Marko Paşa Taciz ve Tecavüz Mağdurlarının Dertlerini Dinler Ama Derde Deva Olmaz Mı?

Rahmetli Mümtaz İdil yazmıştı: Böyle bir tablo varken ne kutlaması yapacağız?

Çocuklara cinsel taciz ve tecavüz konusunda yıllardır çaba harcayan psikolog Hüseyin Kaçın, Odatv’ye şunları söyledi: “Taciz ve tecavüz mağduru erkek çocuklarının büyük bir kısmı, kaçınılmaz olarak ergenlik döneminde pasif eşcinsel olarak kimlik edinirler. Diğer bir kısmı da, seks düşkünü erkek olarak hayatlarına devam ederler. Kız arkadaşları ile büyüleyici aşk serüvenleri diye, duygusal başladıkları ilişkilerini seksle sonlandırırlar. İlişkileri kısa sürer ve konuştukça, kız arkadaşlarının da çocukken taciz ya da tecavüz mağduru olduklarını öğrenebilirler. Çok ileri derecede olmayan taciz mağduru erkek çocukları ise ergenlik sonrası yetişkinlik dönemlerinde, genelde travestilere gitme alışkanlığı edinirler. Travestilere gitme alışkanlığı olan erkekler, çocukluklarında kendilerinden büyük erkekler tarafından dokunma ya da temas olmadan istismar edilmişlerdir. Bu istismar, tecavüz boyutunda değildir. Hatta bilinç düzeyinde unutulmuş bir boyuttadır.”

Psikolog Hüseyin Kaçın’ın anlattıklarından çıkardığım önemli nokta ise şu: Özellikle tecavüze uğrayan erkek çocukların topluma tekrar kazandırılması, başlı başına bir sorun oluşturuyor. Bunların bir kısmı “eşcinsel” eğilimlere yöneliyor, çoğunlukla da “psikopat” düzeyde insana düşman kişiler oluyorlar. Yaşadıkları travmanın acısını toplumdan çıkarmaya çalışıyorlar.

Yargı bile çocuk istismarı karşısında çoğu kez mağdurdan değil failden yana tavır gösteriyor. Hele ki tecavüz veya tacize uğrayan çocuk kız ise, “dişi köpek kuyruk sallamasa” mantığı çalıştırılıyor.

Üç yaşında tecavüze uğrayan çocukların olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Ne çocuk bayramı? Hangi çocuk bayramı? Kimin için çocuk bayramı? Elinde elma şekeri ile gezen sapıklar için mi?

(Mümtaz İdil: Böyle bir tablo varken ne kutlaması yapacağız?, 20.04.2016)

Çocukken taciz ve tecavüz mağduru olmuş kişilerin terapilerinde psikolog kimliğinizle dinleyen kişi olarak, mağdurların bilinçleri ya da bilinçaltları ile karşı karşıya kaldığınızda insanlık adına utanırsınız. Elleriniz kollarınız bağlanır; vicdanınız sızlasın mı sızlamasın mı, gözlerinizden yaşlar aksın mı akmasın mı bocalar durursunuz. İçinize soğuk bir yağmur yağar ve sığınacak bir saçak altı ararsınız ama kendinizden kaçmak isteseniz de kaçamazsınız. İnsanlar o kadar yalan, bir o kadar da duyarsız ki; pislenmiş ve kirlenmiş ruhlarıyla ‘masum çocuklara’, ‘zalim büyükler’ olmuşlar.

Marko Paşa bile “dert dinler ama derde deva olmaz” iken, hiçbir tarikatadamı hiçbir cemaatadamı bu konularda dert de dinlemez, derman da olmaz hale gelmişlerdir. Tekkelerde zikir üstüne zikir çekilirken, dert çekenlerin derdine derman olacak şeyh efendilerimizi, mürşit büyüklerimizi arasak da bulamayız; çünkü toplumsal sorunların çözümünde onların sözü de yoktur eylemi de. Tekkelerde zikir çekilir, dem çekilir; ama dert çekilmez. Birileri bilsin, birileri görsün, birileri duysun: İslam tarihinin büyük eğitim kurumları olan tarikatlar, artık derde derman değildir! Tarikatlar eskiden adam gibi adam, er kişiler yetiştirirken artık

erilliğimizi çalan, kişiliksizleştiren bir yapıya dönüşmüş durumdadırlar. Mürşit uçurdukça fakir fukara, garip gureba, cahil cühela bir millet oluyoruz. İlahiyatadamlarımız da televizyonlarda geleneğe küfredip yenilikçi din anlatma derdinde oldukları için, onlar da derdimize derman olamıyor.

Temizlenmek imandandır diye bedenlerimizin kirinden pasından arınmak için yıkanıyoruz fakat ruhumuzun kiri-pası katran karası olmuş; imanımız kararmış...

Çocukların Afrika çöllerinde aç kalmasına sahte gözyaşları dökerken, ülkemizin karanlık odalarında çocukların bedenleri kirletiliyor. Çocuklara taciz ve tecavüz söz konusu olduğunda üç maymunu oynuyoruz; görmüyor, duymuyor ve bilmiyoruz.

Çocuk tecavüzlerini mağdurların kendilerinden bizzat dinler ve ruhlarında sakladıkları çığlıkları duyarsanız, bunu yetkililere anlatmaya çalışsanız da asla anlatamazsınız. Mağdurların çığlıklarını, içinizdeki insanlık adına oluşan utancı duyuramazsınız. Bürokratlar tecavüz olaylarında toplumun infialinden çekindiklerinden, çoluk çocuğun namusunu değil kendi koltuklarını korumayı daha elzem görürler. Bürokratlar koltuklarının büyüsünden kendilerini kurtulamadıkları için, toplumsal sorunları doğru okuma becerisine sahip değildirler ve bunun sonucunda da toplumsal yaralar çözülmek bir yana, daha da derinleşir. Toplumun bitmeyen, ardı arkası kesilmeden artarak devam eden sorunu taciz ve tecavüzler nasıl önlenir? Bu soruna bürokratadamları ve bilimadamları makul çözümler üretemezlerse, bürokratkadınları ve bilimkadınları nasıl bir çözüm üretmeyi düşünmektedirler?

Mademki bilim özgür düşünmek; bilim eşitlik; bilim adalet; bilim insanlık; bilim sorulmamış soruları sormak; bilim aklın ışığında üretilen çözümdür; o halde bilim, taciz ve tecavüzler konusunda neden bu kadar sus pustur? Hapishanelere suçluları sokmak sorunlarımızı çözmüyor. Çözüm olarak mağdurların elinden kim tutacak; ruhlarındaki yaraları kim saracaktır? Mağdurların acılarını polisler, savcılar, hakimler dindirebilir mi? Katiller ve suçlular, savcılar ve hakimlerden korksa suça bulaşırlar mıydı?

Suçlular mahkeme koridorlarına düşmeden çok önce, henüz çocukken okul koridorlarında ya sorunlu yaramaz bir serseri olarak öğretmenlerini bıktırmaktadır ya da ailelerinden göremedikleri ilgiden dolayı içlerine kapanık ve öğretmenlerinin ilgisinden de mahrum bir biçimde okul koridorlarında yalnız kalmaktadır. Öğretmenler geleceğin doktorlarını, avukatlarını, mühendislerini yetiştirdikleri gibi, geleceğin katillerini ve suçlularını da okullarda yetiştirdiklerinin farkında mıdır? Müfettişler okulların boya-badanasını, bahçelerini, dersliklerini ve öğretmenlerini teftiş ederler de; öğrencilerin ruhuna terbiye adına ne verildiğini teftiş edebilir mi?

Ruhu yaralanmış gencecik çocukların acılarına ortak oldunuz mu? Mağduriyetine mahkum edilmiş insanları dinlerken çaresiz kaldınız mı? Taciz ve tecavüz bir insanlık suçudur elbet ancak sonrasında bu mağdurların acılarının dindirilmediğini görünce, mücadele azmi kazanıyor, utanıyor, kızıyor, üzülüyor ve bir o kadar da umutlanıyorsunuz.

“Fırat kenarında bir kurt bir koyunu kapsa, korkarım ki onun bile hesabı kıyamet günü Ömer’den sorulur” diyen adalet timsali büyük insanın ruhuna hasretimiz ne zaman son bulur?

“Devlet, her çocuğa ruh sağlığı yerinde anne-baba sağlamakla yükümlüdür...” Belki bir gün büyük devlet adamları, çocukların ruhlarına dokunacak siyasi çözümlere imza atarlar…

Sevgili ülkemizde bir de taciz ve tecavüz mağduru çocuklar sorunu var! Hiç konuşulmayan; konuşulmak bile istenmeyen bir sorun hem de. Bu sorunu, aile ve toplum konuşmaz; devlet ise kurum ve kuruluşlarıyla hiç konuşmaz. Suçlular yakalanırsa hapishanelerde idam edilmezler fakat ne hikmetse kendileri intihar ederler. Mağdurlar canilerce öldürülmemişlerse, ölmekten beter bir hayat yaşarlar. Ne soranları vardır, ne de ellerinden tutan şefkatli bir el. Gözyaşları içlerine akar... (Kadına şiddet, taciz ve tecavüz mağdurları, 14 Ocak 2019)

Fethullah Gülen’i, çocukken tecavüz mağduru olmuş bir kişi olarak düşünürsek pek yanılmış olmayız.

Tecavüz mağduru çocuklar, ergenlik ve sonrasında, yetişkinlik dönemlerinde psikolojik destek almadan kolay kolay kurtulamayacakları, “Çoğul Kişilik: Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu” sorunu yaşarlar.

Üniversitelerimizde tecavüz konusunda hiçbir şekilde derinlemesine ve kayda değer bilimsel çalışmalar yapılmadığı için, bu konuda ortaya çıkacak büyük sorunların çözümüne yönelik iz sürmek hiç de kolay olmasa gerek.

Son söz olarak küçük bir notla nokta koyalım. Devletler taciz ve tecavüz mağdurlarının yüzdesinin tespit edilmesi ve buna bağlı olarak iyileştirme, sağaltım çalışmalarını köklü bir şekilde neden yapmazlar? Devletlerin yasal ya da varsa yasa dışı güçleri, tecavüz mağdurlarını tespit ederlerse; erkeksi yanları baskın olanlarını mafya babası, duygusal yanları baskın olanlarını dini eğitimler vererek tarikat ve cemaat lideri, zeki olanlarını ise gerekli eğitimlerden geçirerek istihbarat servislerinde değerlendirebilirler. (Fetullah Gülen tecavüz mağduru mudur?, 22 Ocak 2019)

Taciz ve tecavüzün kızı ya da erkeği olmaz; fakat bir kız çocuğunun başına bir şey geldiğinde feminist kadınlar adliye önlerinde bayraklı, pankartlı ve flamalı eylemler yaparlar. Erkek çocukları da kız çocuklarının sayısı kadar mağdur olur ancak bu çocukların kaderi kimsesizlik ve yalnızlıktır. Cezaevlerinde, erkek yetiştirme yurtlarında, kurslarda taciz ve tecavüz mağduru olmuşsanız, derdinizi kime anlatabilirsiniz? Allah’ın adaletinden başka sığınabilecek bir adalet bulabilir misiniz?

Diller, sayfalar, satırlar “Ebu Leheb öldü” diyorlar: Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed; Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Ne doğruluk, ne doğru; Ne iyilik, ne iyi.. Bahçende en güzel dal, Unuttu yemiş vermeyi. Günahın kursağında Haramların peteği! (Arif Nihat Asya)

Tacizin ve tecavüzün kızı erkeği olmaz ancak tecavüz mağduru erkek çocuklar, büyüdüklerinde pasif eşcinsel olurlar. Eşcinsel olmayı kabul etmek demek; size çocuk yaşta cinsel taciz ya da tecavüzde bulunan insanı haklı çıkarmak demektir. Taksim’de her Haziran ayında ‘onur yürüyüşü’ ya da ‘onur haftası’ adı altında İstiklal Caddesi’nde sözde onurlu onurlu yürüyen milletvekilleri, bir de bu açıdan baksınlar ne adına yürüdüklerine. Ruhlarında bastırdıkları tecavüz çığlıkları anne babaları ve toplum tarafından duyulmamış çocuklar; büyüdüklerinde eşcinsel haykırışlarla topluma meydan okumaktadırlar. Kapalı kapılardan, saklandıkları yerlerden sokaklara çıkan her beş-altı eşcinselin iki veya üçü çocukken tecavüz mağdurudur ancak bu gerçeği kim bilir ya da dile getirir?

Eşcinsellik, aslında erkeğin erkeğe tecavüzünden başka bir şey değildir.

Seks bağımlısı erkekler, kadınların namuslarını bıkmadan usanmadan nasıl kirletiyorsa, eşcinsel ilişkilerde de tek eşlilik asla söz konusu olmadığından, seks bağımlılığıyla eşcinseller birbirlerinin ruhlarını; yani duygularını sömürmektedirler. Travesti yahut transseksüeller çocukken nasıl mağdur olmuştur; gören duyan bilen var mıdır? Aile Bakanı; fahişelerin, travestilerin dertlerini dinlese de derman olabilir mi?

Sayın Cumhurbaşkanımız;

Recep Tayyip Erdoğan,

Kral Çıplak: Mavi Balina oyunu bir oyun değil, çoluk çocuğu intihara sürükleyen bir emirler zinciridir. Anne-babalar çocukları intihar ettikten sonra ağlıyor, sızlıyor ama giden gitmiştir. Ateş düştüğü yeri yakmıştır artık. Çoluk çocuğumuzu öldürmeyen ama süründüren bir o kadar tehlikeli bir durum daha vardır: On üç, on dört, on beş, on altı yaşında, yani reşit olmamış çoluk çocuk, gay sohbet sitelerinde kendinden büyük sapık ve sapkın adamlarla sözde kendi istekleri ile konuşuyor, buluşuyor ve erotik ilişkiler kuruyorlar. Mavi Balina’da çocukların bedenleri ölüyor, gay sohbet sitelerinde ise ruhları. Porno bir insanlık suçudur. Çoluk çocuk, gay sohbet sitelerinde fuhşun kurbanı oluyor. Emniyet Genel Müdürlüğü Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı detaylı bir inceleme yaptığında açıkça ortaya çıkacaktır ki Facebook, Twitter, Instagram sitelerinde taciz, tecavüz, eşcinsel, lezbiyen ve ensest ilişkiler kaygı verici bir boyutta yaygınlaşmaktadır. Artık çocuklar sokaklarda oyun oynamıyorlar, millet bahçelerinde, okul kütüphanelerinde kitap okumuyorlar. Anne babaların bilinçsizliğinden faydalanarak can sıkıntılarını erotik, yetmezse pornografik arayışlar ile gidermektedirler. Uyuşturucu bağımlılığı, sigara ve obezite ile mücadele eden İl Sağlık Müdürlükleri, Yeşilay gibi kuruluşlar, bu konuya yetiştirilmiş yetkin uzmanlarla acilen el atmalıdırlar. Devlet, demir yumruğunu yeni nesillerini korumak adına porno sitelerine en sert şekilde indirmelidir. Kısır siyasi çekişmelerin gürültüsü arasında taciz ve tecavüzün sesi pek çıkmamaktadır. Unutulmamalıdır ki mağdur çocuklar korkutulur ve susturulurlar; sesleri hiç çıkmaz. Bu çocukların davranışlarından şüphelenen ya da anlayan anne babalar, öğretmenler olursa belki son bir şansları olabilir.

‘Devleti’ yaşat ki ‘Millet’ yaşasın diyorsak, çocuklarımızı post-modern çağın bela ve musibetlerinden koruduğumuz oranda güçlü devlet oluruz. Yüzleri gülen çocuklar yetiştirirsek, ülkemizin de geleceği parlak olacaktır. Aksini düşünmek bile istemiyoruz.

Sadizmin Babası Marquis de Sade’ın ahlaksız hayatını aratmayan sapıklar ve sapkınlar artık her yerdeler. Pavyonlarda, barlarda, genelevlerde kaç mağdurun hayatı kararmaktadır? Lut ve İbrahim Peygamberler devrinde, Filistin diyarının türlü ahlak bozukluklarıyla Tanrı’nın gazabına uğramış iki büyük şehri olan Sodom ve Gomore, artık İstanbul’un da Ankara’nın da İzmir’in de Konya’nın da Edirne’nin de; yani tüm şehirlerimizin de diğer adıdır.

Hem bilim, hem eğitim ve hatta devlet de bu konuda üç maymunu oynamaktadır.

Bilim görmemiştir.

Eğitim duymamıştır.

Devlet bilmemiştir.

Çocuklar mağdur olmuşsa;

Allah’ın adaletine muhtacız.

[email protected]

Psikolog www.huseyinkacin.com