Davalarının delisi" olan, ihlas abidesi liyakatli ağabeylerimiz ve dostlarımız vardı bir zamanlar...

Zamanlarından, ailelerinden, paralarından, emeklerinden fedakarlık ederler, özveriyle, samimiyetle, adandıkları ‘HAK DAVA ’ya gece-gündüz hizmet ederlerdi.

Hem de baskılar, yokluklar, engellenmeler, küçümsenerek horlanıp aşağılanmalara rağmen, her şart altında..

Şimdilerde ise, “hırslarının delisi” olan, yetenekleri sadece yalakalıktan ibaret, menfaatçi, kifayetsiz muhterisler doluştu ortalığa..

İhtiraslarının baş döndürücü yolculuklarında hep yükselmek ya da hep kazanmak için dalkavuklukta ve entrikalarda sınır tanımayan bu "sonradan görmeler", samimi “Dava Delileri”ne galebe çalmak üzereler!.

*        *         *


Allah cc, zalim bir topluluğa yardım etmez! 


İki yüzlüleri, kibirlerinden yanlarına yanaşılmayanları, muhterisleri, rüşvetçileri kendimizden uzak tutmazsak, ilahi tokadı yeriz. Allah cc, itibarımızı alır, zillet içinde perperişan kalırız.


Her makam, ağır bir İMTİHANDIR!


Haksızlık kimden gelirse gelsin ve kime yönelik olursa olsun, biz, mazlumdan, haklıdan ve Hak’tan yana olmalı, haksıza, zalime ve batıl a karşı durmalıyız! Velevki haksızlık eden babamız, kardeşimiz bile olsa!


Dengeler bunu gerektiriyor, konjenktüre göre böyle olmalı gibi “maslahat” gereği yapılan her yanlış, her haksızlık, apaçık bir zulümdür ve bumerang gibi o kararı alanlara, icra edenlere muhakkak döner!


Hiç bir haksızlık havada kalmaz! Hiç bir haksızlık!...


.   .   .


Fiziki şartları iyileştirmenin yanında, manevi bir iklim oluşturmazsak, bu gidişle memleket, kifayetsiz muhterislerin elinde oyuncak olacak!


Dünya malına, makamına ve konforuna tenezzülü olmayan, istikamet üzere olan, akıl, hikmet ve liyakat sahibi , ihlaslı insanların önlerini açmalı,  onları bulup ikna ederek işe koşmalıyız!


Yoksa korkarım, tuz, ha koktu, ha kokacak!...