Halimiz ortada… Kopuk kopuk…

Cemiyet vasfımızı tarif edemez hale geliyoruz.

Uçlara savruluyoruz. Savruluşlar… Gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri donuk hale getiriyor.

Bile bile lades…

Çözülüşlerin nihayetinde üzülüşlere yelken açtığı bir demdeyiz. Bağların bozulduğu bir dem… Bizi birbirimize bağlayan görünmez iplikler birer birer kopuyor. Dikiş tutmaz yaralarımız var vesselam… Merhem kabul etmez yaralar…

Katman katman… İç içe… Birbiriyle var olacak biçimde halk edilmiş cemiyet dediğin… Değirmen taşı gibi… Birlikte döne döne buğdayı una çeviren… Buğday tanesi yerine çakıl taşları atmanın… Ne taşlara, ne de değirmenciye faydası var. Taş taşı öğütür de… Taşın taşlığı kalmaz. Öyle bir dem gelir ki… Taşı öğüten taşlar… Öğütecek bir şey kalmadığında sürtüne sürtüne birbirini bitirir.

Açıkça ifade etmeliyiz. Biz… Ne kadar Batı menşeli bir şekle ve işleyişe tabi olsak da… Doğu medeniyeti, doğu aklı ve duyuşu ile müsemmayız. Bu sebepten değil mi ki her mevzuda eğretilik düşer hissemize? Fıtratımızda… Mayamızda… Özümüzde keskinlik yoktur. Var gibi olduğu demlerde de üzerimizde ne kadar emanet durur. Ne kadar komik kalır.

Batı… Aristo mantığı ile teşekkül etmiş bir heyula… Ya… Ya da… Siyah ve beyaz arasında kırıp geçiren bir giyotin… Ya siyahsındır ya da beyaz… Griysen vay haline! Yok hükmünde çürütüverir seni…

Hâlbuki Doğu… Hem… Hem de… Siyah ve beyaz uçları barındırmakla birlikte en açıktan en koyu tonuna kadar bütün renkleri kuşatır. Ötelemez… İttirmez… Yok farz etmez… Değersizleştirmez… Akıl… Batı gibi salt akılda takılıp kalmaz. Gönül eri Savaş Barkçin’in işaret ettiği gibi gönlün aklıdır bizim ki…

Gönül medeniyetinin varisleri olarak… Düştüğümüz hal çok incitici… Aklımız bizim değil… İçinde döndüğümüz devran bizim mi? Sistem dedikleri bir labirentin içinde kaybolurken… Aramak ve bulmak ihtiyacından dahi yoksun kalmak da ayrı bir hüzün…

Katman katmanız ya… Hercümerç içinde avareliğimize kaptırıp gidivermişiz. Bir kısmımız “şucu bucu”… Bir kısmımız “şucu geçinen, bucu geçinen”… Bir kısmımız ise “şuculardan geçinen, buculardan geçinen”… Uçlara doğru giderken keskinleşen bir duygusuzluk da cabası… Duygusuzluk dedim de… Bizim ki duygusuzluk da değil aslında… Susuzluk… Her cephesiyle tevhide susuzluk!

İnşallah kavuştuğumuz Ramazan, ruhlarımızda tevhid tohumlarının yeşermesine vesile olacak rahmetiyle uyandırır bizi…

Ramazan-ı şerifiniz mübarek olsun efendim!