Narin’i konuşacaktık, hastane çetesi çıktı. Tam onu konuşacaktık, F.G’nin ölüm haberi geldi. Gündem FETÖ’ye kilitlenmişti ki, Bahçeli, Öcalan’a bir çağrı yaptı. PKK’yı konuşacaktık, Teröristler TUSAŞ’a saldırdılar. Bu şartlarda artık Anayasa değişikliği filan konuşulmaz.

FETÖ’nün ölümünün ardından, iki ayet meali attığım için birileri kızılca kıyameti koparttı. Niye lanet olsun dememişim. Fuat Doğunun komutasında Adam İskenderun’da Telli muhaberat istihbarat görevlisi olduğundan beri devletin içinde. Nurlu Süleyman’la da arası iyi, Ecevit’le de. Zaten birine şefaat edecek olsa, o hakkını Ecevit için kullanacak biri. Aslında CHP ile ilişkisi daha da eski. Kasım Gülek ile daha o günlerde diyalog kurmuş. Diyanetle bağını sağlayan da Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar Tunagür. FETÖ dedikleri bu ”Dinlerarası Diyalog” projesi yine yarın resmi ve aynı zamanda CIA/NATO projesi. FETÖ’nün aklını yöneten kurum ise RAND Corp. Başındaki isim ise G.Fuller. Bunu ilk açıklayan kim? “Bu din benim dinim değil” derken orada eleştirilen sadece “Resmi din öğretisi” değil “Amerikano İslam’dır”. Birileri “The Cemaat”ı tanımazken ben onlara “The selamun aleykum” bile demedim. Hoşgörü Ödülü bana ya da Toktamış Ateş’e değil, birlikte yaptığımız programa idi. Çünkü bizleri yanlarına çekmek istiyorlardı. F.G. sadece NATO, AB ile değil, Dinlerarası diyalog kapsamında İsrail’le, daha doğrusu Yahudi lobisi ile ve Vatikan’la birlikte hareket ediyordu. Başında beri söylüyorum, FG ile BÇG bir paranın iki yüzü gibidir. NATO’da “Tehlikenin rengi” “Kırmızıdan Yeşile” dönünce “ılımlı İslam”a Havuç, “Radikal İslam”a Sopa göstereceklerdi. Bunları daha önce de yazdım. Kalkancı tarikatı BÇG’nin “tarikat gerekiyorsa onu biz de kurarız” diye örgütlediği bir Tarikattı. Evet, bunları 33 yıldır anlatmaya çalışıyorum, ne REFAHYOL döneminde anlatabildim ne de AK Parti döneminde. Gülen ölünce, ben de o kalabalığa katılıp aynı şekilde slogan atsaydım, o kalabalıktan ne farkım kalırdı ki! Onların önemli bir kısmı, AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi AKP’liler ve AKP’nin papatyaları dediğim çevrelerden birileri. Ya da onların dolduruşuna gelen, yazdığımı bir bütün olarak okuyup düşünme gereği duymadan dolduruşa gelen birileri idi.

Neyse iyi oldu. Bu vesile ile bazı gerçekleri tekrar anlatmam, açıklamam için bir vesile oldu. Ya hu, dün Binali Yıldırım, meydanlarda “CHP gelirse Apo’yu serbest bırakacaklar, AF çıkartıp cezaevlerini boşaltacaklar” diye oy istemiyor mu idi. Peki bugün bu işi kime ihale ettiler, kime yaptırmak istiyorlar. Anayasa değişikliği kılıfı içinde bir genel af bir de Uluslararası sisteme uyum için gerekli düzenlemeler yok mu? Hep Anayasa değişikliği konuşuluyor da ilk 4 madde dışında bir şey duymuyoruz.  Öte yandan Erdoğan her fırsatta “Uluslararası sistemle birlikte hareket etmek”den söz etmiyor mu? Aslında anayasa değişikliği aynı zamanda bu uluslararası sistemin talebi.  “Uluslararası sistem” dedikleri yapı, aslında FETÖ’yü örgütleyen “üst akıl”(!?) değil mi? İstanbul sözleşmesi Lanzarato gibi, bu üst aklın teklif ettiği düzenlemeler konusunda AK Parti-CHP, MHP-HDP birlikte hareket etmiyor mu?

FETÖ 17/25 de ortaya çıkmadı ki. O zamanda aynı şeyi yapıyorlar, söylüyorlardı. 15 Temmuz “2. Susurluk kazası” (!?) oldu. 15 Temmuz’dan önce yazılı, sözlü iktidar sahiplerini doğrudan ve dolaylı olarak kaç kez uyardım. Dinleyen mi var. O zamana kadar zaten “ne istediler de vermediler ki?”. Paralel Devlet yapılanması REFAHYOL’dan beri var. Demirel’in “sevgili kızı Çiller” ve Merak Akşener o hükümette kimleri temsil ediyorlardı! Türkiye’de her zaman bir paralel devlet oldu. Bazan göründüler, bazan görünmediler ama, her darbeden sonra kurulan ara rejim hükümetlerinde yer alanların tamamı, ABD, AB NATO iltisaklıdır. Ve üyelerin tamamı batıcı ve en az üçte ikisi MASON’dur. Mason locaları başında beri ve tabi Sabatay lobisi her zaman Paralel devlet misyonu üslenmiştir. Amerikano İslam’ın Misyoneri F. Gülen öldü gitti. Şimdi o gitti diye, NATO, ABD, İngiltere, AB, İsrail, Vatikan bu defteri kapatacak mı sanıyorsunuz. Bakın onlar 40 ayak gibidir. BOP o misyona bağlıdır HABAT da AGARTHA da. OKTAR da öyle değil mi? “Dahlan senaryosu” da aynı misyonla ilgili. O zaman FETÖ öldü diye niye seviniyorsunuz, bilin ki, FETÖ MİSYONU bütün heybeti ile görevi başında.

Apo’yu paketleyip teslim ettiler ve “asmayacaksınız” dediler. Asabildiler mi? O ip atanlar şimdi ne diyor. İşi bitti mi, ister paketlerler, isterse Oktar örneğinde olduğu gibi cezaevinde tutarlar. Kuklalar, kuklacı tarafından kullanıldıktan sonra itina ile paketlenir. Ben kuklaya değil kuklacıya bakıyorum. Siz kukla taşlıyorsunuz. Ve benim sizin aranız yerim yok. Ben dün sizi dolduruşa getirenler ile ilgili AK   Partinin içinde ki FETÖ’nün zihniyet ikizlerine karşı uyarmak istedim, başaramadım. Ama sanık oldum! Bu da AK Parti içindeki AKP’lilerin gücünü gösteriyor. Ve “reisi” birileri yine kandırıyor!? Umarım bu arada birileri yazdıklarımı, Tv kanallarında, YouTube’deki konuşmaları izleyip ne dediğimi ve ne demek istediğimi şimdi daha iyi anlamışlardır.

Bir FETÖ imamı öldü, şimdi, daha öfkeli, intikamcı bir düzine FETÖ imamı işaret bekliyor. Tek bir ABD/CIA/RAND imamı olmayacak artık. AB, İngiltere, Afrika, Arap dünyası, İsrail, Vatikan birlikte mi hareket edecekler, yoksa herkes kendi imamını kendi mi seçecek. Bunlar sığındıkları ülkelerin istihbarat örgütleri tarafından bundan sonra nasıl kullanılacak. Aralarında, para, mal paylaşımı nasıl olacak. Bu elemanların ellerindeki bilgiler, belgeler, dosyalar ve kasetler, tam böyle bir zamanda sosyal media üzerinden yayınlanmaya başlarsa ne olacak. Birileri Türkiye’ye yönelik kin ve öfke ile, intikam almak için birileri üzerinden hedef göstererek suikastler yapmaya kalkarlarsa ne olacak? Maalesef 100 bin liraya savcı vurma pazarlığı yapılan bir ülkede yaşıyoruz. En son TUSAŞ saldırısı önümüzde. Türkiye’nin en önde gelen Savunma Sanayi tesislerinden birinde çalışan mühendisler ve işçiler hedef alınıyor!

Anlayın artık. Bu iş algı operasyonları, troller üzerinden öfke örgütlemekle çözülecek bir hadise değil.

Biz ne yazık ki ne FETÖ’yü ne 15 Temmuz’u ne PKK gerçeğini tam olarak biliyoruz. Vakıayı doğru teşhis etmeden yapılan bütün operasyonlar boş iştir. Ben Apo için “Ailedendir” diye Derin aileyi işaret ederek söylediğim sözler bile saptırıldı. Biz bu kafa ile ne Muhsin Yazıcıoğlu ne Eşref Bitlis ne Uğur Mumcu ne Hırant Dink cinayetini çözebiliriz. Hablemitoğlu cinayetini çözebildik mi? Çözemeyiz. Narin’i niçin öldürdüler biliyor muyuz? Ya da bu akılla Sinan Ateş cinayetinin çözülmesini çok beklersiniz. CoVID sebebi ile PKK’nın kanlı terör eylemlerinden daha çok insan öldürüldü, hesabını sorabildik mi? CoVID üzerinden  PCR, mRNA soygunlarının hesabını sordular mı? Bu karambolde Hastane çetesi de korkarım kaynak gider, bakarsınız bir ara yine bu defa Dializ çetesinden söz ederiz. Bu akılsızlıkla devam edecek olursak korkarım, gelecek günler geçen günleri aratır.

Sahi (Ali İmran 159)’de Allah (cc), Resulullah’ın şahsında bize ne diyordu: “Sen yalnızca Allah'ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli bir nobran olsaydın (Eğer kötü huylu, sert mizaçlı, katı yürekli olsaydın, akılsızca davransaydın) kesinlikle etrafından dağılıp gitmişlerdi. O halde onları bağışla, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işlerde onların görüşlerini al. Sonra bir kere karar verdin mi artık Allah'a dayan, çünkü Allah, kendisine güvenenleri sever”. İnsanlar ne kadar katı yürekli oldular. Nasıl öyle bağırarak konuşuyor, birbirlerine küfürler ederek, onlar tehdit ederek, parmak sallayarak konuşuyorlar, karşısındakileri ve onların çevresini aşağılıyorlar”.

(Enam 108)’de ne buyuruyordu Allah, “Onların Allah’tan başka yardıma çağırdıklarına (ilahlarına) sövmeyin. Onlarda (size karşılık olarak) düşmanlıkla ve bilgisizce Allah'a sövmesinler (sorumlu olursunuz). Böylece her topluma yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra onların dönüşleri Rablerine olup, bütün yaptıkları kendilerine haber verilir”. Peki son günlerde yaşananları hatırlayın, öfkesi aklını zail etmiş kalabalıkların sözlerini hatırlayın ve bu ayetler açısından düşünün bir. Onların, önünde gidenler, arkalarından gelenler bu sözlerinden dolayı müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulacaklarını hiç düşünmüyorlar mı? Başkalarına haddini bildirmeden (!?) önce kendi haddinizi bilin. Tevbe edin, tevbe!

Evet,  Bakara (155-157) “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele! Onlar, başlarına bir musibet geldiğinde, ‘Doğrusu biz Allah’a aidiz ve kuşkusuz O’na döneceğiz’ derler. İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir ve işte doğru yola ulaşmış olanlar da bunlardır”. Müslümanlara söylenen bu söz, aslında Müslümanların şahsında bütün insanlar için bir irşad ve bir uyarıdır. Ötekiler de O’ndan geldi, hayır da şer de O’ndan geldi. Şeytan da O’ndan geldi, o bizi Rızasına çağırıyor. Ve hepimiz tekrar O’na döndürüleceğiz. Evet (Hac 68-69) “Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında kıyamet günü Allah aranızda hükmünü verecektir. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında kıyamet günü Allah aranızda hükmünü verecektir”. Bir de (Nahl 92)’ye bakın isterseniz: “Sakın, bir grubun diğer gruptan daha güçlü olması sebebiyle yeminlerinizi aranızda (güçsüzler aleyhine) bir kandırma aracı yaparak, ipliğini iyice büktükten sonra geri çözen kadın gibi olmayın. Allah bu şekilde sizi imtihan etmektedir. Ve O, hakkında görüş ayrılığına düştüğünüz şeyleri kıyamet gününde size mutlaka açıklayacaktır”.

Unutmayalım ki, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir” Onun için “gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövenler” gibi olmayalım. İnsanlar suçlu ve günahkâr da olabilir. Onlarınki manevi bir hastalıktır. Görevimiz suçluları ve günahkarları cehenneme göndermek değil, onları Hakka ve Hayra çağırarak, tevbe etmeye ikna edip, Rızaya yönlendirmektir. Bir Hekim’in bir Hastaya yaklaşımını kendimiz için yöntem olarak kullanmaktır bu gibi konularda aslında. İsterseniz Gazze’ye bakalım bir de! “Müslümanlıkları bîçârelerin öyle büyük. Bir cinâyet ki: Cezâlar ona nisbetle küçük!” Bizim İslam dünyası olarak hali pür melalimize gelince; “Sanmayın: Şevk-ı şehâdetle coşan bir kan var / Bizde leşten daha hissiz, daha kokmuş can var!” O konuda bile değil mi ki, önceleri “bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler” demiyor mu idi. Hani Mesnevi okumaları yapıyorduk ve “oy” için her kapıyı çalarken, Mevlana’ya atfedilen “İster kafir mecusi, putperest olsan yine gel / Bu dergâh umudsuzlar dergahı değildir / Bin kere tevbeni bozmuş olsan yine gel” demiyor mu idik! (Bu rubainin aslında Mevlana’ya değil Ebu Said-i Ebu'l-Hayr'a ait olduğu da iddia edilir). Biz Akif’le devam edelim: “Bakmayın, hem tükürün çehre-i murdarımıza! / Tükürün: Belki biraz duygu gelir ârımıza!” / “Tükürün cebhe-i lâkaydına Şark'ın, tükürün! / Kuşkulansın, görelim, gayreti halkın, tükürün!” / “Tükürün milleti alçakça vuran darbelere! / Tükürün onlara alkış dağıtan kahbelere!” / “Tükürün Ehl-i Salîb'in o hayasız yüzüne! / Tükürün onların aslâ güvenilmez sözüne!” / “Medeniyet denilen maskara mahlûku görün: / Tükürün maskeli vicdânına asrın, tükürün!”

Evet şimdi sükûnetle oturup düşünme vaktidir. Algı operasyonlarının yönlendirmesiyle, troller üzerinden yapılan kışkırtıcı yayınlara kanmayalım. Sonra bizleri sürü gibi mayınlı tarlalara sürerler koyun sürüsü gibi. Kafamızı kiraya vermeyelim. Öfke ve aşk aklımızı zail etmesin, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyelim. Keskin sirke küpüne zarar verir. Merhametimiz gazabımızdan sevgimiz nefretimizden büyük olsun. Öfkeyle medeniyet inşa edilmez. Bizi zombileştirmek, sürüleştirmek isteyen kişi, topluluk, parti, örgüt, cemaat iş ve çevrelerden uzak duralım. İnsanları bu konuda uyaralım. Ailemize sahip çıkalım. Övünmeyi dövünmeyi, amigoluk yapmayı, meydan okumayı bırakalım da, düşünelim bakalım, biz nerede yanlış yaptık, bütün bunlar niçin başımıza geldi, ve şimdi biz ne yapmalıyız diye, yüzümü Hakk’a ve Hakikat’a çevirip, tevbe ederek.. Zalimler için yaşasın cehennem. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden! Selam ve dua ile.