Edebî eserler, içinde üretildiği dönemi kavramak açısından çok ciddi veriler barındırabilir. Çağının birer tanığı olarak kabul gören edebî eserler arasında objektif ve nitelikli olanlar kadar, yanlı ve ideolojik saplantılarla kaleme alınmış olanları da vardır. Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesiyle sonuçlanan 27 Mayıs Darbesi etrafında üretilen ikinci grup eserler, Türk edebiyatı içerisinde son derece ibretlik bir edebî külliyat olarak edebiyat tarihindeki yerini almıştır.
Darbeleri işleyen edebî ürünleri baktığımızda, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerini konu alan sayısız roman, öykü ve şiir üretildiğini ve bunlarda darbe mantığının sert bir şekilde eleştirilerek mahkum edildiğine tanık oluruz. Fakat aynı kesim edebiyatçıların 27 Mayıs darbesini eleştirmek şöyle dursun, bu kanlı darbeyi övmeye yeterli kelime bulamadığına şahit oluruz. Daha çok sol tandanslı edebiyatçıların gösterdikleri bu çifte standartlı yaklaşım, daha sonraki askeri müdahalelerin de bir çeşit “davetçisi” olmuştur.
Nazım Hikmet ve Attila İlhan’ın tavrı
Sosyalist kimliğinin dışında hümanist temalı şiirleriyle de tanınan Nazım Hikmet’in cuntacılara verdiği destek beklenenin epeyce üstündedir. Bu destek öyle samimi ve içtendir ki Nazım Hikmet, darbecilerin programına destek olmak maksadıyla tek mal varlığı olan parmağındaki yüzüğünü Moskova’dan gönderip cuntacılara bağışlamak ister. Darbe gerçekleşmeden önce kaleme aldığı “Diyet” adlı şiirinde Başbakan Menderes hakkında hakaret içeren sözler sarf eder:
Gözlerinizin ikisi de yerinde,
Adnan Bey
İki gözünüzle bakarsınız
İki kurnaz
İki hayın
Darbe zamanlarında “Kışlalarda gürül gürül borazanlar çalınır” isimli şiiriyle darbecilere selam çakan Attila İlhan, amansız bir darbe savunucusu olarak karşımıza çıkar. Daha çok ulusalcı görüşleriyle bilinen Attilâ İlhan “Ay Yıldız’ın Altında” adlı şiirinde Kuva-yi Milliyeci olarak tanımladığı darbecilere, zalim Demokrat Parti yanlılarına nasıl muamele etmeleri gerektiği konusunda akıl verir. Onların karşısında durmalı, saçlarından tutmalı ve ha deyince de birbirine vurmalıdırlar:
Zalımların karşısında durun ha
Saçlarından saçlarından tutun ha
Ha deyince birbirine vurun ha
Cuntacılara göz kırpan Cemal Süreya
İkinci Yeni Şiiri’nin önemli isimlerinden Cemal Süreya, ülkenin bir askerî darbeye adım adım götürüldüğü günlerde “555 K” şiirini kaleme alır. Darbeye göz kırptığı mısralarında, “Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını / İşte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz” diyerek Demokrat Parti yanlılarına aba altından değil, doğrudan sopa gösterir.
555 K şiirinin başlığı, çok enteresan bir şifredir aslında. Demokrat Parti’yi protesto eyleminin şifresi. Yani; 5. ayın, 5. gününde, saat 5’te Kızılay Meydanı’nda buluşalım demekti. Cemal Süreya, şiirinde Demokrat Parti’yi baskıcı ve zalim olduğu gerekçesiyle eleştiriyordu. Ona göre Demokrat Partililer; karanfil bıyıklı genç teğmenleri, ak saçlı profesörleri ve öğrencileri katleden Millet hainleri idiler.
Cemal Süreya’nın darbeyi öven mısralarına “Kısa Türkiye Tarihi II” adlı şiirinde de rastlıyoruz. Bu şiirinde darbe anayasasını bir gül devrine benzetir. 1924 Anayasasını akasyaya, 12 Eylül anayasasını zakkuma benzetirken, alkış tuttuğu 60 darbe anayasasını ise güle benzetir:
Üç anayasa ortasında büyüdün
Biri akasya
Biri gül
Biri zakkum
Sen de mi Tanpınar!
Darbe konusunda sergilediği tutumla pek çok insanı hayretlere boğan isim Ahmed Hamdi Tanpınar’dır. Bu hayal kırıklığının temel sebebi Tanpınar’ın, hayatı boyunca verdiği ilmî ve edebî eserleriyle maziyi, şimdiyi ve istikbali geleneksel bir bütünün parçaları olarak ele alarak yaptığı tahlillerde muhafazakar insanların gönlünde taht kurmuş olmasıdır. Darbe, beklenmeyen yerden gelmiştir yani.
Darbecileri övmede beklenmedik bir performans sergileyen bu büyük fikir adamının tutumu karşısında yıllarca onu öve öve yere göğe sığdıramayan sağ cenaha “Sen de mi Brütüs!” dedirten Tanpınar, Yassıada’da tutuklu bulunanlara yapılan işkenceleri mazur gösterir ve Menderes’in idam edilmeyi hak ettiğini söyler. Bu filleri işleyenlere minnettarlığını da, “Bu adamlara minnettarım. Demokrat Parti ejderhasından bizi kurtardılar. Vatan temizlendi.” şeklindeki sözleriyle ortaya koyar.
Tanpınar, 20 Eylül 1961 tarihli notlarında Adnan Menderes ve arkadaşlarının asılmasının fotoğraflarını gazetede görür ve bunun üzerine akıllara durgunluk veren şu cümleleri karalar:
Adnan Bey'in ve bir iki gün evvel iki arkadaşının gazetelerdeki resimleri... Zavallı budala. Kaç defa İsmet Paşa kendisine fırsat vermişti. Başında bu kadar sevilen adamdı ki bu sevgi yüzünden bir aziz olabilirdi. Meğer bütün bu adamlar, bu iş, aç tahtakuruları, yer solucanları, kurtlar, yılanlar gibi bekliyormuş. Politika… Halk Partisi'nin en menfur adamı bunların yanında ister istemez evliya kalır. Bu demektir ki her şey rejimde, sistem ve şirazededir. İsmet Paşa şiraze adamdı.
Ve diğerleri …
Tek Parti döneminin “tapınmacı” şairi Behçet Kemal Çağlar, darbe ile coşkuya kapılarak “Hürriyet Şehitlerine” adlı şiirini kaleme alır ve Demokrat Partililere türlü hakaretlerde bulunur. Ahmet Kutsi Tecer ise darbeyi methetmekte daha ön görülüdür. Darbe sevinciyle kaleme aldığı, “Ey şimdi sevinçten gülen, ağlayan / Unutma! Bugünü her yıl kutlarsın” şeklindeki mısraları hakikate dönüşür ve 27 Mayıs darbesinin yıl dönümü, ülkede yaklaşık 20 yıl boyunca “Hürriyet ve Anayasa Bayramı” adıyla kutlanır.
Necati Cumalı, “Bir gül açıyorsa şimdi Türkiye'de / Aşkla, ümitle açıyor” mısraları ile kanlı 27 Mayıs’ı bir güle benzetir ve darbeyi yerlere göklere sığdıramaz. Fazıl Hüsnü Dağlarca, darbeyi Türklerin Ergenekon’dan çıkışına benzeterek darbeci cuntacılara güzellemeler sıralar. Dağlarca ayrıca, darbenin ardından “Özgürlük Alanı” adlı bir şiir kitabı da çıkararak meşhur 28 Nisan olaylarına karışan öğrencileri kurtarıcı olarak tasvir eder. Salâh Birsel, “Sisten Sonra” adlı şiirinde, “Günaydın hepinize Türk ordusundan” mısraları ile 27 Mayıs sabahını selamlamayı ihmal etmez.
27 Mayıs 1960 darbesini şiirlerinde, yazılarında, öykü ve romanlarında öven edebiyatçılarımız, elbette ki bu isimlerle sınırlı değil. Bu isimler arasında normal şartlarda darbecilere destek vereceği asla akla gelmeyecek Tanpınar ve Dağlarca gibi isimleri de hayretle görmekteyiz. Bu isimlerin bu şekilde davranması üzerinde geçim endişesi, korku ve en önemlisi de aydınlarda şahsiyet bırakmayan sistemin de büyük payı olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Esas itibariyle söz konusu tutum, dönemin yazar ve aydınlarının genel durumunu da yansıtması bakımından dikkat çekicidir.