Yaratıcımız, Yaşatıcımız ve Yöneticimiz  Allah’ımıza (cc) hamd; başöğretmenimiz, önderimiz, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a) Efendimize, tüm Peygamberlerimize, izinden gidenlere, Ehl-i Beyti’ne, Ashabına, canımız ana ve babamıza, mü’min kardeşlerimize, Allah (c.c)’ın ilke ve inkılabı İslam’a tabi olanlara, Din ve Vatan muhafızı gazi ve şehidlerimize salat ve selam olsun…

İster Müslüman kardeşlerimizle olsun, isterse düşmanlarımızla olsun bizler;  “Ve o mü’minler ki, kendilerine gerek Allah’ın ve gerekse insanların verdiği emanetleri en güzel şekilde korur, verdikleri sözü de mutlaka yerine getirirler.(Mü’minun S. 8. Ayeti Kerime)” İlahi Mesajındaki talimatlar ve imanımızın gereği, verdiğimiz tüm sözleri tutmak ve imzaladığımız antlaşmalarımıza uymakla mükellefiz!

Çünkü Biz;

Müşrik Ebu Cehillerle yapılan ve ‘’zahiren aleyhimize’’ olan Hudeybiye Antlaşmasının tüm maddelerine uyan ve uygulayan Sevgili Peygamber (s.a) Efendimiz Hz.Muhammed’ül Emin’in Ümmetiyiz!

 Ancak; kâfir ve münafıklar tarih boyu Müslümanlarla yaptıkları sulh antlaşmalarını daima fesat ve tuzak için kullanmışlar ve hep ihanet etmişlerdir! 

 Bu nedenle, geçen hafta Suriye ile ilgili Soçi’de yapılan Antlaşmanın tuzaklarla dolu olmasından, muhataplarımızın imzalarına uymayabilecekleri ihtimallerinden  endişelerimiz var! 

Türkiye’mizin bu konuda çok dikkatli ve rikkatli olması elzemdir!

 Yıllarca Suriye’de kaosun ve savaşın müsebbiplerinden olan İran ve Rusya’nın savaşı bir anda durdurmaya yönelik tavır ve istekleri, “Türkiye’mize karşı kurulmak istenen olası tuzaklar mı var?” sorusunu aklıma getirmekte ve endişeleri artırmaktadır!! 

İdlib’in silahlardan arındırılması zahiren sevindirici gözükse de arkasında büyük bir tuzağın olmayacağını kim garanti edebilir? Bu ihtimalin de hesap edilerek gerekli antlaşmaların yapıldığına olan inancımız tamdır!  

Ancak, geçmişte yaşanan SREBRENİTZA gibi birtakım acı tecrübeler aklımıza geldikçe de endişelenmemek mümkün gözükmüyor! 

Eğer Özgür Ordunun ve Suriye’yi zalim Esad’tan kurtarmak için savaşan direniş gruplarının silahları toplatılırsa ileride Rus-İran-Esad Şeytan üçgeni güçlerin saldırılarından bu Mücahidleri ve Suriye’nin savunmasız mazlum halklarını kim savunacaktır!?

Canlarını kim koruyacaktır?

Rus ve İran destekli Zalim Esad Kuvvetlerinin; kontrolümüzde olan El Bab, Cerablus, El Rai (Çobanbey), Azez, Afrin ve Dabık’ı yeniden işgal etmesini kim önleyecektir?!

Evet hamdolsun, bugün İdlib’te güvenlik noktalarının sayısı 12’ye ulaşmıştır ve devletimiz her türlü tedbiri almaya devam etmektedir. Ancak bu durumu fırsat olarak gören Amerika’nın sabotajlarla Rusya ve İran’la bizi karşı karşıya getirmesi ihtimaliyle Türkiye’nin Rusya ve İran ile savaştırılması Amerikan Şeytanının tuzağına düşürücü tam bir facia değil midir?

Soçi’deki bu yeni antlaşma geçmişteki acı tecrübelerimizle birleştiğinde; Libya Kahramanı Ömer Muhtar ile İtalyanların yaptığı ve uymadığı antlaşmaları, Şeyh Şamil’in içeriden uğradığı ihanetleri, Birleşmiş Milletlerin Güvenli Bölge ilan ettiği Srebrenitza’nın acı hikayesini, Siyonist İsrail’in Filistin’le yaptığı ve asla uymadığı antlaşmaları hatırlıyor ve haklı olarak Emperyalist Beşli Çete ülkelerin tuzağına düşürülmemizden endişe ediyoruz!

 Mayıs 2012 yılında, Yezidi zalim Esad Rejimine karşı ayaklanmanın başlatıldığı günlerde tüm uyarılarımıza rağmen ABD’nin sözüne güvenerek Hariciyemizin ve Dış İşleri Bakanımızın “Bir ay sonra Şam Emevi Camiinde Cuma Namazı kılacağız!” müjdeli demeçlerinden yıllar geçmesine rağmen, İran destekli Emperyalist güçlere güvenmenin maddi manevi acı sonuçları hâlâ çekilmektedir!

Suriye Esad Yönetimiyle aramızın çok iyi olduğu, sınırların ve vizelerin kaldırıldığı o özlenen dönemde “Arab Baharı” rüzgârının BOP (Büyük Ortadoğu Projesi)’nin bir tuzağı olduğunu fark edemeyişimizin bedellerinin hâlâ çok ağır ödendiğini asla unutmamalıyız!

“Arab Baharı!” tuzağı neticesinde, harabe halinde enkaza dönmüş yıkık, yakık hayalet şehirler ve milyonlarca Suriyeli şehidler ve evsiz yurtsuz ve vatansız biçare zavallı muhacirler! 

Yeniden ikinci defa bu büyük tuzağa düşmemek için; 

İktidarımız, Hariciyemiz, Ordumuz teyakkuz halindedir ve teyakkuz artarak devam etmelidir! Feraset ve basiret elden bırakılmamalıdır! Konunun ehli, sahasında uzman samimi kişi ve kuruluşlarla istişareleri artırmalıyız!

Her türlü ihanetin olabileceği düşünülerek planlara karşı hayır planlarını hazırlamalıyız!

Ve Özgür Orduyu asla silahsızlandırmamalıyız! 

Onları Asr-ı Saadette imzalanan Hudeybiye Antlaşmasının zahiri mağdurları Ebu Cendel ve arkadaşları gibi Şam Yolu üzerinde serbest olmalarını sağlamalıyız!

Son Soçi antlaşmasının asıl hedefi olduğunu düşündüğümüz İsrail’in Büyük İsrail İmparatorluğunu gerçekleştirmek için planladığı 3.Cihan harbinin ateşleyici tarafı olma oyununa asla gelmemeliyiz!

Uyarılarımız; İmani ve İhvani görevimizdir! 

Endişe ve  şüphelerimiz, dinimizin, vatanımızın, can ve namuslarımızın  selameti içindir!

Allah (c.c), şer güçlerin planlarına karşı, planıyla korktuklarımızdan emin, umduklarımıza nail kılsın! 

Ve daim yar ve yardımcımız olsun!

Daha  kapsamlı anlatım imkânıyla Salı Akşam saat 20.30’da Akit TV Canlı Yayın programı “Milli Diriliş!”te buluşmak duasıyla İnşAllah!

El birliğiyle; maddi ve manevi çalışmalarımızla oluşacak Bağımsız Türkiye’mizin, güçlü elleriyle yeniden dünya nöbetini beşli çeteden almamız, fethin sembolü Ayasofya’mızın açılması, Mescid-i Aksa’mızın özgürlüğü ve tatil olması dileğiyle Cuma Bayramımız kutlu olsun.

Allah’a (c.c) emanet olununuz.

Selâm, sevgi ve dua ile…