Uluslararası herşey son tahlilde gönül yarası... Dehşet denkleminde akıl ile kalbin açık arası! Her geçen gün birbirine karışıyorken izler... Bu sahnenin oyunbazları hem saçmalayıcı hem de esrarengizler!

Yalanın, algının, salgının bini bir para! Sadece gözleri değil yürekleri de kara... Tekmili birden piyasaya sürülmüş senaryolar ittifakı, sistem(sizlik) namıyla çalımla gezinirken coğrafyaları... Kapana kıstırdıklarıyla eğlenmekte bir beis görmüyor. Taraf olmaya itilip kakılan insanlık, şaşkınlığın doruklarında tık nefes! Şerrin sarmaşık misali sardığı dünya... Kan ter içinde dönse de... İfritten bir sualin cevapsızlığında durdu duracak! İlk kim düşecek yere? Düşene ilk kim vuracak?

Koşar adım yaklaşan bir buhranın yolu üstündeyiz kabullenemesek de! Atlarımız Vistül nehrinden su içmeyi bıraktı bırakalı, durulmamış bir mekânın sakiniyiz. Yakamızı kaptırdığımız günden beri, çile asfaltında istikamet bir ileri bir geri...

Kendimiz olmadıktan sonra her çaba boşa... Kargalarla uçmaya çalışan zavallı bir kartalız bazen! Bazen sırtlanlarla ava çıkan kurt... Garabet iliklerimize işlemiş en hazininden! Kim olduğumuzun bize söylenmesine muhtaç hale gelmiş olmamız hakikaten acı! Aynalara bakıp kendimizi hatırlamak işten değil lakin varlık aynamızı kıranlardan medetkârız. İlk düğmenin yanlış iliklendiğini itiraf etmekten de aciziz.

Ayıkla pirincin taşını demiş eskiler. Ayıklamaktan fırsat bulup da pilava kaşık sallamak kısmet olmuyor. Tarih son bir kaç asırdır devrilen sofralardan aç kalkan ecdadın serencamını haykırıyor. Nasibe bak ki muhallebi dahi ağzımızda diş kırıyor! Girdiğimiz her cedelin sonunda benzetiliyoruz. Ama asla ve kat'a kendimize benzeyemiyoruz! Yüzer gezer halimiz, tükenişlerin zincirlerini kırıyor. Yitirdiklerimiz hâlâ onları terkettiğimiz yerde arkamızdan haykırıyor. Sağır, dilsiz ve âmâyız hakikate... Şuur, sırtımızdan çıkarıp astığımız ağacın dalında öksüz! Tufeyli kederimizle başbaşa kalmışız. Yapraklarımız rengiyle hasım kesilirken, sudan himmet bekliyoruz düpedüz köksüz!

Dünyaya reset atmak derdinde ya birileri... Peki biz ne zaman reset atacağız kendimize? Titre ve kendine dön diye vasiyet eden Bilge Kağan, hamasete pabuç bırakmayacak kadar basiret ehliydi kuşkusuz. Dedem Korkut Tepegöz hikayesini çağlar evvelinden, bugün iliklerimize kadar sömüren küresel tezgâhı işaret ederek anlatmış olmasın? O gün bir Basat çıkıp Tepegöz'ün gözünü oyuvermişti. 2030 ajandası diye bir vaka son yıllarda çokça kulağımıza çalınır oldu malum... Tepegözcülük oynadığını sananlar için hikayenin sonunda Basat olduğunu hatırlatmakta fayda var. Tarih tekerrür etmeyi seviyor.

Dede Korkut masallarından buraya nasıl geldin derseniz, batıl öğretileriyle şu fani dünyada huzur bırakmayanlara anladıkları dilden söylemek yaraşır derim. Yüce Yaradan her şeyi zıddıyla kaim kılmış... Her Tepegöz için bir Basat da olacak muhakkak!