Rabbimizin Kitabı Kur’ân, insanları inançlarına göre, Mü’minler, Kâfirler ve Münafıklar olmak üzere üç kısma ayırmaktadır. Ayrıca, Kâfirlerin ve Münafıkların Cennet’e giremeyeceklerini de açıklamaktadır.

İslâm Dîni, bütün Peygamberlerin ortak teblîğidir.
Kâfir, bu dînin son ve evrensel Peygamberi kılınan Hz. Muhammed’e ve onunla tüm insanlığa gönderilen Kur’ân’ın bütününe veya bir kısmına inanmayan ya da uygulanması gereğini kabul etmeyen kişidir. Münafık ise, dış görüntüsü ve ifadeleriyle mü’min olup iç dünyasında kâfir olan kişidir.

Başta maddeyi ilâhlaştıranlar olmak üzere inanç temeli ne olursa olsun Muhammed- Kur’ân ikilisinin oluşturduğu İslâm Dîni’ne mâzeretleri olmaksızın- bilerek ve bilinçli olarak inanmayan kişiler kâfirdirler ve Cennet’e giremezler. Cehalet ve baskılardan kaynaklanan kabûl edilebilir istisnalar bu genel kuralın dışındadır. Ehl-i Kitap olarak nitelenen Hıristiyanlar ve Mûsevî yahûdilerin Cennet’e girip giremeyecekleri konusu işlenirken bu istisnalara değinilecektir.

Şimdi ilgili âyetlerden bir demet sunarak hükmümüzü belgelendirelim:

Bakara 39:
“Kâfir olanlar ve (emirlerimiz ve yasaklarımızı oluşturan) âyetlerimizi yalanlayanlar sürekli kalmak üzere Cehennemlik olacaklardır.”

Beyyine 8:
“Ehl-i Kitap’tan ve Allah’a ortak koşanlardan kâfir olanlar, içinde sürekli olarak kalacakları Cehennem ateşindedirler. İşte, yaratılmışların en şerlileri onlardır. Îman eden ve Salih ameller yapanlar; onlar da yaratılmışların en hayırlılarıdır. Rableri katında onların mükâfâtı, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allâh onlardan râzı olmuş, onlar da O’ndan râzı olmuşlardır. Bu armağanlar, Rabbine saygı gösterene mahsustur.”

Bakara 161-162:
“Kâfir olan ve kâfir olarak ölenlerin cezası, Allah’ın, meleklerinin ve tüm [dürüst ve erdemli] insanların lânetine uğramaktır. Onlar bu lânet içinde kalacaklardır. Onların ne azapları hafifletilecek, ne de soluk almalarına imkan verilecektir.”

Âl-i İmrân 91:
“Kâfir olan ve kâfir olarak ölenlerden her biri (kendisini kurtarmak için) dünya dolusu altını fidye olarak verse bile asla kabûl edilmeyecektir. İşte onlar için acıklı bir azap vardır ve kendileri- ne yardım edecek hiç kimse bulamayacaklardır."

Nisa 145:
“Şüphe yok, Münafıklar Cehennem ateşinin en alt tabakasında olacaklardır. Onları kurtarmak için bir yardımcı da bulamayacaksın.”

İnançları ve Amelleri Kur’ân ve Sünnet’e Aykırı OlanlarCennet’e Giremeyecektir

Kur’ân’a göre kafirler ve münafıkların Cennet’e değil, Cehennem’e gireceklerini açıkladık şimdi de özel kâfirler konumunda olanların durumunu ana hatlarıyla açıklamaya çalışacağız.

Bunlar, materyalistler gibi mutlak inkârcılar değildir. Bunların Allah’a îmanları vardır ve çizgileri belirsiz olsa da Âhiret’e inançları vardır. Erdemli gördükleri amelleri de vardır. Ancak inançları ve amelleri İslâm’ın son kaynakları olan Kurân ve Sünnet’e uygun değildir.

Anlaşılırlığı kolaylaştırmak için başlığa çıkardığımız hükmü, aktüel hayatımıza giren şekliyle şöylece sorulaştırabiliriz:
İnançları ve amelleri Kur’ân’a ve Sünnet’e aykırı olanlar Cennet’e girebilirler mi?

Önce, cevaplarımıza kaynak oluşturacak temel bilgiler sunacağız.

Kur’ân ve Sünnet’e göre Cennet’e gireceklerin vasıflarını açıklamıştık. Kur’ân bu vasıfları yer yer ayrıntılı olarak açıklamakla birlikte genelde ikiye indirgemekte; îman edenlerin ve salih amellerde bulunanların Cennet’e gireceğini mesela şöylece açıklamaktadır:

“Hiç şüphesiz îman eden ve Allah’ın rızasını hedefleyerek İslâm’ın gerektirdiği salih amelleri yapanlar nimetlerle dolu; Ne’îm Cennetlerine gireceklerdir. Orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah’ın değişmez nitelikli vaadidir. O, karşı konulamayacak güç sahibidir. Her işini yerli yerinde yapandır.”
Şimdi “Îman edenler” ve “Salih ameller yapanları” ayrı ayrı inceleyelim.

I- Sunulan âyetler ve benzerlerinde açıklanan “Îman edenler” İslâm Dîni’ne inananlardır.
Genel mânasıyla İslâm, Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e bütün peygamberlerin teblîğ ettiği dindir. Bunu içindirki örneğin Hz. İbrahim, Mûsa ve Îsa gibi Peygamberler İslâm Dîni’nin peygamberleri olduğu gibi onların teblîğ ettiği Kutsal Sayfalar ve Kitaplar da tebliğ edildikleri dönemlerdeki orijinal yapılarıyla bu Dînin Kutsal Metinleri olmuştur. İslâm’ın peygamberliği Kıyâmet Günü’ne kadar geçerli olacak son Peygamberi (Nebîsi-Resûlü) ise Hz. Muhammed’dir. Son İlahi Kitab’ı da onun tebliğ edip örneklendirdiği Kur’ân’dır.

Son Peygamber olan Peygamberimiz Hz Muhammed, Bakara 178 ve özellikle aşağıda meâli verilecek Nisâ 136 dan hareketle İslâmî îmanı şöylece tanımlar:

“Îman, Allah’a, O’nun Meleklerine, gönderdiği Peygamberlerine, onlara vahyettiği Kitaplara, ve ölümden sonra dirilişe (Cennet’e ve Cehennem’e) inanmaktır.”
Kur’ân, bu esaslara inanılmasını emreder. Onları tanımamayı ve onlara inanmamayı sapıklık olarak niteler. Rabbimiz Kur’ân’da bu gerçeği şöylece açıklar:

Nisa 136:
“Ey îman edenler! Allah’a, Peygamberine ve Onun Peygamberi (Muhammed’e) safha safha indirdiği vahye îmanınızı pekiştirin / sımsıkı sarılın. Zira Allah’ı, meleklerini, kitablarını, peygamber- lerini ve Âhiret Günü’nü inkar eden, gerçekten şiddetli bir sapık- lığa düşmüştür.”

İnanmakla yükümlü olduğumuz İlahî Kitapların sonuncusu olduğu ve İslâm’ın yürürlükteki bütün buyruklarını içine aldığı için İslâm Dîni’ne îman, özelde Kur’ân’a ve onun sunduğu insan hayatını yönlendiren ilâhi yasalara îmandır. Kur’ân kendisine îmanı da şöylece emretmektedir:

Teğabün 8:
“Allah’a, O’nun Elçisi Muhammed’e indirdiğimiz Nûr’a; Kur’ân’a îman edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”

Açıkça anlaşılacağı üzere îman edenler, İslâm’a inananlardır; bütün Peygamberler ve Kutsal Kitaplarla birlikte, Hz. Muhammed’e ve Kur’ân’a îman edenlerdir.

II. Kur’ân, “Salih ameller yapanların” yaptıkları salih amellerle de genelde bütün kutsal Sayfalar ve Kitaplar’la, özelde Kur’ân’la emredilenleri göstermektedir.

Misallendirirsek; Kur’ân, salih amellerle cana-mala-inanca saygıyı; eşitlik, namaz, zekât, oruç, hac, cihad, danışma, barış, adalet, merhamet, liyakatlileri görevlendirme, sözleşmelere bağlılık, çev- reyi koruma gibi görevleri yapmayı; koyduğu evlilik, mîras, cezalar (hadler) ve kısas gibi sistemleri uygulamayı kasd etmektedir. Ayrıca ana-babaya, akrabaya, komşulara ihsanı, muhtaçlara yardımı, tüm insanlara merhameti göstermektedir.

Kur’ân, salih amellerle Allah’a ortak koşma, insan öldürme, zulüm, işkence, içki, kumar, zina, fâiz, yalan, kibir ve ırkçılık gibi haramlardan kaçınmayı işaret etmektedir.

Örnekler çoğaltılabilir. Çünkü İslâm’ın emirleri-yasakları, ahlâkî erdemleri bunlar ve benzerleridir. Özetlersek, Cennet’e götürebilmesi için Allah’a ve Âhiret Günü’ne îmanla yapılacak amellerin Kur’ân ve Sünnet’e uygun olması gerekir.

Kişisel beğenilere ve ideolojik tercihlere göre belirlenen inançlar ve ameller genelde hayır değil, şer üretirler. Cennet’e değil, Cehennem’e yol açarlar.

Bu ön bilgilerden sonra ilk sorumuzu sorabiliriz:
Allah’a ve Âhiret Günü’ne inançları ve yapageldikleri amelleri, Kur’ân’a ve Hz. Muhammed’in sözlü ve fiilî açıklamalarına aykırı olanlar Cennet’e girebilirler mi?
Bu soruya Kur’ân’la verilebilecek cevabın özü ve özeti şudur; Îmanları ve salih amelleri Kur’ân ve Kur’ân çizgisindeki Sünnet’e uygun olanlar Cennet’e girebilir, olmayanlar ise giremezler.

Çünkü İslâm, yukarıda açıklanmaya çalışıldığı üzere, Kur’ân’ın belirlediği ve Azîz Peygamberimizin örneklendirdiği çerçevede inanılmasını ve yaşanılmasını istemektedir.

Burada yapılan Îman ve Salih amel temelli açıklamaların bazı âyetlerle örneğin aşağıda meâllerini sunacağımız âyetlerle çeliştiği ileri sürülemez mi?

[“Hayır; iş onların anladığı gibi değil. Kim görür gibi Allah’a inanarak bütün benliğini O’na teslim edecek olursa onun Rabbi katında mükâfatı olacaktır. Onlar korkmayacak ve üzülmeyeceklerdir.”
“Rabbimiz Allah’tır deyip de dosdoğru olanların, korkuları olmayacak ve onlar üzülmeyeceklerdir. İşte onlar Cennetlik olacaklardır. Yaptıklarına karşılık sürekli olarak orada kalacaklardır.”]

Bu âyetlerin Cennet’e girmek için “Allah’a teslimiyeti” veya “Rabbimiz Allah’tır diyerek dosdoğru olmayı” yeterli gördüğü ve dolayısıyla zâhiren çelişki oluşturduğu doğrudur. Ancak herhangi bir konuda olduğu gibi bu konuda da Kur’ân âyetleri genelde Kur’ân’ın bütününden hareketle; özelde ilgili diğer Îman ve Salih amellere ilişkin âyetlerle birlikte okunmalıdır. Kural budur. Kur’ân, bütününden veya konu ile alakalı âyetlerinden bağımsız olarak oku- namaz.

Okunamayacağı içindir ki kişisel değerlendirmelerle; “Allah’a teslimiyet” göstermekle ya da “Rabbimiz Allah’tır deyip dosdoğru olmakla” Cennet’e girileceği söylenemez. Kaldı ki örneğin “Allah’a teslimiyet” ve “Rabbimiz Allah’tır deyip kendince doğru olmak” da diğer âyetlerin açıklamasına muhtaçtır.

İslâm’ın îman esasları ve salih amelleri ile tanışma imkânına eremediği için yalnızca akılla hareket ederek inanan ve fıtratları doğrultusunda erdemli bir hayat sürmeye çalışanlar ise hiç şüphesiz açıklanan genel kuralın dışındadır; istisnadır. Çünkü onlarilerde değinileceği üzere mâzurdurlar…

(DEVAM EDECEK)