Batı paradigmalarıyla oluşturulan eğitim sistemi, bu coğrafyaya giydirilen bir deli gömleğidir. Batı merkezci anlayış, tüm çıktılarıyla, Batı’nın çıkarlarına hizmet eder.

Bize “küresellik” maskesiyle cilalanarak sunulan tüm doktrinler, bizim kendi tarihimize, kültürümüze, milli-manevi değerlerimize ve dünyaya asırlarca  model olarak sunduğumuz insan merkezli kadim medeniyetimize yabancılaşmamıza sebep olmuştur.

Bugün yeniden şekillenen bir dünyada, mevcut eğitim müfredatımız ile, düşünen, üreten, bilimsel bilgi ve bu toprakların değerleri ile donanmış nesiller yetiştirmemiz ve dünya arenasında söz sahibi olmamız zordur.

Hz. Mevlana’nın “pergel metaforu”nda formülüze ettiği gibi; bir ayağı Anadolu coğrafyasına basan ve diğer ayağı dünyayı dolaşarak sözünü söyleyen milli ve yerli bir neslin yetiştirilmesi için müfredat değişikliği kaçınılmazdır.

Batı’nın seküler eğitim sisteminde, bilgi, sömürmek için gücün elde edilmesi gereken bir materyaldir. Bilgi materyale dönüşünce, o bilgiyi üreten insan da materyalistleşir, dünyevileşir hatta sadece bu açıdan yaklaşınca firavunlaşır.

Bilgiye, sömürmek için gücü kazandıracak ‘materyal’ olarak bakan bir eğitim sisteminin, insanlığa vahşet, kan ve gözyaşından başka vereceği bir şey yoktur.

O yüzden, bu eğitim sistemi, sanki hayatımızı daha fazla anlamsızlaştırmakta, ben merkezci ve konformist fertler yetiştirmektedir.

Bu eğitim sistemi, çocuklarımızı ruhen özgürleştirmek yerine, teknolojinin ve sadece dünyaya ait arzu ve isteklerin kölesi kılmaktadır.

Bu eğitim sistemi, insanı, sömürmek için güç üreten bir ‘makine’ye dönüştürmektedir.

Bu eğitim sistemi, üniversiteleri, sadece iktisadî faydacılığın merkezleri hâline getirmiştir.

Bu eğitim sistemi, yalnızca ‘Nasıl daha fazla üretebiliriz?’, ‘Nasıl daha fazla tükettirebiliriz?’, Nasıl daha fazla sömürebiliriz?’, ‘Nasıl daha fazla güç elde edebiliriz?’ sorularının cevaplarını buldurmayı hedeflemektedir.

Bu eğitim sistemi, çocuklarımızın zihin dağarcıklarında gereksiz bilgi çöplükleri ve anlamsız bilgi yığınları oluşmasına yol açmaktadır. 

Bu yüzden eğitim sistemimizin, kadim medeniyet değerlerimizi modern bakış açısıyla kaynaştırmış, yenilikçi, kendine güvenen, eleştirel bakış ve düşünme biçimine sahip fertler yetiştirecek bir müfredata acilen kavuşturulması, istikbalimiz ve istiklalimiz açısından hayati önem taşımaktadır.

Eğitim sistemimizin, vatan ve millet sevgisiyle dolu, irfan köklerine bağlı, hak ve özgürlüklere saygılı nesiller yetiştirecek bir müfredata acilen kavuşturulması, mühim bir milli meseledir.

Acilen bu topraklara ait milli-manevi değerlerimizin oluşturduğu kavramlarla kendi çözümlerimizi üretmeliyiz.

Kendi özümüze dönüp, kendi eğitim paradiglarımızı oluşturarak, yeniden şekillenen dünyayı daha net okumalıyız.

Böylelikle kadim medeniyetimizi yeniden inşa ederek dünyada Hakkı hakim kılmak için söz sahibi olabiliriz. Bugün maneviyattan, insani değerlerden koparılarak planlı bir şekilde ruhları iğdiş edilmiş modern dünyanın zavallı insanları, hakiki huzuru aramaktadır. Bunun yanında mazlum İslam coğrafyalarının çaresiz insanları, üzerlerine karanlık bir kabus gibi çöken küresel şer güçlerin vahşetlerinden bir çıkış,  bir ümit ışığı aramaktadır. İnsanlığın, zulümlerden kurtulması için, can, mal ve namus güvenlikleri için, adalet için, sömürünün sona ermesi ve emeğin karşılığının verilmesi için, yeryüzünün ıslahı ve refahı için, yeniden adil bir küresel sistem ortaya koyma sorumluluğumuz vardır.

İşte bizim millet olarak tarih yazan, tarih yapan, tarihe yön veren vasfımızı yeniden kazanabilmemiz için, Milli Eğitim müfredatımızda, kadim medeniyet köklerimizden beslenerek modernize edilmiş bir paradigma değişikliğine acilen ihtiyacımız vardır.

Tarihi de ancak, kökü derinlerden beslenen bir nesil  yapar!..