Türk siyasi hayatında çok partili sisteme geçiş, Tek Parti rejiminin Milli Şefi İsmet İnönü’nün Türkiye’ye lütfuydu. AnkaraII. Dünya Savaşı boyunca sürdürdüğü göreceli tarafsızlığını, savaşın galipleri safında yer alarak kaybetti. Çünkü Müttefiklerin, Türkiye’yi işgal etmelerinin önüne ancak böyle geçebildiler.

Ancak savaşın galipleri daha sonra iki ayrı blok olunca, Ankara, ister istemez Batı blokunda yer aldı. Kurtuluş Savaşının destekçisi Sovyet Rusya ile aramıza, NATO girdi, Soğuk Savaş yılları girdi, CIA’nın ‘Yeşil Kuşak’ projesi girdi. Uzun lafın kısası; çok partili sisteme geçişle birlikte kurulan siyasi fırkaların neredeyse hemen hepsi Washington, Londra ve Berlin üçgeninden icazet almadan sahneye çıkamadı. 

Geçmişteki kapatılmış veya halen mevcut partilerin ekserisi NATO partisidir. NATO konsepti dışında parti programları ve politikaları olmaz. Mesela Finlandiya’nın NATO üyeliğinin TBMM’de oybirliğiyle kabulü, bu iddiamın en önemli kanıtıdır.

14 Mayıs’ta yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesinde Finlandiya’nın üyeliğine konulan blokajın kaldırılması, Erdoğan’ın NATO müttefiklerine verdiği “beraber yürüdük biz bu yollarda, durmak yok yola devam” sinyalinden başka bir şey miydi ki?

Nasıl yani” diye sorabilirsiniz?

Şöyle ki; bir ülkenin NATO’ya girebilmesi için 30 üye ülkenin oybirliği gerekiyor. Ankara ile birlikte hareket eden Macaristan Parlamentosu da Erdoğan yönetimden aldığı mesajlarla Finlandiya’nın NATO üyeliğini Türkiye’den bir hafta önce onaylamıştı.

Türkiye'nin Finlandiya kararının, son dönemde başta ABD olmak üzere Batı’da giderek artan ‘Türkiye’nin ittifakın genişlemesine taş koyan ülke’ eleştirisine karşı bir adım olduğu" söylenebilir.  Nitekim bu adımla “NATO’ya bağlıyız” mesajı verildiği net şekilde anlaşılıyor.

TBMM'de sağcısı-solcusu, Kürtçüsü, Türkçüsü, İslamcısı tekmili birden NATO’cu mu?

Budapeşte'nin onayı ile birlikte Helsinki’nin NATO üyeliğinin önündeki son engel olan Ankara’nın önceki pragmatist bir pazarlığa dayalı taktiksel vetosunun TBMM’deki oylamada oybirliğiyle kabul moduna evrilmesi, TBMM'de grubu bulunan partilerin duruşunu göstermesi açısından önemli.

Ortaya çıkan sonuç şu; yok aslında birbirimizden farkımız aslında hepimiz düzen partisiyiz.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Amerikalıları yumuşattı!..

Finlandiya’nın NATO üyeliğini onaylayan protokol, oylamaya katılan tüm partilerin onayıyla kabul edildi. Bu konsensüs ne yazık ki her konuda sağlanmıyor. Konu NATO olunca akan sular duruyor. Adalet ve Kalkınma Partisi ile ittifak ortağı Milliyetçi Hareket PartisiMarksist literatüre göre “burjuva muhalefet” olarak tanımlanabilecek Millet İttifakı’nın kurucusu ve finansörü Cumhuriyet Halk Partisi ile büyük ortağı İYİ Parti de oylamaya katılarak “evet” dediler.

Fillandiya oylamasından önce Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim KalınWaşington temasları kapsamında ABD Kongresinde, Demokrat ve Cumhuriyetçi Partilere mensup Senatörlerle görüşmüş, Senato Dış İlişkiler Komitesi Kıdemli Üyesi İdaho Senatörü Cumhuriyetçi James Risch, Komite üyeleri Delaware Senatörü Demokrat Chris Coons, Maryland Senatörü Demokrat Ben Cardin ve Nebraska Senatörü Cumhuriyetçi Pete Ricketts, ABD Senatosu NATO Gözlemci Grubu Eş Başkanları olan Demokrat Partili Senatör Jeanne Shaheen ve Cumhuriyetçi Senatör Thom Tillis ile bir araya gelmişti.

Görüşmelerde Türkiye-ABD ilişkilerinin stratejik önemi, Türkiye’deki depremler sonrası iyileştirme ve yeniden inşa süreci, savunma sanayii alanındaki işbirliğinin önündeki engellerin kaldırılmasının konuşulduğu ifade edilen açıklamada, terörle mücadele konusunda işbirliği, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyelik süreçleri, Rusya-Ukrayna savaşının gidişatı, Güney Kafkasya ve Azerbaycan-Ermenistan müzakere süreci gibi konular değerlendirilmişti.

Dolayısıyla İktidar Partisi'nin seçim öncesinde ABD’nin start verebileceği bölgesel bir krizin veya ülke içinde yapabileceği manipülasyonun önüne geçmek için “evet” oyu kullanması anlaşılabilir.

CHP ve ABD…

Ancak Ana Muhalefet partisi CHP'nin böyle bir zorunluluğu olmadığı gibi eli de taşın altında yok. Mevcut parti yönetiminin Washington sevdası ve Moskova'ya mesafeli duruşu dikkatlerden kaçmıyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD ziyaretini bu bağlamda değerlendirmek mümkün.

Nitekim bu ziyaret daha sonra ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu, CHP Genel Merkezi'ndeki makamında ziyaret etmişti.

Görüşmede, İngilizceFransızcaRusçaAlmanca ve İtalyanca bilen, CHP Genel Başkan Başdanışmanı Ünal Çeviköz de bulunmuştu.

Bazen lidere çok yakın olmak şimşekleri paratoner gibi şimşekleri üzerine çekebilir. Türkiye'nin dış politikasına yönelik çok eleştirilen söylemlere imza atan ve Kılıçdaroğlu'nu dış politikada yönlendiren Ünal Çeviköz, kim araya girdi veya talimat verdiyse CHP'nin milletvekili aday listesine alınmadı. Ödüllendirildi mi, cezalandırıldı mı?

Mazlum Kobani'nin Ankara'daki izdüşümleri!..

Sözde siyasal Kürt hareketinin ana akım temsilcisi Halkların Demokratik Partisi ise görüşmelere iştirak etti ama oylamaya katılmadığı gibi kendisinden beklenilen “hayır” oyunu da maalesef vermedi. Böylelikle HDP ve diğer türevleri NATO partisi olduklarını tescillediler.

Bu görüşme ve oylama turnusol kağıdı işlevi gördü.

Şaşırdık mı! Hayır?

PKK/PYD/SGD Suriye'de işgalci Amerikalılarla işbirliği yapmıyor mu?

Hatta ABD Genelkurmay BaşkanıSuriye'de bu terör örgütünün kampını ziyaret ederek lider kadrosuna madalya takmadı mı?

Hadi HDPnin Amerikalılara vefa borcu var, pırasa bıyıklı Erkan Baş'ın, dört milletvekili bulunan sözde kapitalizme emperyalizme demediğini bırakmayan Türkiye İşçi Partisi'ne ne oluyor kardeşim?

Nitekim TİP de görüşmelere ve oylamaya katılmadı. Yani “NATO'nun genişlemesine hayır” demedi. Çünkü Erkan Baş'ın da başı Kemal Kılıçdaroğlu.

Neden mi?

HDP ve TİP’in yer aldığı Emek ve Özgürlük İttifakı, 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na oy vereceklerini açıklamıştı.

Bunların alayı sahte solcu olunca bu sahte sol partilerin “Erdoğan’a karşı bir alternatif” olarak arkasında vagon oldukları CHP'nin TBMM'de ki oturumda Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini coşkuyla desteklemesi normal.

Anti-Rusofil TKP'nin, NATO’cu CHP ile sınavı...

Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve Sol Parti de 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde Millet İttifakı’nın Cumhuriyet Halk Partili (CHP) adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyecekler.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı, Nurcu bir söylem olan “ehveni şer” yani “kötünün iyisi” olduğunu ileri sürerek Millet İttifakı’nın arkasında trencilik oynayan, küresel sistemden icazetli sahte sol partilerin alayı, ne yazık ki hem Millet İttifakı hem de kapitalist sistem hakkında kamuoyunu yanlış bilgilendirmekle kalmıyor üstüne üstlük yanlış yönlendiriyor.

Ne yazık ki işçi ve gençlik kitleleri içinde gelişen toplumsal muhalefet için bunlar kervankıran yıldızı. Dahası, Erdoğan’a bir alternatif olarak sunulan Millet İttifakı’nın iç ve dış programının mevcut hükümetinki ile köklü bir farklılığı yok. Al birini vur öbürüne.

Bizim jenerasyon hatırlar, TRT’de Osmanlı Bankası’nın reklamı döner dururdu; “Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankasıyız” diye. Bunlarınki o hesap, hepsi “Osmanlı Bankası”.  

Öte yandan, mevcut ABD Başkanı Joseph Biden, 2020’deki ABD seçimlerinden önce New York Times’a verdiği bir röportajda, Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu önderliğindeki Millet İttifakı’na desteğini açıkça ifade etmişti.

Emperyalist merkezlerde Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu’nu tercih eden egemen çevrelerin beklentisi, Ankara’nın NATO’nun Rusya’ya karşı savaşına etkin olarak dahil olmasıdır.

Nasıl olsa Kılıçdaroğlu; Büyük NATO güçleri ile ilişkileri iyileştirmeyi ve New York ve Londra’daki mali oligarşi çevreleri ile beraber Türkiye ekonomisini “düzeltmeyi” vaat ediyor.   Fırsat bulur mu bilmem.

Lingo lingo listeler!..

Yüksek Seçim Kurulu’na sunulan listelere bakıldığında AK Parti ve CHP'nin büyük oranda milletvekili kaynaklarını yeniledikleri görülebiliyor. Sadece MHPTBMM grubunu, bu değişim rüzgarına feda etmedi. Belki de Bahçeli, bu değişimi gerçekleştirebilecek siyasi iradeyi bulamadı.

Ama Dr. Devlet Bahçeli şunu yaptı; Cumhur İttifakı’na katıldı lakin partisini kendi amblemi ile seçimlere götürüyor. Bahçeli'nin bu kararı, özellikle Kürt kökenli seçmenlerin gönül rahatlığı içerisinde AK Parti'ye oy vermesini sağlayabilecek.  Onun bu tavrı, Erdoğan'ın elini büyük ölçüde rahatlattı denilebilir.

Dr. Devlet Bahçeli, seçim sonrası MHP'den üremiş partilerin belki tek bir çatı altında toplanmasına yol açacak bir süreci başlattı.

Genel olarak tüm partilerin aday listelerinde boy gösteren yeni isimlerin birçoğu kamuoyunda tanınmış değil. Ayrıca Parti örgütleri Genel Merkezlere gönderilen/ verilen/ dikte ettirilen isimleri anlamakta zorlanıyor. Oysa bu, değişimin dönüşümün habercisi.

Tıpkı Birinci Meclis gibi her siyasi fırkanın, akımın temsil edildiği bir Meclis aritmetiğinin ortaya çıkması için uğraşılmış. 

Seçim sonrası sadece  politik dinamikler değişmeyecek.  Atina ile ilişkilerimiz ABD'nin istekleri doğrultusunda daha barışçıl bir iklimde devam edecek. Yunan politikacılar ve Türk siyasiler, Bülent Ecevit'in ilgili şiirini yeniden keşfedecekler. Sirtaki ile Zeybek güzellemeleri yapılacak.

Doğu sınırlarımız biraz ısınacak.

Bakü-Tahran geriliminin sıcak çatışmaya evrilme olasılığı yüksek görünüyor. İran-Suudi Arabistan yakınlaşmasına karşı, Türkiye-İsrail ilişkileri her açıdan gelişecek. “İki müttefik ülke” konsepti ile hareket edilecek. Çünkü İsrail'in güvenliğinden Türkiye sorumlu. “Dünya Yahudi Kongresi, İsrail'i Türkiye'ye emanet etmiş” diyorlar.

Güney sınırımızda işler daha bir zorlaşacak.

Çin'in arabulucuğunda İran ve Suudi Arabistan yakınlaşmasının Şam'a ağırlığı çökecek. Beşar Esad ile aynı masaya oturmayan TürkiyeABD'nin de dayatması ile Mazlum Kobani ile masaya oturacaktır.

Bu Mazlum Kobani denilen adama bir de kırmızı pasaport verilirse hiç şaşırmayın.

Muhtemelen tüm milliyetçi söylemlerine rağmen AK Parti'nin büyük paydaş olacağı yeni koalisyon hükümeti, tıpkı Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi modelinde olduğu gibi Suriye'de Demokratik Suriye Güçleri yani PKK/PYD/YPG'nin koruyuculuğunu üstlenebilir.

Bir tarafa not edin, zamanı gelince çıkarır okursunuz.