabbine yönel.